Türkiye, bu gidişi ciddiye almalı ve niyetini anlatmalı

Türkiye’deki dış politika dönüşümünü bütün dünya çok ciddiye alıyor. İktidar ise, bu gelişmeyi pek önemsemiyor. “Türkiye bir yere gitmiyor olduğu yerde duruyor” demekle yetiniyor veya kızıyor ve karanlık güçlerin komplosundan söz ediyoruz. Oysa tam aksine Ankara mutlaka, değişen dış politika anlayışını, öncelikleri yer değiştirdiyse bunun nedenlerini anlatmalı. Aksi halde, yanlış anlamalar ilerde hem AKP’ye hem de bu ülkeye çok pahalıya mal olabilir.

Haberin Devamı

Türkiye, değişiyor veya dönüşüyor. Ne olursa olsun, ortada bir şeyler var. Hiçbir şey olmadığını söylemek, başkalarının zekasıyla alay etmek anlamına gelir.
 
Türkiye’nin bugünkü dış politikası, bundan 10 yıl önce uyguladığı politikalardan çok farklı.
 
Acaba bu değişim ideolojik gerekçelerden mi kaynaklanıyor, yoksa günün koşulları mı Türkiye’yi değişime zorluyor?
 
Eskiden Türk dış politikası tek düzeydi.
 
Özellikle, soğuk savaş döneminin getirdiği koşullar, Türkiye’nin dış politikasını Washington’a göre ayarlamasını gerektiriyordu. İki kutuplu dünyada, içinde bulunduğumuz ittifakın lideri ne derse, genelde herkes tarafından kabul edilirdi.
 
Türkiye için, ABD ve Avrupa’nın kesin öncelikleri vardı.
 
Amerika, patron idi. Silah onda, kredinin musluğu onda, genel uluslararası ilişkiler de ona sorulurdu.
 
Avrupa, ihracatımızın en önemli pazarıydı. Bundan dolayı da Avrupa ile yakın durulur, tam üyelik bir ideal olarak görülürdü.
 
Orta Doğu, elini uzatanı yakan bir ateşti. Bundan dolayı da, uzak kalmak işimize gelirdi. Arapların sırtı sıvazlanır, Filistinliler’e biraz yardım yollanır, İsrail’e ise kısık bir sesle “sizde fazla ileri gitmeyin ki , ilişkimizi sürdürebilelim” denmekle yetinilirdi.
 
Orta Asya Cumhuriyetleri'ni bir yana bırakın, “Moskova’yı kızdırırız“ diye,  Azerbaycan'la dahi yakın ilişki kurulamazdı.
 
Özetle, Türkiye ekonomisiyle, askeri gücü ve dış politikasıyla Batı'ya bağlıydı.
 
Bugün ise, hem Türkiye, hem de uluslararası koşullar değişti.
- Türkiye’nin kaptan köşküne Erdoğan oturdu. AKP liderinin genel yaklaşımı, başka hiçbirine benzemiyordu. Hem ideolojik, hem de pragmatik yanı olan bu tutum, Türkiye’nin dış politikasının değişiminde çok önemli bir rol oynamıştır. Özellikle İran ve Filistin konularına yaklaşımında, hem ideolojik, hem de pragmatik yanı açıkça görülüyor.
- Batı dünyası, Türkiye’nin kendilerine danışmadan politika yapmasını, hele İran ve İsrail gibi çok önem verdikleri konularda tam tersine davranmasını kabul edemiyor. Alıştıkları eski düzenin değişmesini “eksen kayması” olarak niteliyorlar.
- Türk ekonomisi giderek büyüyor. Sadece batı pazarı ona yetmiyor. Başka piyasalara, farklı yatırım kaynaklarına uzanmasını gerektiriyor. Bundan dolayı da , dış politikasında bazı ince ayarlar yaparak, çıkarını kolluyor.

Haberin Devamı

EĞER GERÇEK BİR EKSEN KAYMASI YOKSA, GİDİN ANLATIN
 
Dışımızdaki dünyadan gelen kuşku ve kaygı dolu eleştirileri ciddiye almamız gerekiyor. Eğer Erdoğan- Davutoğlu ikilisinin gerçekten bir eksen kayması hazırlığı yoksa, kendilerini anlatmakta çok daha duyarlı davranmaları kaçınılmazdır.
 
Sadece kızarak ve bu yaklaşımları komplo teorilerine bağlayacak olursak, soru işaretlerini arttırmaktan başka bir şey yapamayız.
 
Kuşku ve kaygılar giderilemez, yanlış anlamaların önü alınamazsa, AKP iktidarının ayağını kaydırmak isteyen güçler yavaş yavaş organize olmaya başlarlar. Pusuya yatar ve beklerler.
 
Sonunda faturayı da sadece AKP değil, bütün Türkiye öder.
   *   *   *
HARVARD, DAVUTOĞLU’ NU MERAKLA BEKLİYOR...

Haberin Devamı

Şimdiye kadar hiçbir Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu kadar merak edilmemiştir. Hiçbiri, katıldığı toplantılarda rağbetle karşılaşmamıştır.
 
Davutoğlu, Türkiye’yi dönüştüren ikilinin (Erdoğan ile birlikte görülüyor) beyni, dış politikadaki yaklaşım farkını Başbakan’a kabul ettiren kişi olarak niteleniyor.
 
Türkiye’nin nereye gideceğini anlamaya çalışanlar da, doğal olarak Davutoğlu’nu izliyorlar.
 
İşte en son örneği, 28-29 Eylül’de Boston’da, Harvard Üniversitesi Kennedy School’da yapacağı konuşma şimdiden doldu. Üniversitede bu buluşmayı örgütleyenlerle konuştum. “Şimdiye kadar davet etmemize rağmen gelmeyen nice önemli isimler bu defa geleceklerini bildirmeye başladılar. Randevu listesi de inanılmaz derece uzadı.” yanıtı aldım.
 
Harvard’daki bu konuşma ve temaslar son derece önemli. Dileriz Davutoğlu çok uzun konuşmaz da, soru-cevap bölümlerine daha fazla zaman ayırır. Bu fırsatı kaçırmamasında yarar var. Onu bekleyen soruların başında da, İsrail ve İran ile ilgili olanların bulunduğunu herhalde kolaylıkla tahmin edebilirsiniz.

Yazarın Tüm Yazıları