Paylaş
Defalarca yazdım, yine yazacağım... Tekrarlayacağım... Bu yasalar ve uygulamalar değişene kadar da ısrarla üstünde duracağım. Bu konuda benimle aynı görüşte değilseniz ve bana kızıyorsanız o zaman bu köşeyi okumayın. Aynı görüşteysek, gelin siz de bu kampanyaya katılın.
Basın, yani söz ve ifade özgürlüğünden söz ediyorum. Yargıdaki çarpıklıklardan söz ediyorum.
Eğer demokratik bir sistemi benimsiyorsanız, basın özgürlüğü bu sistemin en vazgeçilmez kuralıdır. Tek istisna terörü açıkça desteklemek, insanların öldürülmesi için çağırı yapmak, silahlı kalkışmaya tahrik etmek. Fiilen teröre karışmanın dışında, her türlü söz ve fikir yazılabilir. Her konu tartışılabilir. "Evet, ancak..." diye başlayan hiçbir gerekçe geçerli olamaz.
Oysa bugün Türkiye'de 90 civarında gazeteci hapiste. Bunların hiçbiri terörist faaliyetten dolayı tutuklanmamışlardır. Önemli bölümü, terör örgütüne sempati duymak, destek vermek gibi muğlak suçlardan ve çoğu da yargılamaları sürdüğünden dolayı içerde tutulmaktadırlar. Fiilen teröre karışmamış, sadece görüşlerini yansıtmışlardır. Ayrıca, savcıların elinde halen yüzlerce suç duyurusu ve soruşturma vardır. Sadece 2011'de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne, genel özgürlükler konusunda 9 bin şikayet başvurusu yapılmıştır.
Bu manzara, uluslararası kamuoyunda ülkemizin alnına kara bir leke vurulmasına yol açmaktadır. Avrupa Birliği’nden ve Amerika'dan gelen eleştiriler artık her geçen gün artmakta ve baskılar yoğunlaşmaktadır. Türkiye'ye batıdan gelen her heyet bunu soruyor. İktidar partisinin dış ilişkileri izleyen veya çalışmalara katılan her milletvekilinin de şikayet ettiği bir aşamaya girilmiş durumda .
Batı medyasında da Türkiye, Çin'e ve Putin'in Rusya'sına benzetiliyor .
Çin gibi zengin, ekonomisi parlak, ancak insan haklarını umursamayan, yargının her yere çeklidği bir ülke... Putin’in Rusya’sı gibi son derece katı bir anlayışla yönetilen bir başka ülke...
Yazık değil mi bizlere?
Bu duruma düşmeyi hak ediyor muyuz ?
Hayır.
Peki, o zaman hükümet neden kıpırdamıyor?
Neden birkaç yasa değişikliği ile bu gidişi önlemiyor?
İşte benim anlayamadığım da bu... Ak Parti neden kendi kendini yaralıyor?
KCK GAZETECİLERİNİN HAYKIRIŞINI DİNLEYİN...
KCK tutuklamaları çerçevesinde 35 gazeteci içeri alındı. Bu meslekdaşların büyük bölümü DİHA ve Özgür Gündem gibi yayın organlarında çalışıyorlardı. Yayınladıkları mektupla haykırışlarını seslendirdiler. Ancak kimseler oralı değil. "Bizi terörle suçluyorlar, oysa ortaya koydukları deliller tümüyle gazetecilikle ilgili " diyorlar.
Gerçekten de öyle... Deliller, yazılmış haberler, haber fotoğrafları, haber izlemek için yapılan seyahatlerden oluşuyor.
Bu gazetecilerden hiçbiri terör faaliyetine katılmış değil.
Bu gazetecilerden hiçbiri silah taşımamış, tetik çekmemiş, insan öldürmemiş.
Bu gazeteciler, fikirlerini yansıtmışlar.
Evet, Kürt sorununda taraf olmuşlar.
Evet, bizim paylaşmadığımız görüşleri yansıtmışlar.
Ne var bunda?
Görevlerini yapmışlar. Bizlerin, yaptığımız yasaların anlayamadığı da işte bu...Şimdi de "Bunlar gazeteci değilterörist" diye kendimizi savunuyoruz. Tutuklu gazeteci sayısının 8-10 'u geçmediğini iddia ediyoruz.
Tabii, kimseleri de inandıramıyor, hatta kendimizi komik duruma düşürüyoruz .
EVET, ODA TV DAVASINDA GAZETECİLİK YARGILANIYOR
Oda TV davası, iktidarı devirmeye yönelik "Çete kurmak ve komploya karışmak" suçlamasıyla açılan Ergenekon-Balyoz dizilerinin en “Zayıf halka”sıdır. Ben bir adım daha ileri gidiyorum ve bu davanın Türk yargısına yakışmayacak talihsiz bir dava olduğunu düşünüyorum.
İçerde tam 310 gün tutuklu kaldıktan sonra ilk defa savunma yapabilen Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın söyledikleri çok doğru: Bu dava'da "Gazetecilik yargılanıyor"
Evet, savcıların hazırladıkları iddianamede, gazeteciliğin nasıl yapılması gerektiğininsorgulandığını görüyoruz. Savcılarımız kendilerine göre gazeteciliği biliyorlar; Soner Yalçın'a, Ahmet Şık ve Nedim Şener'e "Sizin yaptığınız gazetecilik değil, siz komplo peşinde koşmuşsunuz" diyorlar. Ben iddianameyi böyle okudum. Sorgularında da aynı izleri gördüm .
Oda TV'ye yöneltilen suçlamaları hayretler içinde okudum. Muhalif gazeteciliğin ne zamandan beri darbe girişimi olarak nitelendiğini bir türlü anlayamadım. Eğer yargı dünyamız bir gazetecinin nasıl çalışması, nasıl inceleme yapması gerektiğini bizlerden daha iyi biliyorsa, o zaman söylenecek söz kalmaz. Ancak bu iddianame ve yargılama sırasında duyduklarım bana, 45 yıldır yaptığım bu mesleğin büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldığını gösterdi.
TARAF’I YAŞATALIM...
TARAF gazetesi halka açılıyor. Hissesi, ortalama 4 liradan satışa çıkıyor. Kimseleri rahatsız etmeyecek bir fiyat.
Şimdi ne yapacaksınız?
TARAF için şimdiye kadar söyleyip yazdıklarımızı tekrarlayıp, "Bizim yapamadığımız gazeteciliği yapıyorlar...Kimseden korkmuyorlar...Herkese çakmasını biliyorlar...Bravo bunlara..." demekle mi yetineceğiz, yoksa lafı bırakıp, bu gazeteyi ayakta tutmak için, 3-5 dahi olsa hisse alacak mıyız?
Seyirci mi kalacağız, yoksa kendi mesleğimize bu şekilde sahip çıkmaya mı çalışacağız?
Sadece gazetecilerden söz etmiyorum . Okuyuculara da seslenmek istiyorum.
Hisse alın ve etrafınızdakilere de aldırın. TARAF'ı sadece gazetecilikle yaşayanlar çıkarıyor. Böyle bir gazetenin ayakta kalması, hem demokrasimiz hem de mesleğimiz açısından son derece önemlidir.
Paylaş