Paylaş
Coca Cola’nın davetliler listesi bu yıl da yine ağır sikletlerle doluydu.
Hüsnü Özyeğin, her zamanki gibi, son derece dikkatli ve programın sadece en ilginç bölümlerine katıldı. Gözlemleriyle, hepimizin dikkatini en can alıcı noktalara çekti.
Tuncay Özilhan ve eşi, daha önce yaptıkları bir safari dönüşünde bize katıldılar. Özilhan, iş temaslarından pek başını kaldıramadı. Ancak her defa ki gibi, yine mutluluğunu bize de yansıtmasını bildi.
Mahmut Uslu, birbirinden renkli spor hikayeleriyle, gurubun paylaşamadığı kişilerin başında geliyordu.
Ali Sabancı ve oğlu Emrecan baba-oğul futbol keyfi yaşadılar.
Tabii bu guruba bir de Coca Cola ailesinin mensuplarını ve nihayet küçük de olsa gazeteci gurubunu da eklemek gerekiyor.
Hürriyet’in beyni Fikret Ercan, Star gurubunun patronu Mustafa Karaalioğlu ve Selahattin Duman.
Hepsi efendi kibar adamlar.
Selahattin ise bambaşka. Aman Allah, adam serseri mayın gibi dolaşıyor. Kime bulaşıp çarpacağı belli değil. Allahtan Umur’u pek sevdi de, bende aradan sıyrılabildim. Ancak günlük yaşamımızın da en renkli insanıydı. Yazıları kadar sohbeti ve kişiliği de öylesine hoş ki, grup hemen onun etrafına toplanıveriyordu. Hikayelerini ve esprilerini dinlemek, başlı başına bir keyifti.
Amma diyorum ya, adam mayın gibi, vurdumu yok ediyor.
Her defa olduğu gibi, yine maç sonucu için iddiaya girdik.
İlk 90 dakikanın 0-0 biteceğini ben bildim.
Sıkı bir para kazanacağımı sanarken, Selahattin, organizasyon masrafı, KDV kesip elime üç kuruşu sıkıştırmaz mı... Korkudan ağzımı açamadım.
Ne yazık ki, Ali Kırca rahatsızlandığı için, Fatih Altaylı da ani bir işi çıktığı için gelemediler. Onların yokluğunu hissettik.
Nedeni de, yıllardır Coca Cola kendine bir arkadaş gurubu yarattı. Hep birlikte dolaşıyoruz. Artık tiryakilik yarattı.
Dünya’nın en büyük şirketi. Üstelik bugünkü yöneticileri, birbirinden yakın saydığımız dostlar. Keyiflerine doyum olmuyor.
KAYIP ŞEHİR, HEPİMİZİ ŞAŞIRTTI...
Kupa için toplu halde halde SUN CITY’de kaldık.
Johannesburg’dan otobüsle yaklaşık 3 saatlik bir yol gidiyorsunuz. Etrafınızda artık hiçbir şeyin kalmadığı bir anda, Afrika Ormanlarından birinin ortasında yükselen bir şehre geliyorsunuz.
Size nasıl tarif ederim, bilemiyorum.
Yoktan var edilmiş bir şehir. Adı Sun City.
Selahattin’in dediği gibi, Indiana Jones filmlerindeki o Kayıp Şehir gibi fantastik bir şey. Herşey yapay, ancak öylesine inşa edilmiş ki, sanki uygarlık öncesinde, dev hayvanların arasında yaşıyor gibi hissediyorsunuz kendinizi.
15 bin metrekarelik (yaklaşık 300 futbol sahası kadar) bir ormanlık alanı almışlar ve içine 4 dev otel, eğlence merkezi, kumarhane ve bir ailenin hiç sıkılmadan bir hafta eğlenebileceği tüm faaliyetleri yerleştirmişler.
Yapay gölü var. İçinde suni yaratılan dalgalarla yüzülüyor, ardından su kayağı veya paraşüt yapabiliyorsunuz. Oradan çıkıp, 18 delikli golf veya 11 ayrı korttan birinde tenis oynamaya, ata binmeye veya bir Zulu köyüne dans etmeye gidebiliyorsunuz.
Hemen yanı başınızda da, bir safari bölgesi. Arslanları, leoparları, zebraları ve diğer tüm Afrika’nın doğal hayvan yapısıyla sizi karşılıyor.
Tabii, bol bol da alışveriş olanağı...
Bu konsept, 1979’dan bu yana geliştirilmiş. Önce pasaportla girilen bir kumar cenneti yaratılmak istenmiş, sonradan dev bir turistik şehir haline dönüştürülmüş. 6 bin kişi çalışıyor ve yılda 3 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor.
Doğrusu, ağzımız açık dolaştık.
TÜRK PRENSLERİYLE GURUR DUYDUK...
Dünya’nın dört bir yanından 1500 Coca Cola’cı, şişeleyicilerinden yapımcılarına, en iyi müşterilerinden medyadaki dostlarına kadar hepsi bir araya gelmişlerdi. Sahnede Coca Cola’nın Futbol Kupası için bestelettiği şarkının sahibi K’naan herkesi coşturuyor.
Performansının sonuna doğru, “Türk Prensi” diye adlandırdığı Muhtar Kent’e teşekkür ediyor.
Kent gerçekten bir Türk Prensi.
Dünya’nın en büyük şirketinin tepelerindeki insanları yönetişini, yaklaşımını, yaptığı konuşmaları görünce, insanın gözleri doluyor.
Gerçek bir Türk Büyükelçisi. Ülkesinin bayrağını dünyanın dört bir yanında dalgalandırıyor. Salona girdiği andan itibaren etrafı doluveriyor. Önemi, etrafına yaydığı elektrikten anlaşılıyor. Eller üstünde taşınıyor.
O gece başka Türk Prenslerini de alkışladık.
Ahmet Bozer, 93 ülkedeki Coca Cola’ları yönetiyor.
Son derece kibar, ne yaptığını çok iyi bilen bir insan.
Büyük bölümünüz tanımayabilir, bir başka Türk Prensi de, Coca Cola’nın müziğini organize eden ve Somali’li şarkıcı K’naan’ı keşfeden ve Coca Cola’nın kupa müziğini yaptıran Umut Ozaydınlı.
Dikkat edin, yakında ondan da çok söz edilecek.
Ve tabii bizim Prensimiz ise Gürtay Kıpçak.
Hepimizi pamuklar içinde taşıdı. Organizasyonun başarısında en büyük payı olan isimdi. Sorun çözen ve herkesi kucaklayan insan.
Tabii Coca Cola’nın yeni Türkiye patronu Galya Molinas’ıda unutmamamız gerekir. Yumuşacık bir yaklaşımının altında müthiş bir iş kadınıyla tanışmış olduk.
Coca Cola inanılmaz bir çalışma yapmış.
Dünyanın dört bir yanından 1500’e yakın misafiri bir araya toplamak, 5 gün süreyle yedirip-içirip, dolaştırıp, eğlendirip geri gönderebilmek müthiş bir olay. Hem de, gündüzleri güneşte yanabileceğiniz, ancak geceleri neredeyse 3-4 dereceye kadar düşen soğukluktaki bir havada, insanları üşütmeden veya hasta etmeden, gidiş gelişleri aksatmadan yürütmek her babayiğidin altından kalkamayacağı bir iştir.
Tek kelimeyle muhteşem bir organizasyondu.
Şimdiye kadar üç Avrupa ve Dünya finaline katıldım, bu defa kinde de çok başarılıydılar.
Darısı 2014’teki Rio Kupa finaline...
Paylaş