Paylaş
Ak Parti ve CHP'nin bundan sonra iki seçeneği var: 1)Bu iş olmuyor deyip, siyasi kaygılarla yollarını ayırmaları. 2) İki partinin yanlarına BDP'yi de alıp yollarına devam etmeleri. Bakalım hangi seçeneği tercih edecekler.
Kılıçdaroğlu, son derece önemli bir adım attı. CHP'den bekleneni yaptı. Türkiye'nin tarihi Kürt sorununu çözebilmek için, uzun zamandır beklenen çıkışını yaptı. Soruna ilk yıllarından itibaren en büyük ilgiyi gösteren bu parti, belki de ilk defa bu sorumluluğunu tekrar hatırladı. CHP, açıkçası kendine geldi.
Erdoğan da, bu sorunla ilgili en önemli ve cesur kararlara imza atmış bir lider olarak, Kılıçdaroğlu'nun elini havada bırakmadı. Tüm kuşku ve kaygılarını şimdilik bıraktı ve toplumun nabzını iyi okudu.
CHP'nin önerisi şu: Gelin, TBMM'deki 4 parti aramızda bir “Toplumsal Mutabakat Komisyonu” kuralım. Soruna birlikte çözüm arayalım. Meclis dışında da bir “Akil Adamlar Komisyonu” oluşturalım.
Ak Parti kaçmadı: Erdoğan herhalde, MHP'den gelecek yanıtı tahmin ettiğinden dolayı, eğer 4 partiyle (Akp-Chp-Mhp-Bdp) meclis içinde bir komisyon kurulamazsa, CHP ile birlikte ve meclis dışında yola devam önerisinde bulundu.
Nitekim, oyunu ilk bozan veya zora sokan taraf MHP oldu.
Devlet Bahçeli hemen kendini çekiverdi. "Ben yokum bu işte" dedi. Aslında farklı davranması da beklenmiyordu. Zira MHP'nin oy sandığı, PKK aleyhtarlığına bağlı. Varlığını oradan besliyor.
Şimdi yeni bir süreç başlayacak.
CHP büyük olasılıkla MHP'yi ikna edemeyecek ve Erdoğan'ın önerisi gündeme gelecek. Yani, TBMM dışında Akp-Chp-Bdp ile çözüm arama denemesinin yapılıp yapılmaması tartışmaya açılacak. O konuda, CHP'nin çekinceleri var, ancak şimdiye kadar açıkça seslendirilmedi.
Anlayacağınız, iş dönüp dolaşıp yine, kim ne adım atar veya kim kiminle işbirliğine girerse “Oy kaybına uğranacağının” hesabına dayanıyor. Her biri diğerini kolluyor.
Ak Parti, MHP'den çekiniyor.
CHP, Ak Parti' nin oyununa gelmekten korkuyor.
Kamuoyunun ise çok önemli bir beklentisi var: Bir an önce terörün durması. Sorunun çözülmesi.
Erdoğan ile Kılıçdaroğlu'nun önünde iki seçenek var:
1) Siyasi danslarını biraz daha sürdürmek, ardından, "Eh yapacağımızı yaptık. Günah bizden gitti" deyip, yollarını ayırmak ve kavgalarına devam etmek.
2) MHP ikna edilemeyince, TBMM dışına çıkıp Akp-Chp-Bdp çalışma gurubuyla, çözüm aramak üzere yollarına devam etmek.
Kamuoyunun beklentisi ikinci seçeneğin gerçekleşmesinden yana. Ancak, siyasetçilerin hesabıyla bizlerin mantığı pek tutmuyor. Eğer ilk defa bu adımı atarlarsa, hepsi tarihe geçer. Yoksa yine kan dökülecek, yine insanlarımız ölecek, milyarlarca dolarlık kaynağımız eriyip gidecek.
Seçim, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu' nun elinde...
Başbakan'ın dün gece ATV-A Haber’deki söyleşisi doğrusu beni yüreklendirdi. Son derece anlayışlı ve işbirliğine açık bir yaklaşımı vardı.
Ne dersiniz, rüyalarımız bu defa gerçekleşecek mi?
ASKER BİTTİ, ŞİMDİ ÖZEL YETKİLİLERİN KORKUSU BAŞLADI...
Başınıza gelmedikçe anlayamazsınız.
Özel Yetkili Savcı ve Özel Yetkili Mahkemelerin nelere kadir olduklarını bilemezsiniz. Bazıları İstiklal Mahkemeleri’yle karşılaştırıyor.
Doğrudur, birçok yönden benzeşiyorlar.
Başından beri garibime gitmişti, şimdi daha da garibime gidiyor.
Biliyorsunuzdur mutlaka, bunlar 12 Eylül döneminin ünlü Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) devamıdır. DGM'lerden ağzımız çok yanmıştı, onları kapattık, yerine çok daha kötüsünü getirdik. Gerekçe de hazırdı: “Efendim, PKK terörü ile başka türlü başa çıkamayız... Normal hukuk kurallarıyla bu işi çözemeyiz...”
PKK diye yola çıkıldı, sonradan bu mahkemeleri her işe soktuk. Şimdi de, "Çetelerle başka türlü mücadele edilemez. Bu mahkemeler kaldırılırsa ve içerdekiler serbest bırakılırsa ipin ucu kaçar ve darbe dahi yaparlar" deniyor. İşin garip yanı, bu uygulamadan en çok sıkıntı çeken de kuruluş yıllarında Ak Parti olmuştu. Şimdi bakıyorum, onlar da durumun farkında. Başbakan dün akşam A Haber’deki söyleşisinde öylesine sert cümleler kullandı ki, bu işin sonuna gelindiği ortada.
Özel Yetkili Mahkeleler’in gerçekten de dedikleri dedik. Gözleri hiçbir şey görmüyor.
Bence en tipik örneklerinden biri, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'dur.
Yasa açıkça "Genelkurmay Başkanları Yüce Divan'da yargılanır" diyor. Özel Yetkili Mahkeme hakimleri kendi kararlarını veriyor ve "Hayır, biz yasayı böyle okumuyoruz. Biz yargılarız" deyiveriyor.
İnsanlar, haklarındaki iddianameleri beklerken, yıllar boyunca gözaltında kalabiliyorlar. Cezalarının ne olacağı belli olmadan, içeride tutuluyorlar.
Özel Yetkili Savcılık ve Mahkemelerin koridorlarında apayrı kurallar uygulanıyor.
Artık yeter.
Artık normale dönmemiz gerekiyor.
Çetelerle mücadeleyi anlıyorum. Olağanüstü yetki gerekebilir. Ancak siz bunu kalkar da, hemen her alana yayar, Özel Yetkili Mahkemeleri hemen her konuda “Çete kurma” gerekçesiyle harekete geçirtirseniz, hukuk diye birşey kalmaz.
Başbakan da sonunda rahatsız olmaya başlamış ki, o da değişim zamanının geldiğinin işaretlerini veriyor. Düğmeye basacağını açıkça söyledi.
Bence de çok geç kalmamalı.
Zira unutmayalım, bugün bana yarın sana...
Paylaş