Paylaş
Şimdi geriye dönüp baktığımızda, İsrail’in, Mavi Marmara Gemisi krizinden başlayıp, bugüne kadar Türkiye’ye çok yanlış yaklaştığı, her geçen gün biraz daha iyi anlaşılıyor. Daha açıkçası, One Minute çıkışından itibaren, Erdoğan’ı iyi okuyamadığı açıkça ortada.
İsrail’in yanılgısı, sadece Başbakanı tanımamaktan değil, Türkiye’nin nasıl değiştiğini tam olarak anlayamamasından kaynaklanıyor.
Sanıyorum, hala Türkiye’nin eski yaklaşımının sürdüğünü sanıyor olmalı. Yani, genelde alttan alan ve kriz çıkmaması için özel çaba harcayan bir Türkiye...
Ancak, hem Ankara, hem de Türklerin tutumu değişti.
Ak Parti dünyaya, özellikle de Orta Doğu’ya çok farklı bakıyor.
Erdoğan’ın çizdiği profil ve genel yaklaşımı da çok farklı.
Ne Amerika'nın tepkisinden çekiniyor, ne de İsrail ile sürtüşmekten. Kendine göre bir çizgi çizmiş, manevra alanını sınırlandırmış ve buna göre politika yapıyor. Hem içeriye, hem de dünya kamuoyuna mesaj veriyor.
Erdoğan’ın Mavi Marmara Gemisi krizinden sonra İsrail’in tutumuna bu kadar tepki göstermesinin nedenlerinden bir diğeri de, gemiye böylesine fütursuzca saldırılması ve 9 kişiyi öldürdükten sonra da, Türkiye’yi suçlaması.
“İsrail, bizi Araplarla karıştırdı. Onlara ne yapabiliyorsa, bize de aynı muameleyi çekebileceklerini sandılar.”
İşte bu cümle Başbakan’ın çevresinde sık sık duyuldu.
Ankara, hem dünyaya, hem de kendi kamuoyuna “Bizi Araplarla karıştıramazlar” mesajını vermek için hemen harekete geçti ve hala da aynı tutumu sürdürüyor.
Türk-İsrail ilişkilerinin bu noktaya gelmesinde, sadece Mavi Marmara Gemisi'ne saldırı, 9 Türk’ün öldürülmesi veya Erdoğan’ın genel tutumundaki değişim kadar, İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın saçmalıklarını da eklememiz gerekiyor.
Netanyahu-Liebermann ikilisi, ne yazık ki, Türkiye’yi istedikleri gibi itip kakabileceklerini sanıyorlar...
Çok yanılıyorlar.
Hele, İsrail Başbakanının önceki gün yaptığı ileri sürülen açıklama (Ne özür, ne de tazminat veririz.) doğruysa, işler daha da zorlaşacak
Bu gerilim uzadıkça, çözümü çok daha zor olacak.
Bu gidiş sürerse, Türk-İsrail ilişkileri kolay kolay rayına oturtulamayacak.
* * *
ERDOĞAN, GİDEREK HAKLI ÇIKIYOR...
Başbakan’ın İsrail’e yönelik politikasını eleştirenlerden biri de bendim.
One Minute ile başlayan kampanyanın çok sert olduğuna, Mavi Marmara Gemisi krizinin iyi yönetilemediğini, ardından gelen demeçlerinin de çok sert olduğunu görüyordum. İsrail suçluydu, Gazze’ye karşı cinayet işliyordu, ancak Başbakan’ın tutumunda, sanki bu ilişkileri kırmak gibi bir tutum görülüyordu.
Benim kuşkum da, bu ilişkilerin uluslararası dengelerdeki yeriydi.
İsrail ile kavganın, ABD ile ilişkilerin kopmasına kadar gidebilecek bir süreci tetikleyeceği ortadaydı. Washington ile Ankara ilişkileri giderek zedeleniyordu. Alarm zilleri çalıyordu.
Ancak zaman içinde gördüm ki, Netanyahu-Lieberman ikilisi sırtlarını ABD’ye dayamışlardı. Uzlaşmak yerine, Türkiye’yi suçlamaya başlamışlar, adeta “Siz kimsiniz ki, bana kafa tutuyorsunuz” der gibi davrandılar.
ÖZÜR VE TAZMİNATTAN KAÇINILAMAZ...
Erdoğan, 9 Türk vatandaşının uluslararası sularda öldürülmesi olayından dolayı, İsrail’in Türk milletinden özür dilemesi ve hayatlarını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi konusundaki ısrarında son derece haklı.
Masum Türk vatandaşlarının açıkça öldürülmesi olayı karşısında seyirci kalınamazdı. Türkiye’nin itilip kakılamayacağı dünyaya gösterilmeliydi.
Bu süre içinde, Türk-İsrail gerginliği en çok Washington’u rahatsız etti. ABD’nin her iki tarafa da baskı yaptığı ve ilişkileri rayına oturtulması için harekete geçilmesini istediği sır değildi.
Nitekim, İsrail’deki büyük yangın bir fırsat yarattı.
Erdoğan’ın, yangını duyar duymaz hemen harekete geçip iki uçak göndermesi, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun da uçakları bizzat karşılaması, hatta kokpite kadar girip pilotların ellerini sıkması, mesaj dolu jestlerdi.
Ardından, iki taraf arasında, özür ve tazminat konularının ele alındığı temaslar başladı. Ayrıntılarını henüz bilemiyoruz, hatta haberin doğruluğu da kesin değil, ancak Netanyahu’nun özür dileme ve tazminat vermeyi düşünmediği açıklandı.
Neden?
Ya Başbakan Netanyahu, koalisyonu bozmamak için, Dışişleri Bakanı Lieberman’ın itirazlarına boyun eğdi veya büyüklük kompleksinden kendini kurtaramadı. ABD’ye sırtını dayadığı sürece, istediklerini yapabilecekleri varsayımına güvendi.
Netanyahu elindeki kartı yanlış kullandı.
Şimdi, daha da suçlu duruma düştü.
Kendini köşeye sıkıştırdı.
Bundan böyle, Türk-İsrail ilişkilerinin, yeni bir hükümet kurulana ve Gazze ambargosunun kalkacağı güne kadar rayına oturması daha da güçleşti.
Netanyahu koalisyonunu kurtardı, ancak Türkiye ile ilişkilerini kurtaramadı.
Geriye, BM’nin hazırladığı rapor kalıyor. Eğer bu rapor İsrail aleyhinde çıkarsa, işte o zaman yeniden bir görüşme süreci başlayabilir. Aksi halde, bugünkü durum sürecektir.
Paylaş