Paylaş
Kürtaj sadece bizde değil, çok uzun yıllardan beri dünyanın her köşesinde tartışılan bir konu. Özellikle Katolik toplumlar için kürtajın hem dini hem de siyasi yönleri var ve çok karşı çıkarlar. Hele Amerika'da, belirli koşullarda kürtaj serbest bırakılmış olmasına rağmen, lehinde ve aleyhindeki tartışmalar çok serttir. Avrupa'da, kuzey ülkelerinin yaklaşımı çok daha kürtajdan yanayken, diğerlerindeki ortalamalar daha düşüktür.
Kürtaj konusunda en önemli bilgiyi uluslararası "Dünya ve Avrupa Değerler Araştırmaları" verir. Türkiye bu araştırmaya ilk kez 1990 yılında katılmış.
Bahçeşehir Üniversitesi'nin kuruluşu olan BETAM merkezinden değerli Prof. Dr. Yılmaz Esmer hocanın, bu araştırmalara dayandırdığı çok ilginç bir analizi yayınlandı. Ben sadece Türkiye bölümünü aldım ve sizlerle paylaşmak istedim.
1990'daki ilk araştırmaya bakılınca, ülkemizin Kürtaj konusunda, bugüne oranla çok daha hoşgörülü olduğu ortaya çıkıyor. Aşağıdaki tabloya bakarsanız, dört koşulda dahi Kürtajı doğru bulanların oranları çok yüksek.
1990’da Kürtajı doğru bulanların oranı
Toplam
Erkek
Kadın
Annenin hayatının tehlikeye girmesi
83%
82%
84%
Bebeğin sakat doğma ihtimalinin yüksek olması
76%
71%
81%
Annenin evli olmaması
65%
56%
73%
Evli çiftin daha fazla çocuk istememesi
61%
56%
66%
Ardından yapılan anketlerde ise, yukardaki tablonun ilk iki sorusu sorulmamış, sadece son iki soru sorulmuş. Bu kadarı dahi, toplumun tutumundaki değerlerin değişmeye başladığını gösteriyor. Bu arada, 1990'lardan sonra ülkemizde “Dindarlığın” giderek yükselmesi dönemine girildiğini unutmayalım.
SON ANKETLER
1990
2001
2008
Annenin evli olmaması durumunda dahi kürtaj yapılmalı…
%65
%44
%33
Evli çiftin daha fazla çocuk istemediği için kürtaj yaptırabilmeli
%61
%41
%29
1990 ile 2008 arasındaki muhafazakarlaşmayla birlikte, toplumun tutumundaki değişim son derece net şekilde belirginleşiyor.
2011'deki son ankette farklı bir sistem uygulanmış ve daha önceki kürtaj soruları sorulmamış; ancak değişik sorularla kişilerin kürtaj konusundaki yaklaşımları çıkarılmış. Yılmaz Esmer hocanın, araştırmaya dayanarak yaptığı analiz aynen şöyle :
- Dindarlık düzeyi arttıkça, kürtaja karşı çıkma eğilimi ARTIYOR.
- Eğitim düzeyi arttıkça, kürtaja karşı çıkma eğilimi AZALIYOR.
- Gelir düzeyi arttıkça, kürtaja karşı çıkma eğilimi AZALIYOR.
Özetle, “Dindar” ve “Eğitim düzeyi düşük” kesimler kürtaja karşılar. “Zengin” ve “Eğitimliler” kürtaj konusuna daha hoşgörülü yaklaşıyor.
Sanıyorum bu analiz, Başbakan'ın son açıklamalarının temelinde yatan nedenleri çok açık şekilde anlatıyor.
PKK, SİLAHLA DEĞİL, SİLAHSIZ ZORA SOKAR...
Şu sıralarda Kürt sorunuyla ilgili dev bir bilek güreşi yaşanıyor. Ancak koşullar ve güçler hiç eşit değil. Masanın bir yanında, dev gibi Türkiye Cumhuriyeti (T.C), öbür yanında PKK.
Eğer PKK, bilek güreşini silah gücüne dayandırmayı planlıyorsa, kazanmasına imkan ve ihtimal yok. Hatta böyle bir durumda, Türk cephesinde çözümsüzlük isteyenlerin ekmeklerine yağ sürüyor ve bu kesimi memnun ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti için PKK saldırıları artık eskisi kadar kaygı verici değil. Sadece “Rahatsızlık unsuru” olarak görülüyor, o kadar.
Bilek güreşi sürerken aynı zamanda, dolaylı bir pazarlık da yapılıyor. PKK, Ankara’yı zorla kendi istediği gibi bir müzakere sürecine itmeye çalışıyor. Yani “Ya Öcalan’ı muhatap alın ya da bizi” diyor. T.C. ise, “Ben sadece BDP ile siyasi görüşme yaparım” diyor. Aynı zamanda da, PKK-KCK’nın üstüne gidip, BDP’yi onlardan koparmaya çalışıyor.
PKK bu bilek güreşini, silahlı gücüne, sokak gösterilerine ve genç kadrolarının molotoflu saldırılarına dayandırdığı sürece kazanma şansı çok düşük... Bu konudaki ısrarı, çözüm yerine savaşın sürmesini tercih ettiği izlenimini arttırıyor.
PKK bilek güreşini silah yerine, demokrasiye dayandırsa, o dev T.C.’yi çok daha zora sokacağını bilmesine rağmen, silahlarını susturmuyor. Kürt sorununun çözümünü değil, kendini düşünüyor. Kadrolarını ve liderlerini ön plana çıkarıyor. Açıkçası egoistçe davranıyor.
Silahlarını susturmuş, demokratik eylemleri tercih eden, siyasete ağırlık veren bir PKK, masadaki o DEV’i çok daha zora sokar. Bu ülkedeki demokratik güçleri çok daha kendi yanına çeker.
Ancak hiç de o niyette görünmüyor. Bundan dolayı da yanlış taşlarla oynuyor.
NEŞE DÜZEL, HAFIZAMI CANLANDIRDI...
Neşe Düzel'in söyleşilerdeki yaklaşımını oldum olası çok beğenirim. Kendini ön plana çıkartmayan, sorularıyla "Bak ben ne kadar akıllı ve bilgiliyim" gösterisi yapmayan, okuyucunun konuyu daha iyi anlayabilmesi için soru soran bir gazetecidir. Kimselerin cesaret edemediği soruları sorar ve karşılığını alır.
Son kitaplarından birini yeni bitirdim. "Silinmek İstenen Bir Hafızanın Peşinde" (Selis Yayınları) PKK ve Kürt sorunun adeta nereden nereye geldiğini, yıllar boyunca neler yaşandığını hafızalarımıza çivileyen bir çalışma.
TARAF Gazetesi’ ndeki söyleşilerine, gidip dışarda bizzat yaptığı röportajları eklemiş ve tam arşivlik bir eser ortaya koymuş. Gazetede okuduğunuz söyleşiler, bir süre sonra unutuluyor. Neşe bu kitabıyla hepimizin hafızasından kayıp gidebilecek bilgileri yeniliyor. Bu konuya biraz dahi olsa merakınız varsa, mutlaka alın.
Paylaş