Kıbrıs ikiye ayrılmış durumda...

CNN TÜRK’ün son durağı KKTC idi. Canlı yayın, gerilimi çok açıkça gösterdi. Ada’da tehlikeli bir oyun oynanıyor. Dikkatli olmakta yarar var.

Geçen haftaki Kıbrıs maratonunun son durağı KKTC idi. Doğu Akdeniz Üniversitesinin konuğu olduk. İletişim Fakültesinin nefis teknik donanımı ve öğrencilerinin özverili çalışmaları sayesinde, çok anlamlı bir program yaptık.

Daha önceki deneyimlerimden dolayı, programa sadece Kıbrıs Vatandaşlarını almak istiyordum. Ancak böyle bir durumda, Türkiye’den okumaya gelmiş ve Kıbrıs’taki muhafazakar çevrelerle örgütlenmiş gençler seslerini duyuramayacaklardı. Böyle olunca da ayrımcılık yapmakla suçlanacaktık. Çözümü kuşkuyla karşılayanlara söz hakkı vermemiz gerekirdi. Bundan dolayı, onların da salona girmelerine izin verildi.

Tabii kıyametler koptu. Tartışma uygarlığını henüz benimseyemediğimiz, karşı görüşü dinleme ve yanıt verme alışkanlığı yerleşmediği için, program bir süre sonra futbol maçına döndü. Tabii bu arada kimseyi memnun edemedik. Bir bölüm “Kıbrıs Türküne yeterli söz verilmemesinden “ yakındı. Diğer bir bölüm, bizi tarafları birbirine düşürmek ve çözüm lehine propaganda yaptırmakla suçladı. Kimseye yaranamadık. Ancak, Kıbrıs’ın nasıl ikiye bölündüğü de çok net şekilde ortaya çıktı.

Herşeyin başında, Kıbrıs’ta hef kafadan bir ses çıkıyor ve tam anlamıyla yalana dayalı söylenti dolaştırılıyor. Hem de ne yalanlar... Göçmenlerin tümünün evlerinden atılacağından aç susuz sokaklara bırakılacağına; KKTC’nin susuz bırakılıp Rum polisinin devriye gezeceğine kadar, en olmadık hikayeler anlatılıyor.

Çözümü istemeyen cephe, sadece bu söylentileri körüklemekle kalmıyor. Göç ile karşılaşabilecek bölgelerde dolaşanlar halkı kışkırtıyor. “Kendi haklarınıza sahip çıkın. Seslerinizi duyurmazsanız sokakta kalırsınız” diyorlar. Ayaklanmalarını öneriyorlar...

Bizim canlı yayın sırasında da bu yaklaşım kendini gösterdi.

Kıbrıs vatandaşı olan (bunlara Türkiye’den göçmüş olanlar da dahil) kesimin ve genç kuşağın önemli bölümü çözüm istiyor. Eğer çözüm olmazsa, ilerde göç etmek zorunda kalacaklarını saklamıyorlar.

Bu insanlar Türklükleriyle övünüyorlar. Üstelik, topraklarını korumak için kanlarını dökmüş mücahitlerin çocukları veya torunları olduklarını söylüyorlar.

Ve haykırıyorlar: “Bizi göç etmeye zorlamayın. Bırakın AB’ye katılalım ve Türkiye’nin önünü açalım”

Karşı cephenin büyük bölümü, Türkiye’den okumak için geçici gelmiş kişilerden oluşuyor. Aralarında Kıbrıslılar ve Türkiye’den gelip Kıbrıs vatandaşı konumuna ulaşmış insanlarda var tabii...

Bu grup, “çözüme karşı değiliz, ancak...” diye konuşmaya başlıyor ve öyle gerekçeler sıralıyorlar ki, “bu sorun, bu paketle çözülemez” noktasına geliyorlar. Şehit kanları, Girit örneği, geri verilecek topraklara dikkat çekip, karşı çıkıyorlar.

Beni en çok rahatsız eden, her iki tarafın birbirinin boğazına sarılması. Biri diğerini “ vatan haini” olarak görüyor, öbürleri ise, “istilacı Türk” diye tepki gösteriyor.

Ben, son programda bu manzarayı Türkiye’ye göstermekle çok doğru yaptığımıza inanıyorum. Bugüne kadar gerçekleri sakladıkta ne oldu?

Özetle, Kıbrıs’ta çok tehlikeli bir oyun oynanıyor. Umarım, kendi kazdığımız kuyuya kendimiz düşmeyiz.

* * *

KUŞ EMİN VE RED CEPHESİ...

Bizim Kuş Emin, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in geçen Çarşamba günü CNN TÜRK’teki Kıbrıs Haftası ( MANŞET ÖZEL) programına çıkıp, “Toprak vermekten neden korkuyorsunuz? Harekat sırasında, ilerde pazarlık marjı olsun diye fazladan almıştık... Annan’ın öneri paketi müzakere edilebilecek bir plandır” demesine çok sinirlenmiş.

“Olmadı Paşam” başlıklı yazısında, 7 inci Cumhurbaşkanını hem azarlıyor, hem de ders veriyor.

“Böyle laf edilir mi? ... Söyledikleri belki doğru, belki değil” diyor.

Kuş, kitap falan okumadığı için, Evren’in bu söylediklerinin yıllar önce yayınladığı kitabında da açıklandığını, harekat ile ilgili komutanların ve araştırmacıların kitaplarında (30 Sıcak Gün dahil) defalarca anlatıldığının farkında bile değil. Bir zamanlar yere göğe koyamadığı Evren’i korkutup susturmaya çalışıyor.

Aslında Kuş korku içinde.

Türkiye Kıbrıs sorununu çözer, AB’den de beklentilerini karşılayacak bir tarih alabilirse, ülkenin önü açılacak. Kuş Emin ile birlikte hareket eden Red cephesi de panik içinde. Türkiye’yi, zincirlerini kırıp aydınlığa taşımak isteyenleri “GAVUR” diye niteleyecek kadar gözleri kararmış durumda.

Bir zamanlar en yakınlarında destek olan insanları dahi lekeleme yarışındalar. Eski ağırlıklarına yakışmayacak bir tutum takınıyorlar. Emin gibiler de görevlerini tetikçi olarak sürdürüyorlar.

Ancak başarılı olamayacaklar.

* * *

AKP, SAADET’TEN UZAK DURUYOR...

Pazar akşamı AKP İstanbul İl Başkanlığının gövde gösterisine dönüşen iftar yemeği vardı. 3500 kişilik muazzam bir katılım oldu.

Merakımdan bende gittim ve çok ilginç gözlemlerle döndüm.

Herşeyin başında, daha önce gördüğüm Refah ve Saadet parti iftarlarından son derece farklı oluşu dikkatimi çekti.

Tayyip Erdoğan’ın salona girişinde mehter marşı gibi müzikler tercih edilmediği gibi, Christoph Colomb filminin ünlü müziği seçilmişti. Koskocaman bir Atatürk portresi altında iftarın yapılması önce ve sonrasında din sömürüsü olmaması için özel çaba harcandı.

Refah- Saadet iftarlarının simgesi olan harem-selamlıkta yoktu. Karışık oturuldu. Parti üyeleri sürekli şekilde önceliklerinin türban ve imam hatip değil, ekomoni olduğunu vurguladılar.

Bu arada, TBMM’nin yeni başkanı Bülent Arınç’ın böşürtüsü gösterisinden dolayı özel konuşmalarda çok eleştirildiğini de söylemeliyim.

AKP iftarındaki manzaralar bana ANAP’ın ilk kurulma yıllarındaki havayı anımsattı. Eğer AKP içindeki SAADET’çiler bu partiyi rahat bırakırlarsa, Tayyip Erdoğan’ın işi çok daha kolaylaşacak.

* * *

(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.tr) yayınlanmaktadır. )
Yazarın Tüm Yazıları