Paylaş
O söyleşinin bir bölümünde Hararlı, kendi kayınpederi hakkında yaptığı bir haberi şöyle anlatıyordu:
DH- Kayınpederim 17 ülkeye ihracat yapan bir işadamıydı. Tanınan, bilinen biri. Bir gün öğrendim ki, 20 yaşındaki sekreteriyle ilişkisi var. Gözünün yaşına bakmadım, haber yaptım. O dönem çalıştığım gazetenin arka sayfasına "50’lik patrona 20’lik sekreter" diye manşet oldu.
AA- Niye yaptınız böyle bir şeyi?
DH- Niye yapmayayım? Kayınpederimin ne ayrıcalığı var?
AA- Sonra neler oldu?
DH- Çok kötü şeyler yaşadık. Kayınpederim rezil oldu tabii, Amerika’ya kaçtı. Bir de beni vurdurtmaya çalıştı. Üzüldüm. Ama hak etmişti. Eşini sevmiyorsan ayrıl, bu tür oyunlara gerek yok…
AA- Şu an ne yapıyor?
DH- O kızla evlendi, çocukları filan var.
Söyleşi devam ederken Ayşe Arman, Demirhan Hararlı’ya soruyor:
Aşık cumhurbaşkanı
AA- Siz bir de eski cumhurbaşkanlarımızdan birinin özel hayatını yakın takibe almıştınız… Nedir o hikaye?
DH- Bir aşk hikayesi. Eski cumhurbaşkanlarımızdan birinin kendinden 30 yaş küçük bir sevgilisi vardı. Çok güzel bir kız. Bulgaristan Türkleri’nden. Müthiş bir gizlilik içinde 7-8 yıl büyük aşk yaşadılar. İnanılmaz romantik bir hikaye. Sonra da eski cumhurbaşkanımız bu genç kadını, kendi elleriyle evlendirdi. Haber buydu. Ama yayınlamama kararı aldık.
AA- Neden?
DH- Bilmiyorum sebebini. Ben haberi yazar veririm, gerisi beni ilgilendirmez. Üzüldüm tabii yayınlanmadığına, o haber için tam bir yıl uğraşmıştım…
AA- Bu yaşanan aşkı siz ahlaksızlık olarak mı görüyordunuz?
DH- Yok canım. Bir insanın cumhurbaşkanı olması, aşık olmasına engel değil ki. Olabilir tabii. Kendinden 30 yaş küçük bir kadına da.
Merak ettiklerim
Bu alıntıları, kimseyi yargılamak amacıyla yapmadım.
Evli bir iş adamının evlilik dışı aşk yaşama hakkının olmadığının söylenilmesine karşı bir eski cumhurbaşkanının aşık olma hakkının kabul edilmesindeki çifte standardı da vurgulamak istemiyorum.
Sadece yaşadığımız dünyada bazı insanlara “medyatik piyangolar”ın nasıl çarptığını göstermesi açısından ilgi çekici buldum bu iki örneği.
Açıkçası “Bu söyleşideki eski cumhurbaşkanı hangisiydi?” diye merak da etmiyorum. Damadı olan gazeteci tarafından haber yapılan işadamının kim olduğunu da bilmiyorum zaten.
Ancak sırasında herkesi özel hayatları ile teşhir edebilen yazı işleri kadrolarının, “aşık bir cumhurbaşkanı” haberini hangi nedenle görmezden geldiklerini de merak etmiyor değilim.
Bu pazar gününü ben de bir gazete okuru olarak, bu noktalara takılı biçimde geçiriyorum.
ŞAKA
Lokum yerine ‘pişmaniye’yi alsalardı…
Kıbrıs Rumları, lokumu AB’de kendi adlarına tescil ettirdiler ya…
Bizim dilimizde “40 yıllık Yani, olur mu Kani” diye bir söylem vardır. Bu bağlamda yüzlerce yıllık “Türk lokumu”nun da Yani olması herhalde pek mümkün değildir.
Aslında Kıbrıslı Rumlar, geçmişte yaptıklarından ötürü Kıbrıs’ın bugünkü duruma düşmesine bakarak lokum yerine “pişmaniye”yi üzerlerine tescil ettirmeyi deneselerdi daha doğru yapmış olurlardı.
Amerikan dış politikasının hayati sınavı…
Uluslararası konjonktür, tarih ve coğrafya ülkeleri birbirlerine mahkum edebilir.
Hatta bu mahkumiyetlerden “komşuluk”lar da, “stratejik ittifak”lar da doğabilir.
Ancak bütün bunlar ülkelerin tüm çıkarlarının birbirleriyle uyumlu olmasını gerektirmez. Mesela Amerika için iyi olan her şey Türkiye için de iyi demek değildir.
Siyasetin varlık sebebi de, hüneri de, ülkeler arası ilişkilerde herkesin çıkarına olan ortak noktaları ön plana çıkarmak, birbirleri için zararlı olabilecek farklılıkları asgariye indirmektir.
Bu açıdan Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun Amerika açısından hayati önem taşıdığını biliyoruz. Fakat aynı şekilde bu oluşum içinde barınan ve beslenen terörist PKK, hem Türkiye’nin güvenliğini, hem Kuzey Iraklı Kürtlerin geleceğini tehdit ediyor, hem de kamuoyu gözünde ABD’yi “teröre destek verenülke” konumuna sokuyor.
Amerikan politikacıları Kuzey Irak olgusundan PKK’yı soyutlamayı başaramazlarsa, “Irak fiyaskosu”nu daha dramatik bir aşamaya sürükleyebilirler.
Paylaş