Paylaş
Rüya gibi geldi ve geçti.
Herhalde uzun yıllar bir daha 10 günlük bir bayram tatili yaşayamayacağız. Bu defaki harika düştü. Bende, yıllardan beri düşlediğim bir gezi yapabildim. Eşim Cemre ile birlikte, önce tangoların ülkesi Arjantin’e, oradan da sambaların dünyası Brezilya’ya gittik.
Her ikisi de Türkiye’den öylesine uzak, günlük yaşamımızı boğan sorunlardan o kadar farklı iki ülke ki, kendimi mars gezegeninde dolaşıyormuş gibi hissettim.
Ne olursa olsun, yine de insan kendi yuvasından ve yaşamından kopamıyor. Dönüp dolaşıp bulunduğunuz yeri, yaşadığınız yerle karşılaştırıyorsunuz.
İstanbul mu daha güzel, yoksa Buenos Aires veya Rio de Janerio mu?Başka bir yerde yaşamak isteseniz, hangisini tercih edersiniz?
Her yerin kendine özgü güzellikleri, çirkinlikleri var.
Bu hafta fırsat yaratıp, size gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.
Bundan önceki bayram’da Çin’e gitmiştim ve dönüşte hayret dolu gözlemlerimi sizlerle paylaşmıştım.
Bu defa da aynısını yapacağım.
Bir hafta süreylesiyasete, Başbakan-muhalefet kavgalarına değinmek istemiyorum. Nasıl olsa yine aynı konulara döneceğiz ve aynı konuların esiri olacağız. İyisi mi, bir süre başka dünyaları paylaşalım.
Aslında hemen bugün başlamak istiyordum, ancak çektiğim resimleri yetiştiremedim. Üstelik yandaki Sarkozy yazısı da çok önemliydi. Bu nedenle yarından itibaren sizi, Buenos Aires ve Rio De Janerio’da dolaştıracağım.
* * *
SARKOZY, ERDOĞAN’A VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU…
Sarkozy, Fransa’nın Devlet Başkanlığına seçildiği andan itibaren, açıklamaları ve genel tutumuyla, Türk kamuoyunda çok tepki almıştı. Özellikle Avrupa Birliği konusundaki yaklaşımı bizleri çok kırmıştı.
Sadece bununla da kalınmadı. Fransız parlamentosunun, Ermeni Soykırım İddialarını reddedenlere ceza getiren bir tasarıyı gündemine alması, hatta Meclis’ten geçirip, onay için Senatoya yollaması gerginliği daha da arttırdı. Bu genel tutum, Fransa’nın Türkiye’yi hiç önemsemediği, ilişkilere hoyratça yaklaştığı anlamına geliyordu.
İşte bu süreç içinde, Sarkozy’nin Erdoğan ile son görüşmesinde “ Siz merak etmeyin, Türkiye bizim için çok önemlidir. İkili sorunlarımızdaki pürüzleri aşacağız. Bu ilişkileri yaygınlaştırma niyetindeyiz. Ayrıca, AB Başkanlık dönemimizde de, müzakereleri hiçbir şekilde engellemeyeceğiz” demişti.
Doğrusu kimse bu sözlerin gerçekleşeceğine inanmamıştı.
Oysa şimdi bakıyorum da, Sarkozy verdiği sözü tutan bir Devlet Başkanıymış…
Önce, güvendiği parlamenterlerdenPierre Lelouche’u, Türkiye konusundaki özel danışmanı yaptı. Ankara ile Paris arasındaki diyalogun sağlıklı gelişmesi için önemli bir adım attı.
Ardından da somut adımlar gelmeye başladı.
1) Avrupa Birliği Dönem Başkanlığı sırasında Fransa, son derece tarafsız davrandı. Hatta iki yeni başlığın açılacağı sözünü verdi. Son doruk toplantısında dışişleri bakanlarının yaptıkları açıklama da Ankara’yı memnun edici yöndeydi.
2) Ermeni Soykırım İddiaları konusunda, iktidar partisi içindeki, Türkiye’nin cezalandırılması eğilimi, Fransız hükümetinden destek görmedi.
3) Sonunda Fransız hükümeti, Ermeni iddialarına karşı çıkana ceza verilmesi yolundaki yasaya açıkça karşı çıktı.
Sarkozy, Türkiye’nin Avrupa Birliğine katılması konusundaki tutumunu değiştirmedi. Ancak, sürekli şekilde bu konuyu yüksek sesle söylemekten,dolayısıyla ikili ilişkileri germekten vazgeçti. Bu sürecin sonunda referandum yapılacağına göre, o gün gelene kadar müzakerelerin engellenmesi politikası bırakıldı. Fransız Devlet Başkanı bu tutumuyla,Türkiye’yi kırmamak istediğini açıkça gösterdi.
Diğer ilginç bir gelişme, Fransız kamuoyunda yaşandı. Türkiye’ye yönelik hoyratlığın farkına varanların sayısı arttı. Özellikle tarihçiler ayaklandılar. Ermeni Soykırım İddialarının yasalaştırılma girişimi geri tepti. Tarihçiler, siyasilerin tarihi yazmasının saçmalığını öylesine net şekilde ortaya koydular ki, sonunda yasa tasarısının destekçileri teker teker vazgeçtiler.
Bugün Türk-Fransız ilişkilerinde yeni bir anlayış egemen olmaya başladı. Eski hoyratlıklar kalmadı. İkili ilişkiler tekrar eski günlerine geri döndü.
Özetle, Sarkozy, Erdoğan’a verdiği sözü tuttu…
Paylaş