Paylaş
Saat 20.00’de açıklama yapılacağı ilan edilmişti ve her Türk büyüğünün hastalığı sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı’na da sirayet etmiş olacak ki, yarım saatlik bir rötarla kameraların karşısına geçebildi.
Anlattıkça dağıldım, açıklamayı derinleştirdikçe kaybettim. Sözlerini bitirdiğinde, eşimle birbirimize bakıştık. “Eeee ne oldu şimdi?”
Gazetecilerin soruları başladı. Sorularından, onların da hiçbir şey anlamadıkları ortaya çıktı. Ancak işin kötüsü, sorular ve aldıkları yanıtlar, durumu netleştirmek yerine, işi biraz daha karıştırdı.
Ardından, hukukçuların açıklamaları geldi. Kısa zamanda onlardan da ümidi kestim. Ya onlar da anlamamışlar veya çok iyi anlamışlar da, anlatamıyorlardı. Sonunda, baktım ki olmuyor, işin içinden çıkılmıyor. Görüş sorulan gazeteci ve siyasilere yapıştım. İlk akıllı ve anlaşılır açıklamayı, Taha Akyol yaptı. Neyin ne demek olduğunu anlatarak, işin rengini ortaya koydu.
Ardından da, AK Parti ve muhalefettekiler geldi. Kim neye itiraz ederse, ona göre bir sonuç çıkarmaya çabaladım.
Aman efendim, inanılır gibi değil.
Herkes şikayetçi.
Kimse memnun değil.
Gecenin geç saatlerine doğru, AK Parti sözcüleri kendilerini topladılar. Ortak bir dil kullanır oldular.
Başta Adalet Bakanı olmak üzere, iktidar yetkilileri, CNN Türk’te, istediklerini tam anlamıyla elde edememiş olsalar dahi, bu kadarını da yeterli gördüklerini ortaya koydular ve referandumun yapılacağını açıkladılar.
Peki ne oldu kardeşim neden bu kadar kavga ettik?
Gece gözüme uyku girmedi.
Aylarca süren bir kavga sonunda geldiğimiz noktaya baktım ve kendi kendime sormadan edemedim:
- Şimdi ne oldu?
- Türkiye yargısının kapılarını, şeriat yanlılarına mı açtı?
- Yoksa, laik cephe mi kazandı?
Hadi siz bu sorulara bir yanıt bulun bakalım.
Benim yanıtlarım var:
Başından beri Anayasa değişikliklerinin bu ülke yargısını dincilerin eline bırakacağına inanmamıştım. Öylesine ince hesaplar yapılıyor, öylesine garip sonuçlar çıkarılıyordu ki, tartışma konusu olan o ünlü iki maddenin değişmesi, sanki Türkiye’nin laik sistemini yok edecekmiş izlenimi veriliyordu.
Türkiye’nin laik sisteminin değiştirilmesinin imkansızlığına inanmış kişilerden biriyim. Ayrıca, yargının laik sistemi korumak için kullanılması fikrine de kesinlikle karşıyım. Yargı, hukuku uygular. Onun başkaca bir görevi olamaz. İnsanları, şu veya bu sistem adına yargılayamaz.
Sonuca bakarsak, ne laik cephe, ne de dinciler kazandı.
Boşu boşuna aylar boyunca birbirimize girdik. Boşu boşuna kavgalar ettik.
Yargı yine eskisi gibi, iş yükü fazla, adalet dağıtmaktan uzak, kendi içine kapalı, kast sistemiyle birbirinin sırtını sıvazlayarak yaşamını sürdüren bir kurum.
Geldiğimiz noktada çok kimse, Anayasa Mahkemesi’nin kendini, TBMM’nin de üstünde bir statüde gördüğü kanısında. ülkeyi TBMM’nin değil, Mahkeme’nin yönlendirdiğine inanıyor.
Bu da yanlış bir yaklaşım.
Bekleyin, 4-5 yıl içinde bu mahkemede değişecek. Bambaşka isimler, farklı görüşler gelecek. Bugünkü korkular, yarın komik kalacak.
Geriye dönüp bakıyorum ve kendi kendime şimdiden gülüyorum.
AKP, istediğini büyük ölçüde elde etti...
Bilançonun büyük sonucuna bakacak olursak ne görüyoruz?
Kim ne derse desin, AK Parti istediğinin büyük bölümünü elde etti. Oylamada ve Anayasa Mahkemesi’nde iptal edilen maddeler, yapılan değişikliklerin anlamını büyük ölçüde azaltmıyor.
Bundan böyle artık referandum üzerindeki tartışmaları da bir yana bırakmamız gerekiyor. Artık önümüzde her açıdan yasal bir oylama var.
Referandumun sonucu, bu ülkenin daha demokratikleşmesini de beraberinde getirecek. Keşke daha büyük bir değişiklikle, örneğin Kürt sorununun da önünü açabilecek, daha geniş bir demokratikleşme gerçekleştirebilseydik, ancak olmadı.
Bu kadarıyla yetinmek zorunda kalacağız.
Belki de bu gidişle, son Anayasa değişikliğimiz olacak.
İşin bundan sonraki tartışmaları, artık sandıktan çıkacak oy oranlarıyla ilgili olacak. Bakalım, AK Parti bu referandum işine girerek risk mi almış, göreceğiz.
Paylaş