Paylaş
Gazze ateşkes anlaşması, bizim bölgede “Oyun kurucu ülkeyiz” diye kendi kendimize yakıştırdığımız bir karizmanın, özellikle içeride çizilmesine neden oldu.
Geçen hafta medyayı izleyenler farkındadırlar. İktidar, ateşkes görüşmelerinde Türkiye'nin son derece önemli bir rol oynadığını anlatmaya çalışıp durdu. Türkiye adına Kahire'de kalan Ömer Çelik, her saat başı Başbakan'a bilgi verdiklerini söyleyerek bu katkının önemini anlatmaya çalışırken, Davutoğlu daha teknik bilgilerle, oynadığımız rolü anlattı.
Orta Doğu uzmanları ise, yabancı basını örnek göstererek, barışı ABD-Mısır ikilisinin oluşturduğunu ve Türkiye'nin esamesinin okunmadığını belirttiler. Birileri "Barış sayemizde oluştu" derken, diğerleri “Asistanlıktan ileri gidemedik" dedi.
İşin doğrusu, ABD- MISIR ikilisinin ateşkesi sağladıkları, Türkiye'nin de perde arkasında destek verdiğidir.
Bazen Başbakan'ın sert üslubuna bakıp, sağı solu fırçalamasından etkilenip, kendimizi “Lider ülke” görüveriyoruz. Kamuoyunun da çok hoşuna gidiyor. Ya kendi kendimize veya dışardaki birkaç gazete yazarının etkisiyle bu sıfatları hemen benimsiyor ve kendi tuzağımıza düşüyoruz.
Unutmayalım ki, “Lider ülke” veya “Oyun kurucu ülke” olmanın bazı kural ve koşulları vardır. Sadece lafla, sert demeçler vermekle, başka ülke liderlerine çatmakla “Oyun kurucu ülke” olunmaz.
OYUN KURUCU OLMANIN KOŞULLARI...
“Oyun kuran ülke” veya bölgenin “Lider ülkesi” olmak çok güzel bir şeydir. Ancak bunun gerçekçi, inandırıcı ve sürekli olabilmesi için bazı kriterler vardır.
Evet, fakir ancak çok büyük ve kalabalık bir ülke olarak da ön plana çıkabilirsiniz. Örneğin, Mısır gibi Filistin sorununda etkili veya anahtar, hatta sadece bu konuda “Lider ülke” olarak nitelenebilirsiniz, ancak belirli bir alanın (Filistin) dışında, yani bölgede “Oyun kuran” olamazsınız.
Acaba Türkiye bu statüye girebilir mi?
“Oyun kurucu lider ülke” olarak kabul edilmeniz için şu koşullar kaçınılmazdır:
- Ekonomik gücünüz olmalıdır. Sadece bazı yıllar başarılı bir performans sergilemek yetmez. Kırılgan olmayan, sürekli üreten ve zenginleşen bir ekonomi, sağlam bir para birimi, zengin- fakir dengesi kurulmuş bir düzene kavuşmuş olmak şarttır.
- Ordunuzun kalabalık olması değil, ateş gücü yüksek, bu ateş gücünü ülke sınırları dışına yansıtacak yeteneğe sahip olması gereklidir. Silah sanayiine sahip ve başka ülkelere muhtaç olmadan kendini donatabilmelidir.
- Ülkenin iç huzuru olması, gücünü dışarıya yansıtacak mekanizmalara sahip bir şekilde hareket edebilmesi de şarttır.
Şimdi gelin, bu koşulları kendimizle karşılaştıralım...
- Türk ekonomisi son yıllarda parlak bir performans göstermektedir, ancak hala kırılgandır. Henüz zenginleşmemiş ve temel sorunlarını halledememiştir. İç veya dış sarsıntılarda piyasaları korku sarabilmektedir.
- Türk Silahlı Kuvvetleri büyüktür, ancak hala modernizasyonunu tamamlayamamıştır. Kalabalık bir ordudur. Elindeki silah eskidir ve gücün dışa yansıtma potansiyeli düşüktür. Silah sanayii emekleme dönemindedir.
Gelin gerçekçi olalım.
Bu durumda kendimize, bölgede "Oyun kuran” ülke diyebilir miyiz?
Hayır...
Evet, “Etkili” ülkeyiz.
Evet, “Sözü dinlenen” bir ülkeyiz.
Evet, “Ağırlığı olan” bir ülkeyiz.
Ancak, o kadar... Fazla abartmayalım...
PATRİOT VE MISIR DOĞRU BİR SEÇİMDİ
Çok eleştirilmesine rağmen, Türkiye'nin iki yaklaşımı var ki bence son derece doğruydu.
Bunlardan biri, Mısır ile işbirliğine ağırlık vermesiydi. Mısır'ın Gazze konusundaki yerini kimse alamaz. Hele Türkiye'nin Kahire ile rekabete girmeye kalkışması kadar mantık dışı bir hareket olamazdı. Eğer Mısır-Türkiye işbirliği süreklilik kazanırsa, Ankara bölgede
İsrail ile ilişkilerinin bozulmasının kaybettirdiği ağırlığı bulabilecektir.
Diğer biri de patriot füzelerini istemeseydi. Bu şekilde, hem NATO'nun güvenlik şemsiyesini uzatıp uzatmayacağını denemiş ve güvencesini almış oldu, hem de Suriye- İran koalisyonu karşısında batı kartını oynadı.
Satranç masasında akıllı bir adımdı.
Bakalım sonrası nasıl gelişecek?
Paylaş