Bir yandan ABD, öte yandan Kıbrıs konusunda Avrupa Konseyi ile ilişkileri rayından çıkarmamaya çalışan Türkiye, elindeki son kartları çıkarıyor.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin Loizidou kararını gerçekçi şekilde okumamız gerekiyor.
İşin kolay yanı, “Türkiye’nin zaferi” veya “Rumlar yenildi, Türkiye kazandı” gibi sloganlarla konuşmak olur. Oysa ortada ne bir zafer nede büyük bir başarı var.
Avrupa Konseyi’nin kararı bir “erteleme”, daha da doğrusu Türkiye’ye Kıbrıs sorununu çözebilmesi için son bir “uyarıda bulunmak”, son bir “ süre daha verme” anlamına geliyor.
Türkiye, kısa vadeli taktik bir “beceri” , bir “başarı” elde etti ve zaman kazandı, o kadar. Bir başka açıdan bakacak olursak, Kıbrıs’ta çözüme ulaşılması için Türkiye’nin boğazındaki cendere biraz daha sıkıştırıldı.
Eğer 2005 yılı sonuna kadar bir çözüm elde edilmezse, işte o zaman kıyametler kopacak. Loizidou gibi yüzlerce dava sahibi, Avrupa Mahkemesinin kapısına dayanacak ve milyarlaca dolara varacak tazminat kararları çıkacak. Loizidou bir defa emsal oldu. Artık geri dönmek çok zor.
Sadece para değil, 2005 sonuna kadar çözüm bulunamazsa, Avrupa Mahkemesi KKTC topraklarında evleri kalan Rumların mallarına geri dönmelerine karar verecek.
Anlayacağınız, Türkiye her yandan kuşatılacak.
Ankara “Ben tazminatta vermem, Avrupa Mahkemesi kararlarını da dinlemem” derse ne olur?
Avrupa Konseyinden atılmaya kadar giden bir sürece girilir. Yani, yanlızlığa itilir...
Türkiye’nin gözü, 2004 Aralığındaki AB kararında. Eğer AB tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı verirse, herşey yoluna girecek. Aksi halde, ne Kıbrıs ne de Avrupa rüyası kalacak...
Anlayacağınız, Türkiye uzatmaları oynuyor.
* * *
ABD İLE YARALAR HIZLA SARILIYOR
Türkiye’in uzatmaları oynadığı bir diğer konu da, ABD ile ilişkiler. AKP hükümeti hakkında çok şey söylenebilir, ancak hatalarını çabuk görüp, hemen düzeltme yoluna gitmeleri konusunda kimsenin söyleyecek bir sözü yoktur.
1 Mart’ta duvara çarptıktan sonra, ABD ile ilişkileri yeniden rayına oturtabilmek için ellerinden geleni artlarına bırakmıyorlar. Örneğin, Irak’a asker yollama projesi gerçekleşmeyince şimdi Afganistan’a asker desteği devreye sokuldu. Washington ile ilişkileri iyi tutmak gerektiğini ilke olarak benimseyen AKP, Bush yönetiminin (daha doğrusu Pentagon’un) bir dediğini iki etmiyor. Ocak ayında Başbakan’ın Washington’a yapacağı resmi gezi, bu ilişkilerin taçlandırılması şeklinde geçeceği için, toz kondurulmamaya çalışılıyor.
* * *
ECEVİT’SİZ SİYASET FARKLI OLACAK...
Salı günkü MANŞET (CNN TÜRK’te saat 17:00’de) programındaki konuğum DSP lideri Bülent Ecevit idi. Bu köşeyi izleyenler çok iyi bilirler. Zaman zaman eleştirilerimiz oldu, Türkiye’nin önünü kapattığına kadar giden suçlamalar dahi yaptık. Bütün bunlar, Ecevit’in son dönemlerdeki politikalarıyla ilgiliydi.
Ancak bir de insan Ecevit var. Yıllarca Türk politikasını etkileyen, gençliğimizi yönlediren Ecevit var. Hayatımızın büyük bölümü bu insanı dinleyerek geçti. Türkiye’nin yetiştirdiği ve sayıları giderek azalan gerçek liderlerden biri.
Program sırasında “milletvekili olarak partide devam edecek misiniz?” deyiverdim. Onu milletvekili olarak görmeye öylesine alışmışım ki, DSP’nin son seçimlerde barajı geçemediğini bilmeme rağmen, sanki Ecevit doğal bir parlamentermiş gibi beynime mıhlanmış.
Bülent beyin de kibarlığı... “Bakalım göreceğiz” diyerek geçiştirdi. Başkası olsa, belki de eski eleştirilerin öcünü almak için “kardeşim sen daha benim milletvekili olup olmadığımı bile bilmiyorsun” diyebilir ve beni yerden yere vurabilirdi. Yapmadı...
Söyleşide, günlük politikaları bir yana bırakmayı tercih ettim. Zira, güncel açıdan sorulabilecek herşey sorulmuş ve yanıtlanmıştı. Tanıdığım Ecevit’te bir söylediğini bir daha değiştirmez, manşet vermezdi. Baki Şehirlioğlu’nun (CNN TÜRK Ankara temsilcisi) tavsiyesine uyup genel konuları ele aldık.
Baktım ki, Ecevit’siz Türk siyaseti daha farklı olacak.
Onun simgeleri durumuna giren, “Açıklık- Dürüstlük- İlkelilik-Güvenirlik-Kültür ve Kibarlık” yeni kadrolarda pek geçer akçe sayılmayacak. Bazı değerler önemlerini kaybedecek.
Söyleşide dikkatimi çeken bir nokta daha vardı.
O da Rahşan Ecevit’in konumuydu. Anlaşılan bu konuda henüz bir karar verilmemiş. Hatta Rahşan hanımın, Bülent beyden sora bir süre daha teşkilatın başında kalacağı izlenimi edindim.
Peki, Ecevitsiz DSP acaba ayakta kalabilecek mi?
Yerine gelecek kişinin becerisine bağlı, ancak bana yine de zor görünüyor.
Türk siyaseti hızla kan değiştiriyor.
* * *
GERÇEK GS İŞTE BU...
Bir uzatmada Galatasaray’ın Şampiyon Klüpler turnuvasında yaşandı. Juventus ile berabere kalıp Şampiyonlar klübü defterini kapatacağını sanılıyordu. Galatasaray herkesi şaşırttı ve muhteşem bir maç çıkararak 2-0 galip geldi.
Uzun zamandır böylesine keyifli bir maç izlemedim.
Mondragon-Hakan’lar- Berkant-Hasan, maçın kahramanlarıydılar. Mondragon, yüzde yüzlük iki gol kurtardı. Hakan iki gol attı.
Sadece bizlerin değil, herkesin yüzü güldü.
Tabii bu arada kendi kendime “Bu kadar iyi maç çıkarbiliyorlardı da, şimdiye kadar bizlere neden kök söktürdüler” demeden de edemedim
İnanılmaz bir keyif yaşadık.
Ancak aynı keyfi haftaya çarşambaya da yaşayabilecek miyiz, yoksa Juventus maçı bir defaya özgü , bir sabun köpüğü gibi kabarıp yok olan bir gösteri olarak mı kalacak?
Futbol’a boş yere “garip oyun” dememişler.
Her herşey olabiliyor.
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)