Paylaş
Ankara pek açık vermemeye çalışıyor, ancak durum giderek güçleşiyor. Zira Suriye’de değişim neredeyse imkansız. Orta Doğu’daki Türk büyükelçilerinin toplu halde Türkiye’ye davet edilip görüşlerinin alınması, daralmanın boyutlarını gösteriyor.
Başbakan’ın en büyük kaygısı, Suriye’de bir Alevi-Sunni çatışmasının çıkması, büyük kan dökülmesi ve yüzbinlerce Suriyelinin Türkiye’ye göçmesi...
Bunu engelleyebilmek için düşünülen iki senaryo da, kolay kolay uygulanabilir cinsten değil.
1. GÜVENLİ TAMPON BÖLGE: Türkiye şu ana kadar, uluslararası kurumları işin içine sokmadı ve göçmenlere kendi başına yardım veriyor. Ancak ilerde bu yükü taşıması imkansızlaşacak. Türkiye’nin kapasitesi 50 bin civarında. Eğer bu rakam yüzbinlere çıkarsa, o zaman Birleşmiş Milletler devreye sokulacak ve Suriye toprakları içinde güvenlikli bir tampon bölge oluşturulabilecek. Tabii bu, olayların ve göçün boyutuna göre şekillenecek. Böyle bir bölge için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılması aslında riskli. Başka bir ülke topraklarına asker sokmak daima sorun yaratır. Söylemesi ve planlaması kolay, ancak gerçekleştirilmesi çok zor bir senaryo...
2. ESAD’A REFORM ÇAĞRISI: Söylemesi kolay, ancak gerçekleştirilmesi zor olan diğer bir konu da, Başbakan’ın Suriye Devlet Başkanı’na yaptığı “Reformlara devam et” çağrısıdır. Eminim Esad, Başbakan’ın sözlerini dinlerken kendi kendine “Kolaysa sen gel yap” diyordur.
Esad, Erdoğan’ın tavsiyelerine uyamaz. Artık öyle bir noktaya gelindi ki, demokratikleşme süreci demek, tüm Esad ailesinin iktidarı kaybetmesi demektir. Esad bunu göze alamaz. Tek kurtuluşu direnişin çok sürmemesi, fazla kan dökülmeden olayların bastırılabilmesi. Böylece, hem Esad ailesi iktidarda kalabilir, hem de Türkiye’yi son derece riskli bir girişimden kurtarabilir. Ben, buna pek ihtimal vermiyorum. Esad direnecektir ve er ya da geç Suriye’nin kontrolünü kaybedecektir. Gidiş o yönde...
* * *
BU ÇIKIŞ , BAYKAL’A HİÇ YAKIŞMADI...
Seçim kampanyası sırasıda bu köşede Deniz Baykal’ın Antalya’da partinin basit bir eri gibi çalışmasını övmüştüm. Başkalarına örnek göstermiştim. Eski genel başkan sahaya inmiş, yeni başkana fiilen destek veriyordu. Böylesine uygar bir yaklaşımı özlediğim için alkışlamıştım. Hatta, “Sen bu yaklaşıma kanma, fırsatını bulunca Baykal kılıcını çeker” diyenleri ayıplamıştım.
Meğer, onlar haklıymış.
Ne göreyim;
Seçim sonuçlarından sonra, kazan kaynatanların başında Deniz Baykal var. İlk ateşi yakan ve muhalefeti kışkırtan kişi de o.
Baykal’ı severim, ancak bu yaklaşımı ona hiç yakıştıramadım. Artık liderlik rüyalarını geride bırakmış olması gereken eski başkan, hala kulis yapıyor, komplo kuruyormuş gibi davranıyor. Hem de kendinin yıllarca şikayet ettiği bir yaklaşımın başını çekiyor. Yıllar boyunca aynı muameleyi gördü ve partinin bu alışkanlığından nefret ettiğini de hep tekrarladı.
Oldu mu şimdi?
Hiç yakıştı mı?
CHP TEŞKİLATININ AĞZINI AÇMAMASI GEREKİR
Ortada bir de sonuçlardan şikayeti olan CHP teşkilatı var.
Hem suçlu, hem güçlüler.
Büyük bölümü yerlerinden kalkmadı. Kılıçdarolu bir meydandan öbürüne koştururken, beyefendiler ve hanımefendiler yerlerinden kıpırdamadı. Şimdi de, alınan sonuçtan dolayı Kılıçdaroğlu’nu eleştiriyorlar.
İnanılır gibi değil.
Ak Parti teşkilatlarının neler yaptığına baksınlar da, utansınlar.
* * *
OH, NİHAYET DOĞRU YOL BULUNDU (!)
Başbakan Erdoğan uzun süredir beklenen adımı attı ve siyasilere-gazetecilere karşı açtığı davalardan vazgeçti.
Doğrusunu yaptı.
Uzun süredir, hep aynı soruyu soruyor ve Başbakan neden medya ile kavga ediyor, anlayamıyordum. Gazetecileri meydanlarda cezalandırmasına hiç gerek yoktu.
Acaba bu adımla birlikte yeni bir yaklaşım söz konusu olabilir mi?
Hüseyin Çelik Başbakan’ı ikna edebildiyse, bundan sonra çok daha normal bir ilişki sürecine girilebilir.
Artık rahata ihtiyacağımız var.
Paylaş