Paylaş
Biz Başbakan'ın Muhteşem Yüzyıl dizisi hakkındaki o talihsiz açıklamasını tartışa duralım, bilmem dikkatinizi çekti mi, Yargı ve RTÜK cephesinden hiç ses çıkmadı. Oysa beklenti, Başbakan'ın konuşmasından hemen sonra bu iki kurumun harekete geçmesiydi.
Buna alışılmıştı. Başbakan bir şey söyler, ardından hükümet hemen teklif hazırlar ve o konu yıldırım hızıyla gerçekleşirdi. Örneğin, Çamlıca'ya cami böyle olmuştu...
Başbakan'ın bu diziyi beğenmediğini söylemesi değil, asıl talihsiz olan, yargıyı göreve çağırmasıydı. Bu şekilde yargının bağımsızlığı konusundaki izlenim daha da yaygınlaştı. Zaten beklenen fırsat da buydu.
Ben de büyük merakla "Bakalım hangi savcı, durumdan görev çıkacak?" diye bekler olmuştum. Hatta, RTÜK'ün de Başbakan'a sevimli görünmek isteyebileceğini tahmin etmiştim.
HEM YARGI, HEM DE RTÜK BEKLENTİLERİ BOŞA ÇIKARDI. MUHTEŞEM YÜZYIL İÇİN HİÇ ADIM ATMADI. BU YENİ BİR GELİŞMEDİR...
Her iki beklenti de boş çıktı.
Her yargı hem de RTÜK bizi yanılttı.
Doğrusunu yaptılar. Tabii her doğru bizde alkış almaz. Ancak ben her iki kuruma da dikkat çekip, "Doğrusunu yaptınız" demek istedim.
Savcıların zaten yapabilecekleri bir şeyi yoktu... Dizi suç işlemiyordu.
RTÜK'ü aradım. Baktım orada da yeni bir girişim veya hazırlık yok. Normal izlemelerini sürdürüyorlarmış. Başbakan'ın konuşması üzerine herhangi bir dosya açılmamış.
Bence, Başbakan da olayın üstüne gitmek istemiyor. Toplumun bu müdaheleden pek hoşlaşmadığını gördüğü anlaşılıyor. İspanya'ya giderken hava alanında, gazetecilerin bu konuda soru sormalarını istememesi de bunun bir işareti olabilir.
Bütün bunlar, hem dizi yapıcıları, hem Ferit Şahenk, hem de Star TV için iyi haberler. Ancak, unutmayalım ki Başbakan bir eleştiri yapınca kolay kolay unutmaz...
BRAVO POLİSE; SİREN VE IŞIK MAGANDALARINA BİZ DE "HAYIR" DİYELİM...
Meğer benim gibi düşünen ve özellikle İstanbul sokaklarında sahte siren ve ışıldak takanlara sinir olan ne kadar çok kişi varmış. Kanal D Ana Haber'de polisin başlattığı kampanyayı yayınladığımızdan bu yana telefonlarım susmuyor.
Meğer kimler kimler yasayı çiğniyormuş...
Şimdi sıkı durun...
Arabasına siren ve ışıldak takıp, siyah pencerelerle içeride kimin bulunduğunu göstermeyen o arabalar var ya, hepsi yasayı çiğniyor. Talimatname çok açık ve net:
Emniyet şeridini sadece ve de sadece, Cankurtaran, İtfaiye ve göreve giden polis-jandarma-MİT araçları kullanabilir.
Bunlar da eğer göreve gidiyorlarsa...
Örneğin, ne milletvekilleri, ne Belediye Başkanları, ne Federasyon Başkanları, ne diğer üst düzey resmi arabalar, hatta Emniyet Müdürleri dahi (eğer göreve koşmak zorunda değillerse) kullanamazlar.
Oysa bugün İstanbul sokaklarında, yasak olmasına rağmen sahte siren ve ışıldak takıp emniyet şeridini kullanan yüzlerce kişi var. Belediye başkanları, federasyon başkanları, savcılar, dernek başkanları, hatta ve de hatta ünlü iş adamları. Hepsinin de arkasında birer koruma arabası. Onlar da sirenli ve lambalı...
Yolda giderken, ya Emniyet şeridinden hızla geçip hepimizin önüne giriyorlar veya sıkışmış trafikte sizin arkanıza dayanıp sirenlerine basıyorlar. Siz de gelenin herhalde hakkı vardır, deyip yol veriyorsunuz.
Bizler aptal, onlar akıllı.
Biz bekleyeceğiz, o siyah camlı arabanın içindeki “Maganda bey” de gazetesini okuyarak hızla geçip gidecek.
Sinirleneceğinize müdahele edin. "Siz kimsiniz? Göreve giden bir polis değilseniz ne emniyet şeridini kullanma ne de bu sirenleri kullanmaya hakkınız var..." deyin, yeter. Veya numarasını alıp bir trafik polisine verin. Unutmayın, hiçbir sivil arabanın (polis-jandarma-mit-cankurtaran-itfaiye dışında) siren kullanma hakkı yok...
Seyirci kalmayalım... Kendimizi aptal yerine koydurmayalım.
Zira unutmayın, onlar haksız.
Biz haklıyız...
Hakkımızı yedirmeyelim, onlara yol vermeyelim...
OMBUDSMAN BU DURUMDA NASIL GÖREV YAPACAK?
Ombudsman'lık çok doğru bir adımdır.
Avrupa Birliği’nde, birçok sorunu çözmekte de kilit rol oynayan bir işlevi vardır. Ombudsman dediğiniz kişinin, toplumun her kesiminin saygısını kazanmış, taraf tutmayan, halkın devlete karşı hakkını koruyan bir şahsiyet olması gerekir.
Türkiye, uzun tartışmalardan sonra Ombudsman'ını seçti.
Mehmet Nihat Ömeroğlu hemen hemen her partiden oy aldı. Saygın bir isim ve şahsiyet olarak bilinirdi.
Ancak gelin görün ki, kamuoyunun bir kesiminden çok eleştiri alıyor.
Yargıtay üyeliği sırasında, Hırant Dink'in 301'den ( Türklüğe hakaret) mahkum edilmesinde lehte oy kullanması, hayal kırıklığı yarattı. Ombudsman olarak seçilen bir kişinin, eskiden kullandığı oylar hem kişiliğini hem de düşünce tarzını gösterdiğinden dolayı önemlidir. Bence de Ömeroğlu'nun Dink oyu son derece talihsiz bir seçimdir.
Şimdi sorulan soru şu:
Ömeroğlu, bunca eleştiriden sonra acaba nasıl görev yapacak?
Ne oranda inandırıcı olacak?
Kamuoyunun gözünde, aldığı kararlar vicdanları tatmin edecek mi?
Yoksa, sadece onu seçenlerin Ombudsman'ı olmakla mı kalacak?
Herhalde bu kararı vermesi gereken kişi, Başbakan veya ona oy verenler değil, yine Ömeroğlu'nun ta kendisidir.
Paylaş