Devlet adına konuşmak yaratıcılığı neden engelliyor?

Belirli günlerde, yıldönümlerinde, milli bayramlarda, açılışlarda, kapanışlarda ve çeşitli etkinliklerde, siyasetçilerin ve kamu görevlilerinin konuşmalarını dinliyoruz.

Haberin Devamı

Bu konuşmalarda ele alınan konular ve altı çizilerek vurgulanan sorunlar, adeta dondurulmuş biçimde kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Bunlara karşı açıklanan tutumlar ve görüşler de, konuşmayı yapanın üslubuna bağlı farklılıklar dışında, aynı oluyor.

Yurt ve dünya gerçekleri dramatik ölçülerde değişirken Türkiye’nin temel sorunlarının ve bunlara karşı seslendirilen tepkilerin aynı kalması, şaşırtıcıdır.

“Devlet adına” konuşan isimlerin 1930’larda, 1950’lerde, 1980’lerde veya 2000’li yıllarda söylediklerini yan yana koyun… Sanki aynı kişi farklı cümle yapıları içinde hep aynı pozisyonu seslendiriyormuş gibi gelecektir size.

Burada eksik olan öğe galiba “yaratıcılık”tır.

 

Devlet gücünün ağırlığı

 

Haberin Devamı

Belki de, kişiler “devlet gücü”nün ağırlığı altında ezildikleri için kendi beyinlerinin yaratıcı gücünü kullanmak gereğini fazla hissetmiyorlar. Bireysel, ailesel veya mesleki yaşamlarında bir sorunla karşılaştıklarında zamana ve koşullara göre uyumlu çözümler üretmeyi aklı gereği olarak görürken, “devlet sorumluluğu” taşıdıklarında değişmez ve slogancı bir pozisyon sergilemeyi nedense daha doğru buluyorlar.

Oysa “devlet” ile “yönetici” arasındaki ilişki, Edward de Bono’nun otomobil ile sürücü arasında var olduğunu söylediği ilişki gibidir. Yani “Otomobilin motor gücü ile o otomobili kullanan sürücünün yeteneği farklı şeylerdir.”

Siyasette ve yönetimde yaratıcılık, sloganlar ve klişeler kırılabildiği ve sorun oluşturan konulara farklı açılardan bakılabildiği oranda söz konusudur.

Örneğin İngiltere’nin başında 80 yıldır Kuzey İrlanda’daki ayrılıkçı terörün vurucu örgütü “IRA” ve bunun siyasi uzantısı “Sinn Fein” vardı. Tony Blair, Sinn Fein’le diyaloga girip bunu meşru siyasetin zeminine çekti. Sonunda IRA da silah bırakıp, devre dışına çıkmak durumunda kaldı. Şimdi Katolik ayrılıkçıların partisi Sinn Fein’in lideri Gerry Adams ve Protestanların “Democratic Unionist Party”sinin lideri Ian Paisley yan yana barış içinde çalışabiliyorlar.

Haberin Devamı

 

Farklılıkların zenginliği

 

Çoğulcu demokrasinin erdemi, farklı düşüncelerin varlığının “yaratıcılık”a zemin oluşturmaları oranında ortaya çıkar. “Devlet adına” konuşanlar da yaratıcı olabildikleri zaman, sorunlar kronikleşip çözümsüzlüğe ve kemikleşmiş pozisyonların açmazına bırakılmaz.

Bunun gibi devleti korumayı kendilerinin görevi olarak kabul edenler, vatandaşlarını devlet içindeki yasa dışı ve “rutin olmayan” çeteleşmelere karşı korumayı da görevleri arasında görmezlerse, inandırıcılıklarını yitirirler.

Bu söylediklerimizin ışığında “konuşmacılar”ın biraz dahayaratıcı olmalarını bekliyoruz.

ŞAKA

Fransa ile Türkiye’nin farkı

De Gaulle “Kendi söylediklerine inanmayan siyasetçiler bu söylediklerine başkalarının inandıklarını görünce çok şaşırırlar” demişti.

Haberin Devamı

Türkiye’de ise kendi söylediklerine inanan ama bu söylenilenlere kimsenin inanmadığı gören siyasetçilerin şaşkınlığı söz konusudur.

 Malezya’nın yanında Myanmar ve Tayland da var…

Türkiye’nin dünyanın hangi ülkesine benzeyebileceğini anlamaya çalışan araştırıcı gazeteciler, geçen hafta Malezya’ya akın etmişlerdi. Güneydoğu Asya’nın bu ülkesinde siyasal İslam’ın nasıl yükseldiğini hepimiz öğrenmiştik.

Hazır bu bölge Türk kamuoyunun ilgi odağına yerleştirilmişken, araştırıcı gazetecilerimiz bölgenin diğer ülkeleri arasında bulunan Myanmar’daki (Burma) ve Tayland’daki militarizmi de, okurların ilgi odağına sunsalar.

Örneğin 1932’den bu yana demokrasi ile askeri rejimler arasında gidip gelen Tayland’da 17 kez anayasa yapıldığı ve iki yıldır ülkede yine askeri bir rejimin yönetimde bulunduğu öğrenilse.

Haberin Devamı

Veya Myanmar’ı yöneten cuntanın, ülkedeki muhalefet lideri Aung San Suu Kyi’yi 11 yıldır ev hapsinde tuttuğunu, son demokrasi gösterisinde tutuklanan yüzlerce Budist rahibin ormanlarda öldürülmüş olmaları ihtimalinin gündemde bulunduğunu Türk okurları da öğrenseler.

Çin Hindi Yarımadası sadece Malezya dolayısıyla Türk okurlarının dikkat odağına sunmakla yetinilmese. Kamboçya ve Vietnam da röportajlara konu olsalar mesela.

 

Yazarın Tüm Yazıları