Paylaş
Bu tehdidin adı “liberal demokrasi”dir ve başı görüldüğü her yerde ezilmelidir.
Türk toplumunun anayasal bir demokrasiye sahip olması ve bu anayasanın “Kuvvetler ayrılığı”nı esas alması, kabul edilebilecek bir durum değildir.
“Hukukun üstünlüğü” de, temel hakların ve özgürlüklerin üstün değerler olarak kabul edilmesi de, bizim “rejim”imizi sarsar, çürütür.
Haklı rekabete dayalı serbest pazar ekonomisi, “devletçilik”in anti-tezi olduğu için kabul edilemez.
Laiklik, din ile devletin ayrı olması değil, devletin dinin efendisi olmasıdır. Laikliği “vicdan ve inanç özgürlüğü” biçiminde anlayan liberal demokrasi, elbet de reddedilmelidir.
Her çeşit otoriter ve totaliter düzenin karşısında bulunmak ve “ideolojik devlet”in yanlış olduğunu söylemek, doğrudan “rejim”in değişmesini istemek değil midir?
Çok ileri gidiyorlar
Liberal demokratlar, bu söylediklerimizi savunmakla da kalmıyorlar.
Seçim sonuçlarına saygılı olmak gerektiğini ileri sürmeye kadar da dayandırıyorlar hezeyanlarını. TBMM’de yeterli çoğunluğa sahip olan siyasi partilerin, yasa ve anayasa yapmak ve hatta cumhurbaşkanı seçmek gibi hakları olduğunu bile iddia ediyorlar.
Bununla da kalmıyorlar.
Başı açık olanlar gibi başı kapalı olan kadınların da eğitim hakkından eşit biçimde yararlanmalı gerektiğini savunuyorlar.
Devletin millete değil milletin devlete hizmet etmesi gerektiğini söylüyorlar.
Birey merkezli bir dünya istiyorlar.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi Avrupa Birliği ile entegrasyonu destekliyorlar ve “Kopenhag Kriterleri”nin Türkiye’de üst değerler olarak benimsenmesini savunuyorlar.
“Liberal demokrasi” nasıl Sovyetler Birliği’nde veya İran’ın Humeynici teokrasisinde reddedildiyse, bizde de reddedilmelidir.
Taliban Afganistan’ı veya Suudi Arabistan mı, yoksa Saddam Irak’ı mı liberal demokratlara hayat hakkı tanıdılar ki, biz bunları kabullenelim.
Biz “Batılı” olmak istiyoruz ama ne İngiltere, ne Fransa, ne de İskandinav ülkeleri bize model olamaz. Batı sadece liberal demokrasiden mi ibaret? Batı’da Hitler de var, Mussolini de, Franco da, Salazar da var. Ayrıca Çavuşesku olmasaydı Romanya, Jivkov olmasaydı Bulgaristan şimdi Avrupa Birliği üyesi olabilirler miydi? Yunanistan’ı “Albaylar Cuntası” çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmadı mı?
Pazarları asla
Açık ve seçik koyalım meseleyi ortaya.
Bu liberal demokratlar, Türkiye’nin gelişmiş, uygar dünya ile kaynaşmış, hukukun üstün, idarenin şeffaf olduğu bir ülke konumunda bulunmasını hayal ediyorlar. AK Parti iktidarını da bu yönde ilerlemesi, Avrupa Birliği’ne uyum çalışmalarını hızlandırması için baskı altında tutuyorlar.
Bu nasıl kabul edilebilir ki?
Bu liberal demokratlar yüzünden AK Parti’nin gizli emelleri perdeleniyor. Bu nedenle rahat rahat “darbe istiyoruz” bile diyemiyoruz.
Bunlar adımızı “demokrasi düşmanı”na çıkardılar.
Bu noktada“Biz kimiz” diye sorarsanız, buna da cevap verelim:
- Biz Ertuğrul Özkök ve arkadaşlarıyız. Biz haftanın altı günü Ankaralı, pazar günleri de dünyalı olmaya çalışanlarız. Hafta arası liberal demokratları, pazar günleri de şarap markalarını listeleriz. Biz “Pazarları asla” şarkısını söyleyenlerdeniz. Haftada bir gün Batılı olabiliriz.
ŞAKA
Kimin neyi ne zaman yiyeceği bilinmez
Her inançtan insanların defnedildiği bir kabristanda, bir mezarın üzerine kase ile pirinç koyan Budist’e, yandaki mezarın üzerine bir demet gül koyan Hıristiyan takılmış,
- Senin müteveffa bu pirinçleri ne zaman yiyecek, diye sormuş.
Budist bunu duyunca gülmüş ve cevap vermiş:
- Senin müteveffa ne zaman bıraktığın gülleri koklayacaksa, benimki de o zaman pirinçleri yiyecek.
Bu fıkrayı neden hatırladığıma gelince.
Mısır'da Krallar Vadisi'ndeki firavun Tutankamon'un mezarında 3 bin yılı aşkın ve geçen zamana göre iyi korunmuş 8 sepet meyve bulunmuş. Eski Mısır'da ölülere sunulan bir tür hurma olan palmiye meyvesinin hala iyi durumda bulunduğunu belirten Mısırlı arkeologlar, kazılarda ayrıca 20 tane armut şeklinde kaplara rastlandığını ve bunların firavunun öteki dünyaya yolculuğu için erzakla doldurulduklarını tahmin ettiklerini söylemişler.
Paylaş