Sizler gerçek GS’li olamazsınız

Ali Sami Yen’de Cumartesi günü bir cinayet işlendi. GS’lılık ruhu katledildi. Gördüklerin karşısında, gerçek GS adına utandım. Peki, bu olay unutulacak mı?

Haberin Devamı

Ben bir GS’lıyım. GS lisesi mezunuyum. GS’ın kongre üyesiyim. GS’ın 100 üncü yıl belgesellerini yaparken göz yaşlarını tutamamış bir insanım. Kimseye GS’lılığım hakkında laf ettirmem.

 

Ancak ben Cumartesi günü gördüğünüz GS’lılardan değilim. Cumartesi günü Ali Sami Yen’de bir cinayet işlendi. FB’ye tepki göstermek adına, gerçek GS’lılar katledildi. GS’ın değerleri yok edildi.

 

Sakın ola ki, bu yazıyı okuduktan sonra, kimse bana e-posta filan yollamaya kalkmasın. Özellikle GS magandaları ağızlarını açmasınlar.

 

Olabilir...

 

Haberin Devamı

Son 5-6aydır Başkanımız Özhan Canaydın’a ateş püsürüyor olabilirsiniz. Takımın performansından, özellikle şampiyonluğu parmaklarının ucundan kaçırmasına sinirlenmiş, çok kızmış olabirsiniz.

 

FB Başkanı Yıldırım’ın kibirli tutumu, tepeden bakışı, Kadıköy’e her gidişimizde uğradığımız hakaretlerden , son iki yıldır, bir defa hariç FB’ye sürekli yenilmekten dolayı burnunuzdan soluyor da olabilirsiniz.

 

FB’lilerinseviyesiz tezahüratı tepenizi attırmış, hele mutlaka yenmek için geldiğiniz maçta ilk golü de yiyince sigortalarınız patlamış dahi olabilir...

 

Bunların hiçbiri size Cumartesi günü yaptıklarınızı yapma hakkı vermez.

 

Sizler, GS’ı küçük düşürdünüs.

 

Sadece bununla kalmadınız, GS’a inanılmaz da zarar verdiniz.

 

Göreceksiniz, Futbol Federasyonu klübü çok ağır şekilde cezalandırmak zorunda kalacak. En az 4-5 maç maçımızı seyircisiz, belki de başka kentlerde oynatacak.

 

Böylece, gelecek sezona bu takım moralsiz başlayacak. Büyük olasılıkla daha baştan yarıştan düşecek.

 

Haberin Devamı

Sadece stadı yakıp-söküp milyonluk zarar verdirtmediniz. Manevi değerlerimizi ayaklar altına aldınız. Kendi klübünüze –o, canınızı vereceğinizi söylediğiniz renklere de- ihanet ettiniz.

 

Gelecek yıl için GS’ı şimdiden ağır yaraladınız.

 

Peki ne olacak?

 

Vah vah... Kara Cumartesi yaşadık” deyip bütün bunları unutacak mıyız?

 

Hala Ali Sami Yen stadının ortasındaki musalla taşında bekleyen cenazeyi kim kaldıracak?

 

Kim, nasıl hesap verecek?

 

GS’ı, tribünlerdeki 3-4 amigo yönetmez. Birileribufaturayı ödemeli ve cenazeyi kaldırmalı.

 

Özhan Canaydın ve yöneticileri susarak veyasuçu başkalarının üztüne atarak bu katliamın sorumluluğundan kurtulamazlar. GS taraftarını iyi yönlendiremediler. Kulübü iyi yönetemediler.

 

Haberin Devamı

Yaşananlarda onrların da payı vardır.

 

Artık yeter...

 

Yönetim” yönetimse eğer, ya bu kulübü doğru dürüst yönetmeli, veya görevi en kısa sürede ehil sahiplerine bırakmalılardır.

 

Bugün gerçek GS’lılar kan ağlıyorlar...

 

Hem, değreleri ayaklar altına alındı, başkalarından hiç farkımız olmadığı ortaya çıktı, hem şampiyonluk gitti, hem de şampiyonlar ligi...

 

Bir kurum bundan daha küçük düşürülebilir mi?

 

Ben GS’lıyım.

 

Bununla gurur duyarım.

 

Kimsenin “GS’lılık adına” beni küçük düşürmeye hakkı yok.

 

Ben GS’lıyım.

 

Bana bu acı duyguları yaşatanlardan utanıyorum.

 

                                             *                               *                               *

 

Haberin Devamı

HEPİMİZİN TEDAVİYE İHTİYACI VAR (!)

 

Bunun bir nedeni olması gerekir. Yaşadıklarımıza baktığımızda, etrafımızdaki gelişmeleri gözlemlediğimizde dehşete düşmemek imkansız.

 

Son yıllarda, giderek artan biçimde, birbiriyle kavga eden bir toplum haline geldik.

 

Televizyonları izliyorsunuzdur,sokağın tam aynası.

 

Nedir o yaşananlar...

 

Jüri diye ortaya çıkanlar ya birbirlerine hakaret ediyorlar veya zavallı yarışmacıları hırpalıyorlar. Kim daha şirret olur, kim daha fazla sesini yükseltir ve karşısındakini paylarsa, onun reytingi artıyor.

 

Sadece jürili programlarda değil, en ciddi tartışma programlarında dahi artık kavga aranıyor. Aksi halde izlenmiyor. İnsanlar, sıkı ve heyecanlı bir tartışma olmadığı takdirde, başka programa geçiyorlar.

 

Haberin Devamı

Gündüz saatlerindeki kadın programlarına bakın. Onlar da baştan aşağı kavga, hakaret. Hoş hikaye anlatanları izleyen çok az.

 

Dizilerde de aynı durum yok mu?

 

Vurdulu kırdılı, işkenceli ve cinayetli olmadığı takdirde bir dizinin yaşaması güç. Çok nadir bir aşk hikayesi veya komedi dizisi tutuyor.

 

TBMM’nin kavgasız oturumları haber olmuyor. Milletvekillerinin en kavgacıları en gözde isimler arasına giriyorlar.

 

Sadece TV’lerde mi?

 

Hayır, asıl sorun günlük yaşamımızdan kaynaklanıyor.

 

Üniversitede, bırakın solcu-sağcı kavgalarını, solcular kendi aralarında bıçaklı sopalı birbirlerine giriyorlar. Ulusal solcularla, Atatürkçü solcular kıyasıya vuruşuyorlar... Bütün görüşlere açık olduklarını ileri süren üniversiteli gençler, AB’ciler ve AB karşıtları diye bölünüyor ve ilk fırsatta birbirlerinin üstüne yürüyorlar.

 

Sokaklardaki, adliye koridorlarındaki, hatta karakollardaki o korkunç kavga sahnelerine ne demeli? En basit tartışma veya birinin diğerine “ulan” demesi, yanındaki kıza bakılması, bir meydan savaşının başlamasına yol açıyor.

 

Minibüsçüsü, taksicisi, park mafyacıları, mahalleliden rüşvet toplayan kabadayılara kadar, her yerden kavga-dövüş görüntüleri yağıyor.

 

Bu durumu ciddiye almamız gerekiyor. Toplumumuzda bir hastalık var. Bu hastalığın kökünü bulmamız ve tedavisine bakmamız şarttır. Uzun yıllar alacak bir süreçten geçmeli, ilkokullardan başlayarak toplumumuzu tedavi etmeliyiz.

 

Biz erkek toplumuz” veya “heyecanlı insanlarız” diye kendi kendimizi aldatmayalım. Bu gidişle kendi kendimizi hırpalayacağız. Etrafımıza da zarar vereceğiz.

 

Hastalığı teşhis edelim ve kolları sıvayalım.

Yazarın Tüm Yazıları