Paylaş
Ama kararsız olmak kadar, belirli bir dönemde bilinen ve doğru oldukları varsayılan verilere dayalı biçimde alınan kararları tartışılmaz kılıp, “değişmez pozisyonlar” biçiminde sonsuza kadar sürdürmektir.
Bu açıdan “kuşku” insanlığın gelişmesindeki itici güçtür.
Uzay bilimci Carl Sagan (1934-96) “Yaratıcılık ile kuşkuculuk arasındaki gerilim, bilimdeki en çarpıcı ve en beklenmeyen buluşları üretmiştir” der.
Toplum yaşamında da, insan hayatında da “kararlılık” ile “kuşkuculuk” arasındaki dengenin korunması ve bunlardan birinin diğerini yok etmesi, gerilemeye ve hatta çöküntüye sebep olabilir.
Dediğim dedik
Dondurulmuş kararlarla, her olaya ve her kişiye ön yargılı yaklaşırsınız, “değişim”e uyum göstermek yerine onu tehdit olarak görürsünüz. Sadece dinsel açıdan değil, siyaset ve düşünce alanında da köktenciliğe kayabilirsiniz.
Yeni koşulların ışığında sorunları çözmek yerine, bu sorunları depolayıp, kronik kriz konularına dönüştürebilirsiniz.
Yaşadığımız çağda doktrinleştirilmiş ideolojilerin tartışılmazlarının, faşist ve komünist sistemlerin çökmesindeki rollerini görmedik mi?
“Dediğim dedik-çaldığım düdük” diyen ve “kodu mu oturtan” despotların sonlarını canlı yayınlardan izlemedik mi?
Bugün toplumsal yaşamımıza hala yansıyan “kan davaları”nın gerisinde kuşaklar öncesi verilmiş ve birilerinin öfkelerine dayalı dondurulmuş kararların bulunduğunu bilmiyor muyuz?
“Çağdaş uygarlık düzeyi” diye ulusça sahip olmayı hedeflediğimiz yeni “kızıl elma”mızın özündeki “aydınlanma”nın temel öğesi “kuşku”dur.
İktidar kavgaları
Türkiye’nin düşünce odaklarının da, siyasete yön veren merkezlerin de, kamuoyu oluşturan medyanın da, ön yargıları, her çeşit yobazlığı, slogancılığı, ideolojik saplantıları seslendirmek yerine, yaşanılan çağın gerçeklerine açık olmaları, geçmişte biriktirdiğimiz çözümsüz sorunlara çözümler üretilmesine yardımcı olacaktır.
Örtülü ve açık iktidar kavgaları ya da statüko bekçiliği “ilkelilik”, “laiklik”, “cumhuriyetçilik” şeklinde sunulup, bizi yurtta kamplaşmalara, dünyada ise yabancı düşmanlığına yönlendirmektedir. Halk “Cumhuriyet’in tehdidi cahil yığınlar”, dost ve müttefik ülkeler ise “Türkiye’yi bölmeye çalışan dış güçler” biçiminde algılanmaktadır.
Eskimiş ve günün koşullarında etkilerini kaybetmiş bakış açıları ezberciliğin takılmış plaklarını cızırdatırken, çok yakın geçmişte bizden geri olan ülkeler, bizim hedef olarak aldığımız başarılara imza atmaktadır.
Gürültücü azınlıklar
Daha ötesi var mı?
Eski Doğu Avrupa’nın demir perde ülkeleri Shengen sınırları içinde, Kıbrıs Rumlarının para birimi euro artık.
Böyle bir dünyada hala hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler, kuvvetler ayrılığı, haklı serbest rekabet, idarenin şeffaflığı, tüm devlet kurumlarının hesap verilebilirliği, bireyle devletin hukuk ve adalet önünde eşit olmaları gibi olguları tehlikeli bulanlar var.
Gerçi “sessiz çoğunluk” böyle düşünmüyor.
Mahalle baskıları “gürültücü azınlık”tan gelmekte.
Bu gürültücü azınlığın bir durup düşünmeleri ve toplumu sürekli “onlar-bizler” diye bölen söylemlerinin doğruluğunu da, sonuçlarını da, “kuşku” öğesini devreye sokarak yeniden değerlendirmelerinin zamanı gelmiştir.
Bu gürültücü azınlık 1970’li yılların başında apartman kapıcılarının üst katlara çıkıp kapıları çalacağını ve üst katlarda oturanlara “Siz bizim kapıcı dairesine geçiyorsunuz, biz buraya yerleşiyoruz” diyeceği evhamı içinde “Komünizm geliyor, çok endişeliyim” tekerlemesini seslendirirlerdi.
Komünizmden şeriata
Şimdi de başı örtülülerin başı açıkları örtünmeye zorlayacağı evhamını, “Şeriat geliyor, çok endişeliyim” tekerlemesine dönüştürdüler.
Bu toprakların geçmişi düşünüldüğünde hem “kendisi gibi olmayanla birlikte yaşama” kültürünü, hem de “kendisi gibi olmayanı yok etme”ye dönük kültürü de görebilirsiniz.
Sahip olduğumuz çoğulcu anayasal demokrasi ve hedef aldığımız Avrupa Birliği’nin temel ilkeleri, kendisi gibi olmayanla birlikte yaşama kültürünün egemenliği için eşsiz bir fırsat yaratıyor.
Bu çağı da ıskalamayalım. Toplumu gerip kamplaştırmak belki tiraj ve reyting getirir ama, sonunda bu kamplaştırma çabaları ülkeyi yaşanması zor hale de taşıyabilir.
Paylaş