Velev ki eksen kaydı…

En çok konuşulan konu “Eksen Kayması”. Ancak bunun ne anlama geldiğini bilmeyenler çoğunlukta. Herkes farklı birşey anlıyor. Başbakan “Eksen Kayması yok” diyor. Bunu ileri sürenleri suçluyor. Kim haklı? Başbakan mı, yoksa aksini söyleyenler mi? Göreceksiniz, birçok şey söylendiği kadar basit değil. Eğer bazı noktalarda sınırlar zorlanmaz, abartılı retorikten kaçınılırsa, Türkiye bu durumdan karlı da çıkabilir. Yeter ki, oyun iyi oynansın. Durum, bazılarının korktuğu gibi değil...

Haberin Devamı

Önce kısaca, “Eksen Kayması nedir?”sorusuna yanıt arayalım.
 
Eksen Kayması, bazıları için, Washington’un politikalarına karşı çıkmak, Avrupa Birliği ile ortak götürülen politikalardan vaz geçmek, Batı dünyası ne diyorsa, onun tersini yapmak yani, Türkiye’ nin din devletine dönüştürülmesi yolunda atılan bir adım. Oysa bugün yaşananların hiçbiri, Türkiye’nin Batı’ya sırtını dönmeye hazırlandığı anlamına gelmiyor.
 
Peki, o zaman neden Uluslararası medya ve içerde de birçok çevre, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin,Türk dış politikasını temelinden değiştirmeye çalıştığını ileri sürüyor ?
 
Nedeni basit...
 
Türkiye ilk defa, uzun yıllar boyunca yapması gerekenleri yapmaya başladığı için şaşkınlık yaratıyor. Şimdiye kadar, uysal ve sessiz-sakin bir Türkiye vardı. Orta Doğu batağından uzak duran, Arapların arasına girmek istemeyen, İsrail’i arada bir eleştirse dahi, fazla üstüne gitmeyen bir Türkiye...
 
Erdoğan, işte bunu değiştirdi.

Haberin Devamı

DOĞU İÇİN , KENDİ GİBİ ÇULSUZ, DİNCİ , DEMOKRASİDEN VE BATIDAN UZAK BİR TÜRKİYE CAZİP DEĞİLDİR

Ancak unutmayalım ki, eskiden Gazze ambargo altında tutulmuyor, çoluk çocuk ölmüyor, Irak felaketinden sonra bir de İran’ın vurulması gibi bir tehlike de yaşanmıyordu.                                                                                
 
Kabul ediyorum, bugünkü uluslararası ortam ve bölgedeki koşullar nasıl eskiye oranla çok farklıysa, Türkiye’yi yönetenlerin dünya görüşü de, dünkü yöneticilerden çok farklı.
 
Eski Doğu-Batı rekabeti ve koşullar böylesine farklı adımlar atılmasını imkansızlaştırırdı.

Bugünkü yöneticiler de, Batı’ya sırt dönüp Doğu’yu kucaklamanın hiçbir anlam ifade etmediğinin farkındalar. Batı ile çok yakın ilişkisi olan, Avrupa Birliğine tam aday olma aşamasına girmiş bir Türkiye’nin müslüman dünya için çok daha cazip sayılacağını çok iyi biliyorlar.
 
Araplar olsun, diğer İslam ülkeleri olsun, kendileri gibi bağırıp çağıran, ekonomisi zayıf, Batı düşmanı, Radikal İslamın kontrolü altına girmiş bir Türkiye’yi ne yapsınlar ki?
 
Bu ülkelere Türkiye neden cazip geliyor?
 
Demokrasiyi yürütebildiğinden dolayı...

Haberin Devamı

Laik sistemini İslam ile yürütebildiğinden dolayı...
 
Herhangi bir Avrupa ülkesinin Başbakanıyla istediği an görüşebildiği, Beyaz Saraya sık sık girebildiğinden dolayı...
 
Ekonomisini büyütebildiğinden dolayı...
 
Şimdi siz bütün bu avantajları bırakın, Batı’ya sırtınızı dönün ve çulsuz, demokrasiden nasibini alamamış, devletin yönetimini Kuran’ı yorumlayarak yönünü tayin eden İmamlara bırakmış Arap ve İslam ülkelerinin kollarına koşun...
 
Olacak şey mi...
 
Bu gerçeği en iyi bilenlerin başında da, Erdoğan-Davutoğlu  ikilisi geliyor.

İşte bundan dolayı da, bugün yaşananların bir “ince ayar”, daha doğrusu çok daha önceden atılması gereken adımlar olduğuna inanıyorum.
 
Ancak, yine de eklemeden edemeyeceğim.
 
Her şeyin bir tadı, sınırı vardır...

*   *   *

Haberin Devamı

EN BÜYÜK TEHLİKE, ABARTILI RETORİKTİR. BU TUZAĞA DÜŞMEMEK GEREKİR

Eğer, alışılmamış birşeyler yapıyorsanız...
 
Eğer, bu yaptığınızın bir eksen kayması gibi algılanmasını istemiyorsanız...
 
Eğer yanlış anlamaları mutlaka önlemek istiyorsanız...
 
En çok dikkat etmeniz gereken, attığınız adımlar kadar, konuşma şekliniz , ses tonunuz ve söyleyeceklerinizdir.
 
Bir ülkenin Ekseni’nin kayıp kaymadığı konusunda kararı, diğer ülkelerin yönetimleri  verir. Dışişleri Bakanlıkları ve Başbakanlıklar, attığınız adımları dikkatlice izler ve ne oranda kayma olup olmadığını değerlendirirler. Bu değerlendirmeler de, genelde şaşmaz.
 
Bunun en açık örneği, Washington’un son gelişmelerle ilgili değerlendirmelidir. Tüm rahatsızlık belirtilerine göre, ABD Ankara’nın tutumunu anlayışla karşıladığını belirtiyor. Zira, yaşananları onlar da henüz bir Eksen Kayması gibi değerlendirmiyorlar.

Haberin Devamı

EKSEN KAYMASI KARARINI MEDYA VERİR.

Eksen Kayması konusundaki değerlendirmeleri etkileyen en önemli diğer odak, medyadır. Uluslararası ve yerel basının manşetleri ve yorumları, ayrıntılara girmez ve çok kolaylıkla yanlış yargılarda bulunabilir.

Medya nüanslara zaman ayırmaz. Onlar, sizin ağzınızdan çıkana bakar.

Siz kendi kamuoyunuza politikanızı anlatmak istersiniz, eğer seçtiğiniz cümlelere dikkat etmez, iç politikanın o baş döndürücü rüzgarına kapılıp, ipin ucunu kaçırdığınız anda, tuzağa düşüverirsiniz.

Alkış ve reyting arttıkça ses tonunuz yükselir.

Kelimeleriniz sertleşir. Meydanlar kıpır kıpır sizi kucaklar.

Bazen pek farkına varmadan, ne kadar sert konuşur, ne kadar sert eleştiriler yaparsanız, hakkınızdaki yargıların da değişmeye başladığını farketmeyebilirsiniz.

Haberin Devamı

Manşetler bambaşka çıkmaya başlar.

“Türkiye İsrail’i yine yerden yere vurdu...”

“Türkiye, ABD’nin suratına kapıyı kapadı”
 
“Erdoğan, Ahmedinecad’a Kardeşim ,dedi...”

Siz konuştukça, bu tip manşetler artar.

Bu tip manşetler arttıkça, aynı yönde yorumlar başlar.
  
Yorumlarla manşetler yaygınlaşınca,  Uluslararası kamuoyunda “Türkiye yönünü değiştiriyor” izlenimi de yaygınlaşır. Önceleri sizi anlayışla karşılayan müttefikleriniz de yavaş yavaş bu manşet ve yorumların etkisine girer. Kamuoyu baskısı veya algısı karşısında, inanmasalar dahi, kendilerini tepki vermek zorunda hissederler.
  
Biz istediğimiz kadar, bu algıların doğru olmadığını söyleyelim. İstediğimiz kadar, atılan adımların gerekçesinin doğruluğunu ispatlamaya çalışalım, manşetleri atanları ve bu yorumları yapanları “kötü niyetli” olmakla suçlayalım, para etmez.
 
Bir defa kendi kazdığınız tuzağa düştüğünüz anda, oradan çıkabilmeniz çok daha güçtür. Aksini ispatlayabilmek için, bu defa çok daha fazla çaba harcamanız, çok daha fazla ödün vermeniz gerekir.
Çok iyi niyetle ve haklı olduğunuza inanarak oluşturduğunuz politika bir süre sonra sizin aleyhinize döner.
 
Bu tuzağa düşmemenin tek yolu, çok konuşmamak, çok abartılı retoriklere girmemektir.

Yazarın Tüm Yazıları