Kıbrıs'ta son söz referanduma kalıyor

Burgenstock.

Seçim bitti, şimdi tüm gözler Kıbrıs doruğuna döndü. Heyecanlar arttı. Uzun süredir durum belliydi, ancak giderek daha da kesinleşiyor. İsviçre’deki doruktan tam bir anlaşma çıkmayacak ve boşlukları Annan doldurduktan sonra, son sözü referandumda Kıbrıs halkları söyleyecek.

Seçimleri bitirdim ve aynı hızla kendimi İsviçre’ye attım.

Sonuçlar belli. Söylenecek fazla bir şey yok. Artık herkes kendi yorumunu yapsın.

Benim açımdan, İsviçre’nin bu tatil merkezindeki Kıbrıs doruğu, doğrusu yerel seçimlerin sonuçlarından çok daha önemli.

Siz bu satırları okuduğunuz sırada ben de Brugenstock’a daha yeni varmış olacağım. Çeşitli kaynaklarla yaptığım konuşmalardan çıkardığım sonuç- belki yarın değişir ancak- Annan planı üzerinde tarafların tam bir anlaşmaya varmalarının son derece güç görüldüğüdür.

Kimse elini taşın altına sokmak istemiyor. Başkalarının karar almasını istiyor. Onlar da “kerhen” kabul etmiş olmayı tercih ediyorlar. Ne Türkiye, ne Yunanistan, ne de Kıbrıs’lılar.

Bundan dolayı da, İsviçre’de Kırmızı Çizgilerini çizmekle yetiniyorlar. Topu Annan’a atmayı yeğliyorlar. BM Genel Sekreteri boşlukları dolduracak ve bir olasılıkla, taraflar İsviçre’den ayrılmadan önce ellerine planın son halini tutuşturacak.

Tahmin edebileceğiniz gibi, kimse memnun olmayacak.

Ancak referanduma gidecekler.

Asıl kıyamet de referandumda kopacak.

“Ne yapalım halk böyle istedi” diyerek sorumluluk Kıbrıs halkına atılacak.

Sen sağ ben selamet...

* * *

TÜRKİYE GEÇ KALMANIN CEZASINI ÇEKİYOR...

Bu konuya daha önce Erdal Güven başta olmak üzere birçok yazar değindi, ancak ben de tekrarlamak istiyorum.

Türkiye, Annan planı çerçevesinde varılacak anlaşmanın, AB müktesebatının bir parçası, yani Anayasası gibi nitelenen Birincil Hukuk çerçevesine oturtulmasını istiyor. Bunun anlamı şu: Anlaşma, Birincil Hukuk haline sokulursa, ilerde ne AB Adalet Divanı, ne de Avrupa Mahkemesi, plana konulan istisnaları bozamaz. Yani anlaşma ilerde delinmez.

Bu nasıl olur ?

Kıbrıs’ta varılacak anlaşma, 25 ülke parlamentolarından geçip kabul edilirse, Birincil Hukuka girer. Ancak bunun da riskleri var. Parlamentolardan birinin reddi durumunda bütün anlaşma bozulur.

Bütün güçlüklere rağmen, Türkiye her kapıyı çalıyor. AB’yi uyarıyor. Başbakan Erdoğan başta, yetkililerimize verilen yanıt- kimi zaman açıkça, kimi zaman üstü kapalı – şöyle oluyor:

“Bugüne kadar neredeydiniz? 2002 Kopenhag doruğu sırasında bu anlaşma ilke olarak imzalansa, hiç değilse Mart 2003’te Denktaş tarafından reddedilmeseydi, Annan planı tümüyle Kıbrıs’ın katılma anlaşmasının içine girecek ve ülke parlamentolarından geçip, sizin istediğiniz gibi AB müktesebatına dahil edilecekti. Şimdi artık hem zaman yok, hem de 15 üyeli AB 25 üyeye çıkıyor. Yani işimiz daha da güçleşti...”

Anlayacağınız, AB’den alınan yanıtın olumsuzlaşmasının sorumluları, başta Denktaş ve KKTC liderini ikna edemeyen AKP hükümetidir.

Yanlış yerde yanlış şeytan taşlıyoruz.

* * *

ONLAR BOZARSA, BİZDE UYGULAMAYI DURDURURUZ

Türkiye’nin Annan planını AB Birincil Yasasının parçası durumuna sokmak istemesinin başlıca nedeni, geçmişteki hayal kırıklıklarından, daha doğrusu verilip tutulmayan sözlerden kaynaklanıyor.

En önemlisi, Yunanistan’ın 74 harekatında ayrıldığı NATO askeri kanadına geri dönmesi sırasında, dönemin NATO Kuvvetleri Komutanı General Rogers’ın verdiği sözü tutmamasıydı. Yani, Yunanistan’ın geri dönüşünü veto etmemesi için Türkiye’nin istediği şekilde, Ege’deki Komutan Kontrol sorununu çözememesiydi.

Diğeri de, Yunanistan’ın AB’ye tam üye olurken verdiği “Türkiye’nin AB ile ilişkilerini engelleyecek hiçbir harekette bulunmayacağı” yolundaki yazılı taahhüde rağmen, elinden geleni ardına koymaması ve AB’nin de buna seyirci kalmasıydı.

Bu örneklerden hareketle Türk yetkililer, Annan planını kabul ettikleri taktirde, ilerde uygulanmama veya delinme olasılığına karşı kesin ve somut güvence istiyorlar.

Batı bize zaman zaman verdiği sözleri tutmadı da ne oldu ?

Hiç birşey olmadı.

Peki bu defa da tutmaz ve anlaşma ilerde delinirse ne olur ?

Bence hiçbir şey olmaz. O zaman da biz Annan planını uygulamadan kaldırırız. Yani Batılılar gibi hareket ederiz.

Karşı taraf anlaşmaya uymazsa, biz enayi gibi seyirci mi kalacağız ? AB istediği kadar bağırırsa bağırsın, Türk tarafı da anlaşmanın uygulanmasını durdurur.

Sadece hukuki güvenceler ararken, biraz da bastığımız yere bakalım. Avantaj bizde olduğuna göre, Kıbrıs’ın Kuzeyi bizden sorulacağına göre, o zaman da biz oyunu bozalım.

Unutmayalım ki, hukuk daima bir yorum işidir. Önemli olan sahadaki gerçeklerdir.

* * *

(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır
Yazarın Tüm Yazıları