Paylaş
Sadece bizde değil, her yerde, özellikle de Birleşmiş Milletler’de İran’dan söz ediliyor. Eskiden bu tartışmalarda pek Türkiye olmazdı, bu defa Ankara her hesabın içinden çıkıyor. Bölgede artık rüzgarlar yön değiştiriyor. Bir süre öncesine kadar, Türkiye ile İrankucaklaşırdı. Suriye'deki gelişmeler gerginleştikçe yollar ayrılmaya başladı.
Aynı durum, bizim için de geçerli değil mi? Türk toplumu İran konusunda şaşkın bir hava içinde. Bu ülke kardeşimiz mi, hasmımız mı, bir türlü karar veremiyoruz. Geçmişten bugüne baktığımız zaman, Tahran'ı yönetenlerle hiçbir zaman iç içe olamadığımızı görebiliriz. Kimi zaman kucaklaşır, kimi zaman tersleşirdik.
1979'a kadar (Şah döneminde) İran, zoraki müttefiğimizdi. Zoraki dahi olsa, Türk ve İran liderleri kolkola dolaşır, askeri ittifaklar oluşturur, Washington'un bölgedeki jandarmalığını yaparlardı.
Humeyni'nin iktidara el koymasıyla birlikte, 1980'lerde Ankara farklı bir havaya girdi. Tahran, İslam Devrimi ihraç eden tehlikeli bir ülke olarak görülürdü. İranlı liderler resmi ziyarette bulunduklarında, Anıtkabir'i ziyaret etmek istemezler, Türk liderler de Humeyni'nin mezarına gitmezlerdi. Buna rağmen, Türkiye İran'ın batıya açılan kapısı, İran da Türk ihracatının bölgeye açılan kapısıydı.
1983' ten sonraki Özal döneminde ilişkiler yumuşadı... 1997'de Erbakan, Başbakan olarak ilk ziyaretini Tahran'a yaptı ve bu jest, hükümeti deviren 28 Şubat müdahalesinin gerekçelerinden biri sayıldı.
2000'lerde, Erdoğan ilişkileri en ileri noktaya kadar götürdü.
Batıdan sert eleştiri almasına rağmen, nükleer pazarlıklarda İran'a destek oldu.BM Güvenlik Konseyi’nden yaptırım çıkmaması için ret oyu kullandı. Ahmedinecad ile kolkola resimler çektirdi. Erdoğan bütün bu adımları atarken, aynı zamanda, NATO'nun füze kalkanını da topraklarımıza kabul etti.
Özetlersek, Türkiye hiçbir zaman İran ile “Kanka” olmadı. Zira İran böyle bir ilişkiyi istemedi. Hala da istemiyor. Nedeni de Tahran'ın, kendinden başka kimseye inanmaması, kimseye güvenmemesidir.
Suriye olayları çıkana kadar, İran kardeş muamelesi yapar, ancak derinden derine Türkiye'ye yine inanmaz ve güvenmezdi. Buna karşılık, gerçek hislerini ortaya dökmez, saygı duyduğu izlenimini verirdi. Esad için yapılan mücadele, Ankara ile yolların kesin olarak ayrılmasına yol açtı. Esad yönetiminin iktidarda kalması, bölgedeki “Büyük Pazarlık”ta, Türkiye ile iyi ilişkileri korumaktan daha önemli görüyor.
Türk-İran ilişkileri belki de şimdi daha gerçekçi bir noktaya oturdu.
Ankara, Washington cephesine kayıyor...
Tahran, kendi cephesinin başında savaşıyor...
Ne olursa olsun, bütün bu iniş çıkışlara baktıkça, Türkiye'yi yönetenlerin, özellikle de medyasının İran'ı doğru dürüst tanımadığı sonucuna varmak hiç de zor değil...
İRAN SATRANÇ'I KEŞFETMİŞ BİR KÜLTÜRE SAHİPTİR...
Kimi resmi demeçleri izliyor, medyadaki anlı şanlı yazarlarımızın yorumlarını okuyorum ve hayretler içinde kalıyorum. İran'a yönelik ya genel bir alkış veya genel bir küçümseme rüzgarı esiyor.
İran'ın ne olduğunu, politikalarını yakından izleyen ve değerlendirenlerin sayısı hem son derece az, hem de son derece etkisiz kalıyorlar.
Unuttuğumuz bazı noktalar var...
İran, Pers İmparatorluğu’nun mirasçısıdır. Kolayca alt edilemez, kolayca oyuna getirilemez.
Dış politikalarını yakından izlediğiniz zaman hemen farkına varırsınız. İnce eleyip sık dokurlar. 22 yıldır başta ABD olmak üzere batı dünyasını parmağının ucunda oynatıyor.
Uzaklara gitmeyin, nükleer politikalarını nasıl yönettiklerine bakın...
Lübnan, Irak ve Suriye'ye yaklaşımını yakından izleyin...
Bölgede, dış politikasını böylesine inceden inceye ayarlayan ve başarıyla sürdüren başka bir ülke var mı?
Aman İran'ı küçümsemeyelim.
Bu, tabii ki "Boyun eğme" anlamına gelmez.
Boyun eğmeyelim, ancak gereksiz sataşmalara da girmeyelim.
Unutmayalım ki, İran satranç oyununu keşfetmiş bir ülkedir...
İster Şah gibi bir diktatör tarafından yönetilmiş olsun... İster din adamları tarafından yönetilsin, İran' ın kumaşı başkadır. Ne Suudi Arabistan' a benzer, ne Mısır' a...
BÜYÜK OYUNU KİM KAZANACAK?
Komplo teorilerinden hoşlananlar şu sıralarda fazla mesai yapıyorlar.
Senaryo hep aynı: Birileri Türkiye'yi oyuna getiriyor ve kapalı kapılar ardında bizi piyon gibi kullanıyor.
Ben bu teorilere katılmıyorum.
Evet, ortada büyük bir güç kavgası yaşanıyor. Bu kavganın başrollerini İran ile ABD paylaşıyor. Gelişmelerde, Türkiye oyun yapıcı değil, ancak etkili bir rolü var, o kadar. Kendi çıkarına göre hareket ediyor.
Karşılıklı cepheler şöyle ayrılıyor:
Bir yanda İran var. Nükleer güç olduğu anda bölgedeki etkinliği kesinleşecek ve liderliğini ilan edecek. Bunun için, yanına Irak'ı alması, Suriye'deki rejimin yıkılmaması gerekiyor. Hizbullah üzerinden de Lübnan'ın bir bölümünü kontrol edebiliyor. Bu şekilde bir Şii kuşağı oluşturabilecek.
Öte yanda, İran'ın böylesine güçlenmesini hiçbir şekilde kabul etmeyen ABD-İsrail ittifakı var. Bu ittifaka destek verenler de “Sünni cephe”yi oluşturan, Türkiye-Suudi Arabistan-Mısır-Ürdün-Katar ve Körfez Ülkeleri.
Bu cephelerden biri kazanacak.
İşte o zaman bölgedeki sınırlar yeniden çizilecek, etkinlikler ve liderler farklılaşacak.
TOGEM, 363. OKULU AÇTI
Toplumsal Gelişim Merkezi (TOGEM) bu hafta Beykoz’dakiHayriye İyicil Ana Okulu’nu nefis bir törehle hizmete soktu. Saadet Gülbaran’ın girişimiyle 500 Ana Okulu hedefine bir adım daha yaklaştılar. Cemile Garan- Cemre Birand- Ali ve Ömer Karacan’ı büyüten Hayriye İyicil adına yaptırılan okul gezenleri kendine hayran bıraktı. Eğer siz de bir sevdiğinizin adını ölümsüzleştirmek istiyorsanız TOGEM’i arayın (www.togem-İstanbul.org, 0216 532 87 00- 01, admin@togem-istanbul.org ) Emin olun, ortaya çıkacak sonuçtan çok gurur duyacaksınız.
“İnsan manzaraları: Türkiye’den altı yazar portresi”
Yönetmen Osman Okkan’ı taa 32. Gün’ü yurtdışından yaptığım zamanlardan tanırım. Şimdilerde Almanya’da yaşıyor. Belgeseller yapıyor. Yaptığı belgeselleri de beğenirim. Geçtiğimiz yıl Robert Bosch Vakfı desteğiyle Türk yazarlarla ilgili bir belgesel dizisi yapmıştı. Geçenlerde arayıp, müjdeyi verdi. Bu seri 21 Ekim Pazar gününden başlayarak TRT-Türk’te 6 hafta boyunca her Pazar saat 19:30 da yayınlanmaya başlayacakmış. Adı “İnsan Manzaraları” –Tu¨rkiye’den Altı Yazar Portresi. Dizi adını Nazım Hikmet’in du¨nyaca ünlü destanından alıyor. Nazım Hikmet, Yas¸ar Kemal, Orhan Pamuk, Elif S¸afak, Murathan Mungan ve Aslı Erdogˆan'ın yas¸am o¨yku¨leri ve eserleri derinlemesine incelenmiş. Dizinin, içinde kitaplar da olan DVD seti 2012 yılının bas¸larından bu yana Almanya’da bu¨yu¨k ilgi görüyormuş. Goethe Enstitüsü, TRT-Türk ile is¸birligˆi yaparak u¨niversitelerde ve okullarda yazarların da katılımıyla filmleri go¨stermeyi ve so¨yles¸iler du¨zenlemeyi planlıyor. Bence kaçırmayın.
Paylaş