Paylaş
ŞİMDİ BEKLEYİP GÖRME ZAMANI ...
Türkiye’de hayatımız lafla geçer.
İnceleyip, analiz yapıp bir rapor hazırlayıp çalışmaktan hoşlanmayız.
TV’lere ve gazetelere demeç vererek, sohbet veya tartışma programlarında boy göstererek politika yaparız. Ne gazetecimiz, ne siyasetçimiz, ne de bilim adamımız fazla bir çaba harcamak istemez.
Orta Doğu’da büyük bir devrim yaşanıyor ve yine aynı hastalığımız sürüyor.
Muhalefet iktidarı sıkıştırıyor : “ Hadi konuşsana , neden susuyorsun?”
Niyet, söylenecek sözlerde bir açık bulup gol atmak.
Medya da farklı değil. Bizler de demeç peşindeyiz, spekülasyon arıyoruz .
Oysa şimdi , konuşma zamanı değil.
Şimdi, tam aksine, susma zamanı.
Ne Davutoğlu’nun arabuluculuğuna ihtiyaç var, ne de Türkiye’nin akıl dağıtma zamanı. Ankara doğrusunu yapıyor. Susup, bekliyor. Hele, alınan ödüllerin geri verilmesi önerisi, emin olun büyük devletlerin değil, çurçur ülkelerin yapacağı cinsten küçüklüklerdendir.
Bölgede, henüz hiçbir şey belli değil.
Bakalım, Kaddafi ayakta kalabilecek mi?
Bakalım, Mısır’da nasıl bir yönetim kurulacak?
Tunus yatışacak mı?
Bahreyn ve Ürdün’deki fırtına duruldu mu?
Bilinmiyor.
Hiç sevmediğimiz birşeydir, ancak biraz sabredelim...
AKP, DURUMUNU KONSOLİDE EDECEK...
Eğer bu değişim rüzgarları sönmez ve bölgede gerçekten yeni demokrasi arayışları yaygınlaşırsa, bu durumdan en çok Ak Parti yararlanacaktır.
Uzun yıllardan beri tek adam idaresine alışmış bu ülkelerin, şimdi kolayca çoğulcu bir yönetimi benimsemeleri ve işleyen bir yönetim kurabilmeleri zordur.
Irak örneği karşımızda. Daha çok uzun yıllar boyunca mücadele edecek, iç hesaplaşmalarını yapacak ve sonunda yeni bir düzen oturacak.
Aynı durumu, diğer ülkelerde de izleyeceğiz.
Yani, bu bölgede uzunca bir istikrarsızlık döneminden geçilecek.
Bu geçiş döneminde de, kimi zaman “siyasal islam” ön almaya çalışacak, kimi zaman karşı akımlar.
Bu zor sürece rağmen yine de hepsinin gözü Türkiye’nin üzerinde olacak.
Ak Parti deneyimi bir referans noktası olarak alınacak.
Askerle ilişkiler, demokratikleşme konusundaki adımlar , büyülteç altında incelenecek.
Türkiye, özellikle genel seçimlerden sonra, iç düzeninde istikrarını sürdürebilir, dengelerini iyi kurabilirse, yıldızı parlayacak.
Aksi halde, yıldızımız sönecek.
Bundan dolayı, önümüzdeki seçimler ve seçim sonrasındaki Anayasa değişikliklerini ben çok önemsiyorum. Zorlamalara gitmeden, bugünkü sistemi bozmadan yolumuza devam edebilirsek, kazancımız daha da artacak.
Bu noktada en büyük görev de, Başbakan Erdoğan’a düşüyor. Sadece iç politikayı düşünerek değil, her adımını bütün bölgeyi etkileyeceğini bilerek atması gerekecek.
DAVUTOĞLU İÇİN ASIL SINAV ŞİMDİ BAŞLIYOR...
Eğer gelişmeler beklendiği gibi gider ve büyük karmaşalara, iç savaşlara yol açmadan, uzun ancak sakin bir ortamda yürürse, Türkiye’nin Batı Dünyası ile ilişkileri de farklılaşacak.
Batı, bölgedeki eski yaptırım gücünü yavaş yavaş kaybediyor ve bu da açıkça görülüyor. Yeni süreçte, bu zayıflama daha da kendini gösterecek. Artık ne ABD’nin, ne Fransa’nın ne de İngiltere’nin direktifleri, eskisi kadar dikkate alınmayacak. Ekonomik güçleriyle yine de belirli bir etkinlikleri kalacak tabii, ancak geçmişteki “karar vericilikleri” olamayacak.
Geriye, Soft Power’ını kullanabilecek ve adeta Orta Doğu ile Batı arasındaki diyalog kuruculuk rolünü oynayacak ülke niteliğinde Türkiye kalacaktır. Tabii, bu rolü abartmadan kullanmasını bilebilirsek, Ankara’nın Batı nezdindeki değeri başkalaşacak.
Avrupa Birliği’nin gözündeki yeri bambaşka olacak.
Washington ile ilişkiler çok daha iç içe girecek ve sıkılaşacak.
Daha da önemlisi, Türkiye-İsrail ilişkileri de bambaşka bir sürece girecek. Artık büyük abi (ABD) eskisi kadar rahat hareket edemeyecek ve Ankara’nın görüşlerine biraz daha fazla ağırlık vermek zorunda kalacak.
Gördüğünüz gibi, binbir olasılıkla karşı karşıyayız .
Türk Dışişleri Bakanlığı, tarihinin herhalde en güç, ancak en heyecanlı dönemine giriyor.
Davutoğlu için asıl şimdi sınav dönemi başlıyor.
Paylaş