Paylaş
Meclis’te yaşananlar, bundan daha kötü bir döneme rastlayamazdı.
Tam, Türkiye’nin her türlü vesayetten kurtulması ve demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlerliğinin sağlanması talepleri konuşulurken, Meclis’in henüz bu olgunluğu gösteremediği görüldü.
Parlamenterlerimizin, birbirlerine sokak kabadayıları gibi küfretmeleri, mahalle kavgasını andıran bağırtılarla birbirlerinin üstlerine yürümelerini gören vatandaş sizce ne der?
Bizi yöneten kişilerin böylesine pespaye şekilde birbirlerine girmelerini izleyen toplumun önemli bir bölümü, “Bu adamlar mı bizi yönetecek? Bunlara mı güveneceğiz? Ülkeyi bu kişilere mi bırakacağız?” demez mi?
Hatta, toplumsal kutuplaşmanın bir gerginlik halini aldığı dikkate alınırsa, ya halk da onlar gibi davranma eğilimi içine girerse? Kavga sokağa taşarsa?
Milletvekillerimiz ne yazık ki, “bu ülkeye vermeleri gereken olumlu mesajda” verdikleri görüntüyle sınıfta kaldılar.
Şimdi bu olaylar, “ Tencere dibin kara” diyenlere “Seninki benden kara” dedirtmez mi?
Demek ki, milletvekillerimizin TV’lerde veya toplantılarda ağızlarından düşünmedikleri, “Sayın Bakanım, Sayın Milletvekilim” lafları yalanmış... Yapmacıkmış... Gösteriden başka birşey değilmiş.
Salı akşamı maskeleri düştü, gerçek yüzleri ortaya çıktı.
Yazıklar olsun hepinize...
İnşa etmeye çalıştığınız bir Demokrasi kalesini halkın gözünde yıktınız...
* * *
NE PEYGAMBER, NE DE EMİNE HANIM...AMAÇ MHP’Yİ DÖVMEKTİ
Sizler, bu kavganın nasıl başladığını, kimin sorumlu olduğunu anlayabildiniz mi,bilemiyorum. Her iki taraf birbirini suçlayıp duruyor. AKP’liler, Osman Durmuş’un (MHP) konuşması sırasında, Peygamberi küçümsediğini, Başbakan’a Peygamberlik sıfatı verdiğini ve Emine Erdoğan’a da alaycı bir şekilde dil uzattığını ileri sürüyorlar. Başbakan’ın kıpkırmızı bir suratla kürsüye fırlamasının nedenini de buna bağlıyorlar.
Açıkçası, ben aynı görüşte değilim.
Osman Durmuş, Peygamberi küçümsemediği gibi, ne Başbakana ne de eşine dil uzattı. Defalarca izledim, bu anlama gelecek bir söz veya imalı bir konuşma duymadım.
Görüntüleri biraz daha dikkatle izlerseniz, bu kavganın temelinde ne Peygamber’i ne de Emine hanımı bulabilirsiniz. “Peygamber gibi adamdır” sözünü hepimiz kullanırız. “İyi insan” tasfiri için kullanılır.
Bence, bu kavganın temelinde, MHP’nin AKP’yi hırpalaması veOsman Durmuş’un uzun süredir ve özellikle Domuz gribi sırasında sağlık bakanlığını hırpalaması yatıyor.
Dikkat ettim, normal halinde son derece yumuşak bir kibar bir insan olan sağlık bakanı Recep Akdağ’ın, konuşmaya başladığı andan itibaren Osman Durmuş’a açıkça çıldırmasıydı.
Durmuş sesini yükselttikçe, Akdağ’ın sesi yükseldi.
Normal tepkiler, küfüre dönüştü.
Başbakan kürsüye gelince Durmuş’un, oturduğu yerden sesini yükseltmesi, parmağını uzatması ve Başbakan’ın bağırması AKP’lileri de kabarttı.
İşte o sırada Akdağ’ın, gözlüğünü atıp, ceketini çıkartıp kürsüye fırladığını gördük ve film orada koptu.
Özetlersem, kavga Akdağ-Erdoğan ve AKP’nin diğer bazı isimlerinin Bahçeli’nin giderek artan sert eleştirileri nedeniyle MHP’ye ve Osman Durmuş’a uzun süredir sinirlenmeleri ve giderek artan bu birikimin bir kıvılcımla patlamasıdır.
Başka birşey değil.
* * *
“DİN”KARARINA ERDOĞAN’DAN DOĞRU TEPKİ
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, nüfus kağıtlarımızda yazılı olan DİN bölümüyle ilgili son kararı çok yerinde. Yıllardan beri, cüzdanlarımızda kişinin din’inin ne olduğunun yazılmasını sorgulardım ve her defasında da “Ne yani, müslüman olduğunun yazılmasından utanıyor musun?” yanıtını alırdım.
Hoppalaaa...
Neden utanacak mışım ?
Ancak benim üstünde durduğum başka birşey.
Benim müslüman veya hıristiyan olmamdan kime ne ?
Din, kişisel bir tercihtir ve kimseyi ilgilendirmez.
Kişi budist olabilir veya tanrıya inanmayabilir.
Bunun herkes tarafından bilinmesi de hiç mi hiç gerekmez.
Nazilerin yahudileri kollarına bant taktırıp damgalamaları ile bizim herkese “hangi dindensin söyle” diye bastırmamız arasında, özür dilerim ancakpek büyük fark yok.
Merakla AKP’nin tepkisini bekledim.
Acaba, bu gelişmeyi “dinimize dil uzatma” gibi mi alacak ve gereken değişiklikleri gözmezden mi gelecekti, yoksa, AİHM kararlarının bağlayıcılığını kabul edip hemen gerekeni yapacak mıydı ?
Bu konudaki tutumu, Erdoğan’ın ne oranda gerçek demokrasiden yana olduğunu da ortaya koyacaktı. Başbakan, AİHM kararını uygulayacağını söyleyerek gerçek niyetinin, kendine özgü “dinci bir demokrasi” olmadığını da göstermiş oldu.
Paylaş