Paylaş
Cumhurbaşkanımız sayın Sezer’in,geçen hafta Kara Kuvvetleri Komutanlarının devir töreninde basına yaptığı açıklamalar, şu ana kadar yeterince değerlendirilmedi.Oysa, sayın Cumhurbaşkanımızın söyledikleri, neresinden bakılırsa bakılsın talihsizdi.
Herşeyden önce, asker yollama kararının tamamen bir hükümet kararı olduğunu belirttikten sonra, kişisel görüşünü açıkladığını söylese,çok daha ince davranmış olurdu. Buna karşılık, ondan hiç beklemediğimiz bir dil kullanıp “…Biz maşallah, daha karar çıkmadan talip olduk…” diyerek, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal
Ayrıca, tarafsız bir Cumhurbaşkanı gibi değil, adeta bir muhalefet lideri gibi konuştu. Çatışmacı, sürtüşme aradığı izlenimini verdi.
Beni asıl rahatsız
- Evet ( Lübnan’da) çatışma ihtimali var.Lübnan’a silahlı kuvvetlerimizin gönderilmesinde ulusal yararımız olduğuna inanmıyorum.Başkalarının ulusal çıkarlarını korumak zorunda değiliz…Asker göndersekte, göndermesekte büyük devletiz.Asker göndermek veya göndermemekle büyük devlet niteliğimiz değişmez…PKK konusunda Uluslararası bir yardım görmüyoruz.Hal böyleyken, başkalarının ulusal çıkarını korumak zorunda değiliz…
Sayın Cumhurbaşkanımızın,bu sözleri söylerken yeterince dış politika brifingi almadığıanlaşılıyor.
Herşeyin başında, Sayın Sezer’in kafasındaki Türkiye, kendi içine kapanık, etliye sütlüye bulaşmak istemeyen ve sadece kendini düşünen bir ülke imajının dışına çıkamıyor.
Türkiye, bu bölgenin lideri konumunda olduğunu sürekli söyleyecek, bundan dolayı gururlanacak, Amerika ve Avrupa ile ilişkilerinde hep bu liderlik sıfatını satacak, “Buralarda benim sözümün ağırlığı var” diyecek, sonra tam ihtiyaç duyulduğu bir sırada sırtını dönecek.
Sayın Cumhurbaşkanımız gibi düşünenler yanılıyorlar.
Ülkelerin lider konumda olup olmadıkları, tribünlerde seyirci kalmalarına göre değil, kendilerini yakından etkileyen sorunlara müdahele etme güç ve niyetlerine göre saptanır.Eğer Lübnan bizim için çok uzaktaki bir ülkeyse, TSK’nın Afganistanda, Kosova’da, Somali’ de Bosna’da ne işi vardı ?
Diğer bir yanılgı, Lübnan’daki durumun son derece riskli olduğu, savaşın içine girileceği ve insanımızı kaybedeceğimiz şeklindeki inançlardır.
Lübnan’daki durum Afganistandan daha tehlikeli değildir.
Türk silahlı kuvvetlerinin Hizbullah ile çatışma olasılığı yok gibidir. Ayrıca, böyle bir olasılıkla karşılaşıldığında,
Hele “Onlar PKK’da yardım etmiyorlar ki, şimdi biz onlara destek verelim” anlamındaki sözlerin
Türkiye, uluslararası alanda rol aldığı oranda güçlenir. Başka ülkelere sözünü daha fazla dinletebilir.Hiçbir şeye girmez, sürekli seyirci kalırsanız, o zaman elinizde de doğru dürüst bir pazarlık kartınız kalmaz.
Sayın Cumhurbaşkanı ile üzülerek görüş ayrılığınadüşüyorum, ancak yukarda değindiklerim bugünkü uluslararası dengelerin en vazgeçilmez ilkeleridir.
Türkiye, küçük hesaplarla, dar görüşlü yaklaşımlarla, vizyonsuz dış politika oyunlarıyla kendini lider konumuna oturtamaz. Belki kendi kendimizi “biz ne olursa olsun lideriz”diye aldatabiliriz, ancak dünyayı aldatamayız.
Seçim bizim elimizde…
Küçük, kavruk, korkularıyla yaşayan,sadece kendiyle meşgul, başkalarının sorunlarını paylaşmayan ve yabancılara hep kuşkuyla bakan bir Türkiye mi ?
Yoksa, bölgede rolünü oynayan, elindeki en öneli kart sayılan Silahlı Kuvvetlerini gerektiğinde uluslararası sahneye sokmaktan çekinmeyen ciddi bir lider ülke mi istiyorsunuz ?
Kararınızı buna göre verin.
* * *
TÜM DOSTLARIMA, BÜYÜK TEŞEKKÜR BORCUM VAR…
Sizlerden izin almış ve büyük hayallerle denize açılmıştım. Yanımda eşim ve en yakın arkadaşlarım vardı. Ancak bir büyük dalga, benim tedbirsizliğim ve beklenmedik bir kaza sonucu, tatilim başlamadan önce kapandı. Haftalar boyunca, önce ağır bir ameliyat,ardından uzun fizik tedaviler…Ancak sonunda ayağa kalktım.Bu acı günlerde de dostlarımı yeniden tanıdım…
İnsan alışmadığı yerlerde böyle olaylarla karşılaşınca, çok daha çekimser davranıyor.Hele sert bir dalgaya kapılıp düşer, bir anda diz kapağı tandonunuz kopar ve büyük bir acı ile kıpırdayamazduruma girerseniz, ne yapacağınızı şaşırıveriyorsunuz.
Kaza sonrasında ilk müdaheleyi, Ali Şenol Türemen yönetimindeki, Fethiye’deki Lokman Hekim Hastanesi yaptı. Gerçekten de esnaf tarafından kurulmuş, pırıl pırılbir vakıf hastanesi. Tertemiz,Dr.Şahsuvar Ballıoğlu gibi uzmanları var.Kadrosu son derece güven veriyor. Acil Yardımda, diğer hastalarla ilişkilerine baktım. Hastane hemen kendini gösteriveriyor. Devlet ile Özel sektör arasındaki fark hemen ortaya çıkıveriyor.
Ondan sonra kendimi, İstanbulda Prof. Dr.Ömer Taşer’e teslim ettim.
Birçok dost, hemen Amerikaya, özellikle de New York’taki Special Surgery’e gitmemi tavsiye ettiler. Zira ameliyat gerekiyordu ve bu da, son derece zor ve nadir ameliyatlardan biriydi. Zaten sorunlu olan ayağıma, yeniden tandon dikilecekti. Taşer’i tercih ettim. Bunun bir nedeni, bana verdiği güven, diğeri de doktor çevreleri dahil, etraftan aldığım tavsiyelerdi. Öylesine önemli bir diz uzmanını bırakıp New York’lara gitmek istemedim.
Aldığım karardan da çok memnun kaldım. Kısa sürede sonuç aldım ve Prof.Taşer beni ayağa kaldırdı.
Ameliyatımın yapıldığı ACIBADEM hastanelerinin Bakırköy’deki süper merkezinden söz etmeden de yapamayacağım. Adeta ultra modern bir otel. Böylesine güler yüzlü, böylesine profesyonel, temiz,titiz bir hastaneyle karşılamadım, dersem hiç abartmamış olurum.
Şimdi de kendimi Fulya Sportomed Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon merkezi’ne bıraktım. Profesyonel bir fizik tedavi ekibi tarafından günde 3 saat çalıştırılıyorum. Birkaç hafta içinde elimdeki bastonları da attıracaklarının güvencesini veriyorlar.
Şanslı insanmışım ki, kötü bir kazayı kolay atlatıyorum.
Bunu başarabilmemin başlıca nedeni de, tüm dostlarımın etrafımda bir sevgi halkası oluşturmalarıydı.
İnsan böyle günlerde, kişisel bilançosunu daha gerçekçi yapabiliyor.
Başta Kanal D ve Posta ailesi olmak üzere tüm meslekdaşlarıma, en yakınlarımdan, en uzaktaki dostlarıma kadar hepinize teşekkür borçluyum. Allah sizi benden uzaklaştırmasın…
Sağolun…
Paylaş