Paylaş
Türk-İsrail ilişkileri gereksiz şekilde kötüye gidiyor.
Geri dönülmez bir noktaya gelmek üzereyiz.
Türkiye bu tutumuyla giderek yanlız kalmaya başlıyormuş gibi bir durumla karşı karşıya.
Obama-Netanyahu görüşmesi, beklendiği gibi gerçekleşti.
Netanyahu, Beyaz Saray’ın istediği kadar esneklik gösterdi, karşılığında da gülücükler arasında, sırtı sıvazlanarak, görüşme “büyük başarı”diye nitelendirilerek sonuçlandırıldı.
Washington, her ne kadar arabulucu gibi davranmak istiyor ve bu ilişkilerin rayına oturması için çaba harcıyor ise de, dışarıdan bakıldığında İsrail’in bu işin içinden daha kolay sıyrılacağı da açıkça görülüyor.
Ankara ne yapıyor?
Haklı olarak, İsrail’e bir bedel ödetmek istiyor.
Ancak, bu bedeli öylesine yüksek tutuyor ki, Uluslararası diplomasi dilinde buna “seninle anlaşmak istemiyorum mesajı” denir.
İsrail özür dileyecek...
Tazminat ödeyecek...
Bunları yapamazsa, Uluslararası bir komisyon kurulup inceleme yapmayı kabul edecek.
Gazze ambargosunu kaldıracak...
Bunlar yerine getirilmediği sürece, Türkiye ile ilişkileri düzeltilmeyecek.
Tekrar etmekte yarar var.
İsrail’in Mavi Marmara Gemisine saldırısı kabul edilemez ve mutlaka karşılığını ödemelidir.
Ancak Türkiye’nin uzattığı fatura, Uluslararası diplomaside kolay kolay yenip yutulur cinsten değildir. Daha da önemlisi, İsrail’e hiçbir manevra sahası bırakmamaktadır.
Hele Cumhurbaşkanı Gül gibi, İsrail ilişkilerine son derece önem veren bir kişinin dahi “bu ilişkiler bir daha eskisi gibi olmayacaktır” demesi, Ankara’daki havayı yansıtması açısından çok önemlidir.
Ancak, boş yere “kızgın sirke küpüne zarar verir” dememişler, acaba biz de giderek kendimize zarar vermeye mi başlıyoruz?
Türkiye’nin İsrail politikasında, ben de dahil olmak üzere birçok meslektaşım Erdoğan- Davutoğlu ikilisini alkışlamıştık.
Şimdi, bazılarımızın kafasında soru işaretleri doğmaya başladı.
Nedeni de basit...
İsrail’e hiçbir manevra sahası bırakmazsanız, o zaman gerçek niyetinizin, İsrail ile ilişkileri koparmak olduğu sonucuna varılır.
Gerçekten böyle mi?
Ak Parti İktidarı, yetişme tarzları nedeniyle, İsrail ile ilişkileri kopartmanın yaratacağı zararları görmezden mi geliyor?
Dikkat edecek olursanız, Türkiye’nin eski dengeli politikaları adeta yok oldu. Herkese eşit mesafede duran, herkesle diyaloğu olan ve bu sayede bölgede arabulucuk yapması istenen bir ülke iken, şimdi Uluslararası arenada Hamas ile İran ile eşit tutulmaya başlanıyor.
Ne kadar kavgalı olursak olalım, İsrail ile kapıları kapatmak, diyaloğu kesmek, Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarına ters düşen yaklaşımlardır.
Türkiye, politikasını yeniden gözden geçirmeli ve İsrail’e çıkış yolu sağlayacak, yeni bir süreci başlatmalıdır.
Hiç değilse, seçimlere kadarki sürede, açılan yarayı daha da derinleştirmemelidir.
Türkiye- İsrail ilişkileri, hafife alınamaz ve iç politika malzemesi yapılamaz.
* * *
HEM İSRAİL İLE KAVGA, HEM DE KANDİL’İ BOŞALTMAK MÜMKÜN MÜ?
Türkiye birden bire , birkaç cephede birden mücadele verir konuma girdi.
Gayet tabii en önemlisi, PKK terörüne karşı alınması gereken önlemler.
Terör hemen hergün bir can alıyor ve her şehit haberi gerilimi biraz daha arttırıyor.
Açılımı bir yana bıraktık, tekrar eskiye döndük.
Kürt sorununu yine silahlı mücadeleyle çözmek için harekete geçtik.
Bu defa Kandil hedef alınıyor.
Eğer Kandil temizlenir ve kapanırsa, terör bitecekmiş sanılıyor.
Acaba Kandil nasıl PKK’dan arındırılabilir?
On farklı senaryo yok.
Sadece bir tek senaryo var.
Obama onay verecek ve Amerikan kuvvetleri, elindeki ulaşım-haberleşme- ateş gücü gibi olanakları kullandıracak.
Yine Obama araya girecek ve Barzani, yol gösterecek. Türk kuvvetleri de ellerindeki olanaklarla Kandil’i tümüyle temizleyecek.
Yani, Washington bu konuda onay vermeden, Türkiye Kandil’in yanına dahi yaklaşamaz.
İşte şimdi kendi kendimize sormamız gereken bir soru ortaya çıkmıyor mu?
Hem İsrail ile ilişkileri koparma noktasına kadar gereceksiniz ve Washington’un nasırına basacaksınız, hem de Kandil konusunda ricacı olacaksınız?
Eğer bu yaklaşımı bir plan çerçevesinde yürütüyorsak, yani İsrail’e karşı PKK pazarlığı şekline sokmaya çalışıyorsak, o tarafını bilemeyiz.
Eğer kafamızın dikine gidiyorsak, o zaman kendimizi çok karmaşık bir ortama sokmaya başladığımızı bilmeliyiz.
Paylaş