Şimdi gelin, kendimizi konuşalım...

Fransa ne yaptıysa yaptı. Yerden yere vurduk, pestillerini çıkardık. Hoş, tasarıya oy veren ne Sarkozy, ne de muhalefet lideri Sosyalist Hollande'ın umurlarında... Ancak bundan sonrasında, biz kendi kendimizi de sorgulamalıyız. Her defasında bağırıp çağırıyor ve sonra dosyayı kapatıyoruz. Önce biz 1915 olaylarının ne anlama geldiğini tartışalım.

Haberin Devamı

Olanlar oldu.

Fransayı yerden yere vurduk. İşin kolay yanı buydu. Ancak , asıl yapılması gereken bundan sonra başlıyor. Zira -biz beğenelim veya beğenmeyelim- Ermeni'ler Soykırım iddialarını, bizler başımızı kuma gömdüğümüz yıllarda, dünya'ya kabul ettirdiler. Bundan sonra sadece  kitap-belgesel yayınlayıp, ilişkileri kesme, mallarını boykot etme  tehditleriyle, Uluslararası kamu oyunu dönüştüremeyiz. O tren artık kaçtı. Bütün dünyayı karşımıza alıp, tek başımıza yaşayamayız.

2015'te soykırım damgasını yemekten kurtulmak istiyorsak, atmamız gereken üç önemli adım var:

1) 1915 olaylarını, kendi kendimizi aldatmadan sorgulamalıyız. Neler olduğunu, neler yaşandığını öğrenmeli ve kafamızı kuma gömmekten kurtulmalıyız. Artık şeffaf olmalıyız. Arşivlerimizi gerçekten açıp, herkesten önce yaşananları bizler öğrenmeliyiz.

Haberin Devamı

2) Tüm hukuki yollar kullanılarak, ya Soykırım iddialarını çürütme yolu bulunmalı veya Ermeni protokollerinin yeniden hayata geçirilmesi için yeni bir strateji oluşturulmalıdır.

3) 30 yıldır yapılamayan tanıtım ve lobi faaliyetleri (pek ümitli değilim, ancak...) hareketlendirilmelidir.

Ben bunları, gerçekleşmeyeceğini bilmeme rağmen, belki de 120 inci defa yazıyorum .

Göreceksiniz, 2015'te Soykırım damgası vurulacak. Biz de önce ayaklanıp, sokakları dolduracak ve ardından yine unutup gideceğiz...

YİĞİT, BIKTIM SENDEN !         

Yiğit (Bulut) oğlum, debelendikçe batıyorsun. Yine aynı teraneleri okumuşsun. Yalan yanlış şeyler yazıp, pislik atıyorsun. Ben ne diyeyim ki sana...Ne Aydın Doğan  ne de M. Ali Yalçındağ'a bu kadar nefret duymanın nedenini de anlayamıyorum. Bu iki kişi guruptan kovulmaman için sana kol kanat germişlerdi. Ancak tüm çabana rağmen, seni CNN TÜRK' ün başına getirmediler. Ama dikkat et, öyle yalanlar söylüyorsun ki, bugünkü patronun Turgay Ciner, birgün "Bu adam, yarın da beni arkamdan vurmaz mı?" diye düşünebilir .

Aydın bey ile konuştum. Seni onca yıl yanında tutmuş olmaktan bin pişman. Zarfta para verme meselesine gelince olsa olsa sana zarfta “harçlık” vermişlerdir. Yoksa Doğan Grubunda ücretler bankaya yatar ve bordro ile ödenir.

Haberin Devamı

Ayrıca, sen benim zaman aşımına uğrayan davalarımla uğraşacağına, CNN TÜRK'ten nasıl haksız kazanç elde ettiğinle ilgili dosyana dikkat et. Zira o dosya hala zaman aşımına uğramadı. Benim 17 yıl önceki TRT ile davalarım  ise artık çok bayatladı... Saklayacak hiçbir şeyim de yoktur. Zaten hiçbir zaman da saklamadım.  Mahkeme,  mahkemeliğini bilseydi ve zaman aşımına uğratmasaydı içi boş bir dava olduğu  daha açık bir şekilde ortaya çıkacaktı

Valla bıktım senden. Ben de sana kapıldım, vaktimi senin gibi abuk sabuk adamlarla uğraşıp boşa harcamaya başladım. Okurlarımdan özür dilerim.

YAŞAR KEMAL'E BU MADALYA AZ BİLE ...

Geçen hafta, Yaşar Kemal'in Fransa’nın en prestijli ödüllerinden biri olan Legion D'Honneur Grand Officier Commandeur nişanını aldığı törene davetliydim. Madalyası Paris'ten sırf bu tören için gelen Legion D'Honneur Konseyi Başkanı Büyük Şansölye Jean-Louis Georgelin tarafından verildi.

Gözlerim yaşardı.

Haberin Devamı

Tören öncesinde, arka salonda Büyükelçi Bili ve Şansölye Georgelin ile konuşurken, kahkahalarla "Ben romancılıktan önce, hayata arzuhalci olarak gözlerimi açtım. Derdi olan gelir ve ben onların dilekçelerini yazardım" diye ilk adımlarını anlatırken, o dev adamı hayranlıkla izledim. Onu tanıyabilmenin, onun sohbetine katılabilmenin keyfini paylaştım.

Omuzlarımızda taşımamız, gurur duymamız gerekirken, Yaşar Kemal'in hayatını zehir ettiğimiz dönemler aklıma geldi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, ödüllendirme yerine, itip kaktığı, O’na hoyratça muamele ettiği geçmiş yılları düşündüm.

Yaşar Kemal kızdı, ancak hiç gocunmadı.

Ne yazık değil mi?

Kültürden pek nasibini alamamış olan bizler, Kürt kökenli birinin uluslararası ortamda  alkışlanmasını hazmedemedik. Gerçekleri anlatırken, onu komünistlikle, Kürtçülükle suçladık. Buna rağmen o küsmedi ve inatla bizim aramızda kaldı, sonra da ayağa kalkıp, neyin doğru olduğunu gösterdi.

Haberin Devamı

En yakın dostları davetliydi. Kahkahalar atan, artık istediğini söyleyebilmenin keyfini çıkaran bir Yaşar Kemal ustayı alkışladık.

Bizlere ne mutlu ki bir Yaşar Kemal ' imiz  var.

FATMA ŞAHİN FARKLI BİR BAKAN OLDU...

Ataması ilk yapıldığında, Fatma Şahin'i tanımazdım. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak ne yapabileceği konusunda kuşkularım vardı. Daha doğrusu, Ak Parti'nin daha önce buna benzer bakanlıklara yaptığı atamalar ağzımızda biraz kekremsi bir tad bırakmıştı.

Aradan zaman geçti ve Fatma Şahin, hem kişiliği hem tutumu hem de konuşmalarıyla farklı olduğunu gösterir oldu. İşini biliyor ve en önemlisi kendine güveni var. Bazı görüşlerini paylaşmayabilirsiniz, ancak Fatma Şahin'in konuya yaklaşımından ve anlatımından mutlaka etkilenirsiniz.

Haberin Devamı

Bence, son kabinenin yeni gelenleri arasındaki en başarılı ismi.

REKLAMCILAR DERNEĞİ’NE TEŞEKKÜR EDERİM ...

Reklamcılar Derneği'nin çok hoş bir ödülü var. Hem kendi dallarında hem de başka sektörlerde İZ bırakanları ödüllendirirler. Bu yılki gazetecilikle ilgili özel ödüllerinden birini bana, diğerini de Ertuğrul Özkök'e verdiler. Özkök’ün bıraktığı izleri biliyorum. Çoğuna bizzat tanıklık ettim. Kendi hesabıma ise medyada nasıl bir iz bıraktığımı bilemiyorum. Ancak yine de çok hoşuma gitti. Kimine göre iyi, kimine göre kötü izler bıraktım. Ne olursa olsun, birilerinin sizi ödüllendirmesi kadar güzel bir his yok.

Reklamcılar Derneği hem ciddi bir kuruluş hem de benim yaptığım işi ayakta tutan bir kurum. Onlar olmasa, ne gazeteler ne de TV'ler ayakta kalabilir. Bu açıdan baktığımda beni ödüllendirdikleri için ne kadar teşekkür etsem azdır.

REYTİNGSİZ YAŞAM HİÇ DE TATLI DEĞİL...

Televizyonlar bir süre için reytingleri ölçülmeden yaşayacaklar. AGB şirketinin usulsüzlük yaptığı iddiasıyla başlatılan soruşturma, reyting ölçümlerinin durmasına yol açtı.

Önce, bizim gibi haber ve haber programı yapanlar derin bir nefes aldılar. Her sabah saat 10:00'da gelen sonuçları beklemek kadar hiç keyifli değildir. Bir süre rahat edeceğimizi sanmıştık. Ancak olmadı. Önemli bir boşluk doğdu. Zira ne oranda başarılı olduğumuzu öğrenemez duruma girdik.

Başarısız programlar için reyting ölçümünün kaldırılması belki güzel bir şey olabilir, ancak başarı peşinde koşanlar için bu durum son derece tatsız. Başarılılar, her sabah 10.00'da listeye keyifle bakıyor ve bütün gün de bu keyifle yaşıyorlar.

Başarılı olduğumuzdan dolayı, Kanal D Ana Haber'in keyfi kaçtı. Şimdi reytingimizi geri istiyoruz...

Süleyman Şah üniversitesi daha 1 yaşında.. 3 bin öğrencisiyle ayakları üstüne dikilmiş bir üniversite. Ağırlıklı olarak sosyal bilimler dallarında eğitim veriliyor . Yönetim Kurulu Başkanı Ali Dumankaya ve beraberinde getirdiği gönüllülerin birlikte kurdukları bu üniversite, doluluk oranıyla Türkiye' nin üçüncüsü. Geçen haftaki söyleşimiz çok keyifliydi . Uzun zamandır görmediğim hoşgörü ve uzlaşı kültürüyle karşılaştım . Merak ediyorsanız (www.ssu.edu.tr) adresine girip bakın.

YİNE MEDYA TUTUKLAMALARI...

Son KCK operasyonu medyaya yönelik gerçekleştirildi.

Özgür Gündem, Dicle Haber Ajansı, ANF , BİRGÜN ve AFP, Etik Ajans ve Vatan muhabirleri tutuklandı. Gerekçesi, örgüt talimatlarına uygun yazı yazmak, okurları yönlendirmek (!)

Bu insanlar silah mı taşımış?

Hayır.

Terör faaliyetlerine mi katılmışlar?

Hayır.

Terörü mü kışkırtmışlar.

Hayır.

“PKK yanlısı haber yazdıkları” iddia ediliyor. Bu bir suç mu?

Hayır.

Bir türlü fikir özgürlüğü ile terörü birbirinden ayıramıyoruz. İşte son talihsiz örneklerinden birini daha yaşıyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları