Türkiye isterse 50 yıllık yakın geçmişinin en önemli kazanımlarını elde ederek sorununu çözebilecek noktada. Ya, kısa vadede özveride bulunacak ve torunlarımızı rahat ettireceğiz veya çıkararı için statükonun devamını isteyenlere mağlup olacağız. Bu kararı verecek kişiler iyi düşünmek zorundalar.
Türkiye’yi yönetenler şu günlerde tarihi bir karar verme aşamasındalar. 50 yıllık bu toplumu sokaklara döken, uğruna çatışmalara girilen, yetmeyince savaş çıkarılan, 50 yıl boyunca tüm diplomatik çabalarını yönlendirdiği ve milyarlarca dolar harcanan Kıbrıs’ta iki seçenekten biri tercih edilecek.
1. EVET denilecek ve...
- Kıbrıs bir Elen adası olmaktan çıkarılacak. Türk tezi 50 yıl sonra ispatlanmış olacak ve yeni bir Kıbrıs kurulacak. Türklerle Rumlar eşit birer ortak olacaklar. - Savaş sırasında fazlasıyla alınmış olan toprakların yüzde 7.5’u geri verilecek, 40 bin Türk yerlerinden çıkıp başka yerlere yerleştirilecek, buna karşılık geri kalan bölümü hukuken Türk Türk toplumuna bırakılacak. - Yapılacak toprak ayarlamasıyla, 20 yıl gibi uzun bir süre içinde 200 bini aşacak olan Türk toplumunun arasına 40 bin kadar Rum yerleşecek ve Türk bölgesinin yasalarına uyarak yaşayacaklar. - Türk toplumu, bugünkü 2.500 dolarlık gelir düzeyini birkaç yıl içinde en az 7.500 dolara çıkarıp zenginleşecek. - Türk topulmu 50 yıllık izolasyondan kurtulacak, ister kendi bölgesinde, ister AB vatandaşı olarak Avrupa ülkelerinden iş bulabilecek, yaşayabilecek, ulaslararası camiaya katılabilecek.
2. HAYIR denilecek ve...
- Kıbrıs Türk toplumunun günlük yaşamı hiç değişmeyecek. Yani aynı fakirlik, aynı kötü yönetim devam edecek. Emekliler, Türkiye para verebildiği sürece her ay paralarını alabilecekler ve günlerini kahvelerde oyun oynayarak geçirebilecekler. Çalışmak zorunda kalmayacaklar. - Bürokratlar işlerini kaybetmeyecekler ve eskiden olduğu gibi, hiçbir şey yapmadan maaşlarını alabilecekler. - Yolsuzluklar yine sürecek, banka sistemi aynı şekilde devam edecek. Belki 2003-2005 döneminde Türkiye, KKTC ekonomisini canlardırabilmek için yatırım ve yardımlarını arttıracak, ancak uzun vadede Kıbrıs’ın Kuzey’i Türkiye’nin bir vilayeti konumuna girecek. Türkiye’deki tüm iyilik ve hastalıklar aynen oraya da yansıyacak. - Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugünkü 50 bin kişilik gücü, 10 bine inmeyecek, komutanlar aynı şekilde rütbelerini kazanabilecek, Diplomatlarımız ve diğer bürokratlarımız birer küçük vali gibi hareket edebilecekler. - 20 yıl sonra, KKTC’nin kişi başına geliri 5 bin dolar civarına çıkarken, Rumlarınki 20 bir doları bulacak... Ada’da göçten dolayı, Kıbırs Türk genci kalmayacak... Türkiye AB’ye katılacağı gün Kıbırs dosyası yeniden ortaya gelecek ve KKTC bugünden çok daha fazla özverilerde bulunmak zorunda kalacak.
KISA VADELİ SIKINTI, UZUN VADELİ ÇÖZÜM MÜ?
Karar büyük oranda Türk yetkililerin elinde.
Rauf Denktaş, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Yaşar Yakış, Cumhurbaşkanı Sezer ve Org. Hilmi Özkök bu kararı verecekler. Başkaları değil...
Şu sıralarda da eminim kararlarını aşağı yukarı vermişlerdir.
Erdoğan- Gül ikilisi etrafındaki insanları dinlemişlerdir. Ne yazık ki, etraflarında Kıbrıs’ı sağlıklı şekilde değerlendirebilecek ve onlara son adımı atabilmeleri için cesaret verebilecek çok fazla insan yok. 8-10 kişinin dışında kalanlar, hep eski sloganlarla konuşuyorlar. Üstelik, rahatları bozulacağından dolayı da korku içindeler.
“Acaba doğru mu yaparız?”
“Acaba asker ne der?” diye soruyorlar.
Org. Hilmi Özkök’te hem Kuvvet Komutanlarını, hem karargahını, hem de Ordunun diğer kesimlerini dinliyor. Son kararı vereceği için, eminim o da tereddüt içindedir. “Keşke kararı siyesiler verse ve biz uygulasak” diye düşünüyordur. En zor kararı verecek kişi olarak Genelkurmay Başkanını görüyorum.
Cumhurbaşkanı Sezer’in , Kıbrıs’ı siyasi değil, her zaman ki gibi hukuki açıdan değerlendirdiğini sanıyorum. Büyük olasılıkla, ağırlığını koymayacak ve kararı verecekleri uyarmakla yetinecektir.
Rauf Denktaş ise, bugünkü durumun değişmemesi gerektiğini sık sık söylüyor.
Bu günler en kritik aşamayı oluşturuyor.
Çözüm ile ilgili , olumlu veya olumsuz bir karar veriliyor.
Karar konumundakilere sormak istiyorum: İyi düşündünüz mü? Son kararınız mı?
* * *
TÜRKİYE 2005’İ GARANTİLEDİ, ŞİMDİ...
KOPENHAG
Türkiye’nin tam üyeliğinin Avrupayı nasıl zorladığını, AB’de yaşamayanlar ve buranın havasını koklamayanlar bilemezler.
AB, Türkiye’ye istemeye istemeye tarih veriyor. Hele kamuoyu hiç istemiyor. Siyasiler, 1963’te attıkları imza ve verdikleri sözlere bugün bin pişmanlar, ancak yapacakları birşey yok. Türkiye hakkını arıyor ve kimsenin beklemediği bir hızla kriterlere uyum gösteriyor.
AB acı hapı bugün veya en geç yarın yutacak. Çok zorlanıyorlar, çok direniyorlar ancak artık kaçış yolları kalmadı. Türkiye, müzakereleri başlatma tarihi olarak 2005 Temmuz’unu cebine koydu, şimdi 2004’e çekmeye çalışıyor.
Alman Dışişleri Bakanı Fischer’in bana söylediği gibi, “5-6 ay önce kimsenin inanmadığı” bir mucize gerçekleşiyor.
Avrupalılar için bu karar çok “zor” , ancak “zorunlu”. Onlara göre Türkiye tarihi bir adım atıyor. Bize göre ise, neredeyse karalar bağlayacağız (!) Sanki AB’den red yanıtı almış gibi üzüntülüyüz. Türkiye’den gelen haberlere inanamıyorum. Sevineceğimize, dizimizi dövüyoruz.(!)
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.tr) yayınlanmaktadır. )