Bugün son ayrıntıları tamamlanacak olan ve yarın açıklanacak olan “ilerleme raporunda” Türkiye’ye övgüler yağdırılıyor, tamamlanması gereken kriterler sıralanıyor, Tam Üyelik Müzakerelerinin açılış tarihini ise, 12 Aralık Kopenhag doruğuna bırakıyor.
Avrupa Birliği Komisyonu’nun, Türkiye dahil 13 aday ülke hakkındaki “ilerleme raporunun” son rötuşları bugün yapılacak ve yarın öğleden sonra açıklanacak.
Rapor, 13 aday ülke’nin Kopenhag Kriterlerine uyum sağlayıp sağlayamadıklarını ayrıntılı biçimde inceliyor.
3 ayrı bölüm var
· Politik kriterlere uyum · Ekonomik kriterlere uyum · Topluluk Müktesebatına (AB’nin şimdiye kadar aldığı tüm kararlara) uyum
Raporda Türkiye’ye epey geniş yer ayrılmış. 100 sayfaya ulaşıyor. Ayrıca bir de uygulanacak Stratejilerin belirtildiği bölüm var. Orada da Türkiye’ye 3 sayfa ayrılmış.
TÜRKİYE’YE ÖVGÜ YAĞDIRILIYOR
Komisyon’un raporunda en çok dikkati çeken nokta, Türkiye’nin Kopenhag kritrelerine uyum sağlayabilmek için yansıtılması ve genel olarak bu çabaların desteklenmesi.
Komisyon raporu, Türkiye’nin tutumuna övgü yağdırıyor. İdam cezasından Anadil sorununa, ekonomik reformlardan sosyal adımlara kadar, bütün bu çabaların ülkeyi Kopenhag kriterlerine yakınlaştırdığına dikkat çekiliyor.
Bu çabaların, Türkiye açısından ne kadar önemli olduğunun da altı özellikle çiziliyor. Uzun yıllar terör ile mücadele zorunda kalmış olan bir ülke’de, Kopenhag Kriterlerine uyum için atılmış dev adımlar görmezden gelinmediği gibi, aksine AB ile Türkiye arasındaki mesafenin kapanmaya başladığı saptanıyor.
SIRA, EKSİKLERE GELİNCE...
Avrupa Komisyonunun İlerleme Raporunda, Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerine tam uyum açısından halen eksik görülenlerin de, örneklerle süslenmiş gerekçeli bir listesi var. En önemlileri de şunlar:
- İŞKENCE uygulanmasının hala engellenememiş olması, tüm verilen sözler ve resmi yasaklamalara rağmen devam etmesi raporun en çarpıcı bulgularından biri. Sadece iddialar değil, somut verilerle bu konuya dikkat çeken rapor, İşkence’nin durdurulamadığını belirtiyor. Türk Devletinin işkenccilere karşı açılan davaları zaman aşımına uğratmak istediği izlenimini verdiğini dikkat çekilip Manisa’lı öğrenciler örnek gösteriliyor. - FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜ önündeki engellerin kaldırılması için gereken bazı düzenlemelerin yapılmış olmasına rağmen, bu alanda kısıtlamaların hala sürdüğü belirtiliyor ve örnekleri veriliyor. Raporda dikkati çeken önemli unsur, şiddete başvurmayan, şiddeti teşvik etmeyen, terörü haklı göstermeyen konuşmalar yapanların hapis cezası görmeleri ve hala hapisanelerde bine yakın fikir suçlusunun bulunduğu. Bu çerçevede eski DEP Milletvekilleri de örnek gösteriliyor. Rapor bu durumun Kopenhag Kriterleriyle bağdaşmadığına dikkat çekiyor. - DERNEK KURMA VE TOPLANMA ÖZGÜRLÜĞÜ’nün de tam anlamıyla gerçekleştirilemediği, hala önemli engellemelerin sürdüğü, yine örneklenerek anlatılıyor. Bu çerçeve içinde Azınlık Vakıfları ile ilgili bürokratik kısıtlamalardan hala kurtulunamaması ve kriterlerin doldurulmadığı belirtiliyor. - DİN ÖZGÜRLÜĞÜ ile ilgili bölümde de, Türkiye’de yaşayan Sunni’ler dışında kalan diğer dinlerin tam serbestiden yararlanamadıkları, ibadet yerlerini açamadıkları (Ruhban okulu da bu çerçevede örnek gösteriliyor) vurgulanıyor. - ASKERE SİVİL DENETİM maddesi de, rapora göre ilerleme sağlanamayan alanlardan biri. Milli Güvenlik Kurulunun teşkilatlanma, çalışma Kopenhag Kriterleri açısından yetersiz görülüyor. - EKONOMİK KRİTERLER ile ilgili bölümde de bol bol övgü yağdırılıyor, eksiklikler konusunda ise,
* 1- Devletin hala ekonomi içindeki yerinin çok büyük olduğu, * 2- Finans sektöründe özellikle Bankacılıktaki zaafların sürdüğü, * 3- Ekonomi alandaki yargı kararlarının tutarsızlığı ön plana çıkarılıyor.
EN ÖNEMLİ SORUN UYGULAMADA ÇIKIYOR
Avrupa Komisyonunun, tüm aday ülkelerin Kopenhag Kriterlerine ne oranda uyduklarını inceleyen raporun, Türkiye bölümünde en çok dikkatleri çeken nokta uygulamalarla ilgili.
Türkiye’nin büyük bir cesaretle değiştirdi yasaları gerektiği biçimde uygulamadığının altı özellikle çiziliyor.
Savcı ve yargıçların değişen yasaların getirdiği özgürlükleri, ya yeni düzenlemelerde buldukları boşluklardan yararlanarak veya Anayasa ve başka yasalardaki “tuzak maddeleri” yorumlayarak yine kısıtlamaya dönüştürdükleri işaret ediliyor. Bu konuda verilen örneklerden biri de, 312 inci maddedeki değişikliğe rağmen kısıtlayıcı uygulamaların sürdürülmesi.
Bu çerçeve içinde, adalet reformu, savcı ve hakimlerde gereken düşünce ve yaklaşım değişikliği ve Kopenhag kriterlerinin ülke’nin her yerinde ve her alanda uygulanması gereği ortaya çıkıyor. Rapor, yargı bağımsızlığı ve yargı kararlarındaki tutarsızlıklara değinip, Tayyip erdoğan’ın davasını örnek gösteriyor. Aynı şekilde yargının ekonomik davalarla ilgili kararlarındaki tutarsızlıklardan da örnekleme yapıyor.
Özetle Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum çabası göstermesine, alkış toplayan adımlar atmasına rağmen, değişiklikleri uygulamakta aynı heyecanı ve tutarlılığı gösterememesinden şikayetçi.
DİĞER ADAYLARLA TÜRKİYE ARASINDAKİ FARK
İlerleme raporunda “Türkiye ile diğer adaylar arasındaki fark nedir?” sorusunu soranlara verilmesi gereken yanıt çok net : Türkiye, işkence ve İnsan Hakları- Fikir özgürlükleri alanında, diğer aday ülkelerin açıkça gerisinde. Bu durumda çok açıkça görülüyor ve bir Türk olarak hepimizi rahatsız etmeli.
Diğer ilginç nokta, Kıbrıs’ın tam üyeliği ile siyasi çözüm ve Türkiye’nin adaylığı arasında hiçbir bağ kurulmaması. Rapor, tamamen teknik bir değerlendirme yapmakla yetiniyor.
Avrupa Komisyonu İlerleme raporunda Türkiye’nin adaylığının ne şeklide sürdürülmesi gerektiği ile ilgili bölümünde özetle şu yaklaşımı benimsiyor:
- Türkiye çok doğru yolda ilerlemektedir ve övgüyü haketmektedir. Bu yönde adımlar atmayı sürdürmeli ve AB tarafından desteklenmelidir. - Kopenhag kriterlerine uyumun tamamlanabilmesi için gereken yeni adımlar atılmalı - Uygulamalar yaygınlaştırılmalı ve gelişmeler yakından izlenmeli - Gümrük Birliği, tarım sektörünü ve hizmet sektörünü de içine alacak şekilde genişletmeli. - Türkiye’nin çabalarını desteklemek ve kolaşlaştırmak için maddi yardımlar bir misli (yılda 300 milyon dolara) yükseltilmeli - İlişkilerin ne şekilde gelişme göstermesi gerektiğine dair karar, Sevilla doruğunda saptandığı şekilde, Devlet ve hükümet Başkanları tarafından (Kopenhag’da) verilmeli.
AB, KIBRIS VE SEÇİMLERİ GÖRMEK İSTİYOR...
Avrupa Komisyonu bu tutumuyla, kelimenin tam anlamıyla , “Türkiye ile ilgili karar” konusunda topu siyasilere atıyor. Komisyon istese, diğer adaylara olduğu gibi, Türkiye konusunda da bir öneride bulunabilirdi. Tam Üyelik Müzakerelerinin başlatılması için tarih verilip verilmemesi konusunda fikrini açıklayabilirdi. Ancak yapmamayı daha uygun gördükleri anlaşılıyor.
Bu tutumun üç gerekçesi olduğu anlaşılıyor:
1. AB Komisyonu Türkiye’nin Kopenhag Kriterlerine henüz tam uyum sağlayamadığını saptamış ve Tarih verilmemesi görüşünü benimsemiştir. Olumsuz bir yanıt Türkiye’de büyük hayal kırıklığı yaratacağından dolayı, kararı ertelemeyi ve topu liderlere atmayı tercih etmiştir. 2. Avrupa Komisyonu, Türkiye hakkında bir karar almadan önce 4 Kasım seçimlerinin sonucunu görmek istiyor. Ortaya çıkacak manzara, Kopenhag kriterlerinin ne oranda uygulanacağını gösterecek. ANAP’ın barajı geçip geçemeyeceği, MHP’nin durumu ve AKP’nin elde edeceği çoğunluk Avrupa Birliği’nin tutumunu etkileycek. 3. Sonucu etkileyecek diğer bir gelişme de Kıbrıs. AB Komisyonu, Türkiye ile ilgili kararın dolaylı şekilde Kıbrıs’ta görülecek bir gelişmeyle irtibatlı olduğunu görüyor. Bundan dolayı da, 12 Aralık Kopenhag doruğuna kadar beklenilmesi tercih edildi.
Özetlemek gerekirse, Avrupa Birliği Komisyonu, Türkiye’ye tarih vermeyi, Siyasi liderlere bırakarak zaman kazanmayı yeğledi.