Kriz politikasında AKP mi CHP mi başarılı

AK Partinin dört yıllık performansına baktığımız zaman, bazı krizleri başlatan taraf olduğunu görürüz. Başbakan veya üst düzel AK Parti yöneticilerinin bir demeçleri, bir tutum veya kontrollerinden kaçan bir gafın yarattığı krizlerden söz ediyorum.

Haberin Devamı

AK Partinin dört yıllık performansına baktığımız zaman, bazı krizleri başlatan taraf olduğunu görürüz. Başbakan veya üst düzel AK Parti yöneticilerinin bir demeçleri, bir tutum veya kontrollerinden kaçan bir gafın yarattığı krizlerden söz ediyorum.

 

Bir de hükümet olarak, özellikle türban ve din unsurunun karıştığı konularda attıkları adımlardan dolayı çıkan krizler var ki, bunlar daha farklı. Aslında yaşanan krizleri de doğal karşılamamız gerekir. Zira, farklı bir hükümet oldular. İç ve dış konularda politika yapma konusunda deneyimsizdiler. Türkiye’nin tartışmayapek alışıkolmadığı gündem maddelerine el attılar. Dünya’ya ve Türkiye’ye bakışları farklıydı. Onlara sorarsanız, krizlerionlar değil, belki de bizler yarattık. İşin bu yanı, yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar sorununa benziyor.

 

Haberin Devamı

Kriz çıktıktan sonraki tutumları da ilginç bir çizgi izledi. Bazı konularda, hiç kompleks duymadan geri adım attılar. Bazılarında inatlaştılar, kimilerinde de direndiler.

 

Bir bilanço yaptığımız taktirde, Başbakanın bazı krizleriyönetmekte başarılı, bazılarında ise başarısız olduğunu görüyoruz.

 

Bazen çabuk sinirleniyor, bazen hiç gerek yokken sertleşiyor. Sonradan pişman olsa dahi, geri adım atmamak uğruna iddiasını sürdürüyor.

 

Seçim sürecinegirildiğinden bu yana da, hem kendinin hem de partililerin, giderek daha fazla şekilde seçmeninin duymak istediğini seslendirmeye başladığını da görüyoruz. Yani, daha fazla türban (kılık kıyafet), daha fazla dini muhafazakarlık ve daha fazla milliyetçi söylem.

 

Doğrusu, parti açısından başarılılar. Seçmenlerini etrafından tutabiliyorlar.


CHP DE LAİKLERİ ETRAFINA TOPLUYOR

 

Haberin Devamı

AK Parti ne kadar muhafazakar-miliyetçi kesimi etrafında toplamaya çalışıyorsa,CHP’de aynı şekilde laik kesimin tek adresi olduğuna inandırma çabasında. Bunda da, başarılı biryaklaşım sergiliyorlar.

 

Her iki partinin bu yaklaşımları giderek artacak ve önümüzdeki 12 ay süreyle sadece gerilim yaşayacağız. 12 ay sonunda da kendimizi toplum olarak çok farklı bir noktada bulacağız. Türban ve din konularında daha farklı düşünen, orta yol arayan bir laik kesim oluşacak. Öte yandan da, laik ve demokratik rejimin değiştirilemeyeceğini anlamış ve uzlaşıdan başka çare bulunmadığını görmüş bir muhafazakar kesim doğacak.

 

Belki güç ve gerilimli geçecek, ancak demokrasimiz bu sınavdan daha güçlenerek çıkacak.

Haberin Devamı

                                 *                               *                               *

AKP’NİN İKİ DAYANAĞI VAR: AB VE IMF

 

AK Parti’nin geniş bir seçmeni var. Belki dört yıl önceki kadar güçlü değil, ancak yine de önümüzdeki seçimlerden Meclis çoğunluğunu elde ederek çıkacağını söyleyebiliriz.

 

Ancak Türkiye’de iktidar olabilmek için, oy sayısı veya meclis çoğunluğu yetmiyor. Daha önceleri gördük, şimdi de görüyoruz.,

 

AK Parti’ye içerdeki liberal, demokrat ve iş çevreleri ile Uluslararası çevrelerin verdikleridestek olmasa, AKP iktidarını sürdüremez.

 

Bu parti, meşrutiyetini sadece kazandığı oy sayısından almamaktadır. İç ve dış desteğin en önemli iki nedeni, Avrupa Birliğine yönelik politikaları ve Para Fonu ile yaptığı anlaşmaya uymasıdır.

 

Haberin Devamı

AB ve IMF’e sırını dönmüş bir AKP’nin iktidarı çok daha kısalır. Aksine, özellikle önümüzdeki seçim dönemi ve seçim sonrasında İktidarını kontrol edebilmesinin en önemli koşulu AB reformlarına uyum ve IMF anlaşmasına sadakattir.

 

AB ve IMF’e atılan çapalar, Türk ekonomisinin güçlü kalmasının en önde gelen koyullarıdır. Ekonominin güçlenmesi, insanların zenginleşmesi de bir iktidarın en temel güvencesidir.

 

Gerisi boş laftır...

                                             *                               *                               *

KARUN’A LAYIK DEĞİLMİŞİZ (!)

 

Yıllar önceydi, yine ülkemizdeki tarihi eserlerin kaçırılıp yurt dışına satılması günün konusuydu. Gazetelerin  manşetlerinde Türkiye’nin hakkını araması gerektiği yazılıyor ve bu eserleri müzelerine alan ülkeler sert şekilde eleştiriliyordu.

 

Haberin Devamı

O dönemde, Almanya’nınünlü bir müzesinin müdürü ile konuşmuştum. Bu kaçakçılık olayları ile ilgili  son derece çarpıcı biryaklaşımla karşıma çıkmıştı.

 

Eğer bir ülke ve o ülke’nin toplumu, kendi toprakları üzerindeki tarihi zenginliğe sahip çıkmaz, o zenginliklere layık olduğunu da bu tutumuyla göstermezse, başkaları gelir ve götürürler... Bu hazineler sadece bir ülkeye ait de değildir. Nerede gerçek değerlerini bulur, iyi korunur ve iyi sergilenirlerse, oranın malı olurlar...”

 

İlk bakışta, hırsızlığa kılıf hazırlanıyormuş gibi görünün bu açıklama, aslında gerçekleri yansıtıyor.

 

İşte en son örnek, Karun Hazinelerinin başına gelenler.

 

450 parçalık bu hazine, MÖ 6. yüzyıldan kalmaydı ve Uşak’ın Güre köyü sakinleri tarafından yapılan kaçak kazılar sonucu çıkarılmış ve çeteye satılmıştı. Eğer köylüler gelen parayı paylaşabilmiş olsalar kimsenin haberi dahi olmayacaktı. Ancak anlaşmazlık çıkınca, içlerinden biri ihbar etti ve olay patladı.

 

Karun Hazinesi, yıllar sonra Amerikanın ünlü Metropolitan müzesinde bulundu ve yıllar süren bir davalaşmasonucunda ve 40 milyon dolar ödenerek 1996’da geri alındı.

 

Sonra ne oldu?

 

Bu hazine, Uşak Arkeoloji müzesine teslim edildi. Birkaç yüzlira maaşlı müze ekibi, Karun Hazinesinin değerini yine bilemedi ve sattı. Olay yine, hırsızlıktan payını alamayan birinin yazdığı bir ihbar mektubu sonucunda ortaya çıktı.

 

Türk topulumu Karun Hazinesinin değerini hiç bilemedi. Türk Devleti Hazineyi koruyamadı. Özetle, bu hazineye layık olmadığımız ortaya çıktı.

 

Bu durumda da, neden çalındı diye şikayet etmeye hakkımız yok. Siz sahip çıkmazsanız, birileri gelip elinizden alır ve sahiplenir(!)

Yazarın Tüm Yazıları