Şaron’ un Filistinlilere karşı uyguladığı sertlik politikası işe yaramadı. Askeri baskıyı arttırdıkça, intihar komandolarının sayısı artıyor. Bu kısır döngüden kurtuluş görülmüyor. Ölü sayısı 2 bine yaklaşıyor. Bu arada Türkiye, sanki hiçbir şey olmuyormuş gibi, İsrail ile milyon dolarlık tank modernizasyonu anlaşması imzalıyor. Bu gafın sorumlusu kimdir, bilmek istiyoruz...
Şu anda İsrail’ de yaşanan olayları çok yakından izlememiz gerekiyor.
Bir toplumun askeri önlemlerle, silahla susturulamayacağının, ezilip pes ettirilemeyeceğinin en son örneğini görüyoruz.
Filistin’lilerin direnişi, intihar komandolarının ardı ardına kendilerini yok etme pahasına giriştikleri eylemler artık “ terör “ olarak nitelenemez. Bu insanlar, radikal gruplar tarafından beyinleri yıkanmış terörist olarak da nitelenemez.
Şu anda yaşanan olaylar, bir toplumun “ artık yeter” çığlığıdır.
Hergün İsrail polisi ve askeri tarafından itilip kakılan, gururu kırılan, fakirlikten başka hiçbir geleceği kalmayan insanların başkaldırısıdır. Bu bir toplu ayaklanmadır.
Lübnan’ da yıllardan beri BM gözlemciliği yapan Timur Göksel de aynı noktaya dikkat çekti:
- Yaşadığımız olayın bildiğimiz İntifada ile ilgisi yok. İntihar komandoları artık tek başlarına hareket eden Filistinlilerden oluşuyor. İsrail ordusu tarafından itilip kakılan, sürekli gururu kırılan gençlerin yürüttükleri bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Bunu kontrol edebilmek imkansızlaştı.
Şaron’ un hesapları tutmadı.
Amacı, İsrail ordusunu Arafat’ın ve Filistinlilerin üzerine sürmek, dirençlerini kırmak ve döve döve sonunda pes ettirmekti.
Olmadı.
Şaron vurdukça, Filistinliler daha fazla vuruyorlar.
Arafat’ı sıkıştırdıkça, yeni intihar komandoları ortaya çıkıyor.
Şaron, hayatı pahasına mücadeleyi göze almış insanların durdurulamayacağını hala anlayabilmiş değil. İktidara gelirken, eski Başbakan Barak’ı zayıflıkla suçladı. İsrail’lilere “daha güvenli bir ülke” vaadetti. Halkın daha rahat yaşayacağı, radikal gruplardan korkmayacakları bir ortam yaratacağını söyledi. Bunun için de sertlik politikasını seçti.
Bugünkü duruma bakın.
İsrail paramparça. Şaşkınlık içinde.
Filistinliler ise, kaybedecekleri birşey kalmadığı için ölüm kalım savaşı veriyorlar.
Artık kim haklı, kim haksız hesabı yapılamayacak bir noktadayız. Acaba Arafat Camp David’i kabul etmemekle tarihi bir hata mı yaptı, İntifada’ yı başlatarak olayları yanlış noktaya mı götürdü gibi sorular da boş.
Şu anda bir yangın var.
Sorumlu aramak yerine, bu yangının biran önce durdurulması gerekiyor.
Bütün gözler de Bush yönetimine dönüyor. Zira Şaron’ u cesaretlendiren ve bu noktaya gelinmesinin sorumluluğu Washington’un omuzlarındadır.
TÜRKİYE NE YAPMAK İSTİYOR ?
Bu olaylar yaşanırken, Türkiye İsrail ile yüzlerce milyon dolarlık tank modernizasyonu anlaşması imzaladı.
Bu aşamada, böyle bir anlaşmanın imzalanmasına gerek var mıydı ?
Filistinliler öldürülürken, Arafat’ın ipi çekilmeye çalışılırken, Türkiye hiç değilse bu anlaşmayı bir süre için askıya alamaz mıydı ?
Başbakanlığın başkanlığında karar 9 Aralık’ta alınmıştı. Teknik imzayı Arafat’ın tecrit edildiği günde atmak şart değildi.
Sözden başka bir şey üretemediğimiz bir noktadayken, bari biraz duyarlık gösteremez miydik?
Dışişleri Bakanlığında birileri çıkıp “Yapmayın bunu. Şimdilik askıda tutun da, gelişmelerden hoşnutsuzluk duyduğumuzu göstermiş olalım. Filistinliler öldürülürken, adeta gözlerine sokarcasına İsrail’ e büyük bir askeri ihale vermek büyük bir diplomatik gaftır. “ demediler mi?
Türkiye bu kadar duyarsız mıdır ?
Bu kadar başı boş mudur ?
Başbakan Ecevit, göz yaşlarıyla Arafat’ı aramasını biliyor, ancak böyle bir gafı durdurmayı düşünemiyor ...Yoksa haberi mi yok ? Eğer böyleyse, durum daha da ciddi demektir.
Bravo doğrusu.
Ondan sonra da kalkıyoruz ve Arap dostluğundan söz ediyoruz. Arafat ile kucaklaşıyoruz. “Sevgili kardeşim “ edebiyatı yapıyoruz.