Paylaş
Önümüzdeki günlerde bol bol, Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi’nden söz edeceğiz.
Bazılarımız, bu rapordaki eleştirileri, Türklüğümüze karşı bir hakaret gibi algılayacak ve onur meselesi yapacak. Yazılanların ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğunu incelemek ve buna göre tepki göstermek yerine, olayı tümüyle Türklüğümüze, dinimize, hatta toprak bütünlüğümüze karşı bir saldırı gibi algılayacak. Satırlar arasında komplo teorileri aranacak. Herkes kendi görüşüne yakın bölümlerini ön plana çıkarıp yorum yapacak.
Bu yaklaşımla sadece kendimize kötülük edeceğiz.
İlerleme Raporu, her dediği sorgusuz
İlerleme Raporu, örneği görülmemiş derecede dengeli bir belge de değildir.
İlerleme Raporu, Avrupa Komisyonu teknisyenleri tarafından hazırlanır. Bu insanların Türkiye ile alıp veremedikleri yoktur. Düzgün bürokrattırlar. İşleri Türkiye’yi engellemek değil, bu büyük projeyi sonuçlandırabilmektir. Kafalarında gizli gündem veya siyasi hesaplar yoktur. Aralarında ön yargısı olan birkaçı çıksa dahi, azınlıkta kalır. Rapor da, üye ülkelerin Ankara’daki temsilcilerinden, uluslararası kuruluşların raporlarından, sivil toplum örgütlerinin bulgularından ve özellikle de Türk basınında çıkan haberlerden yararlanılarak hazırlanan bir karnedir.
Kopenhag Kriterleri’ne uymayan yaklaşımlar alt alta yazılır ve her yıl aynı konuda ne kadar mesafe alındığı kontrol edilir.
Örneğin, Kopenhag Kriterleri’nin en önemlisi, fikir özgürlüğüdür. Eğer terör çağırısı yapmaz, insanların ölümüne neden olacak kışkırtmalara girmezseniz görüşlerinizi açıklayabilirsiniz. Eğer Türkiye’deki gibi “Ermeni Soykırımı vardır demek Türklüğe hakarettir ve Türklüğe hakaret de suçtur” diye 301’inci madde gibi bir hilkat garibesi yaratmaya kalkarsanız, o zaman İlerleme Raporu’na girersiniz ve sürekli iziniz sürülür. “Başka ülkelerde de 301’inci maddeler var” diyerek kurtulamazsınız. Zira, başka ülkelerde de 301’inci madde vardır, ancak Almanlığa veya İtalyanlığa hakaret diye bir suç yoktur. Savcılar ve yargıçlar Türkiye’deki gibi uygulama yapmazlar.
İlerleme Raporu, Türklüğümüze hakaret edilip edilmediği yönüyle değil, aksine “Bu yıl neleri başardık, hangilerini değiştirebildik? Nerelerde geri kaldık acaba?” diye incelenmesi gereken bir belgedir.
Bu belgede zaman zaman abartılarla karşı karşıya kalınabilir. Yanlış bilgi de bulunabilir. Eğer bir ölüm kalım savaşına dönüştürmediğiniz, bir Avrupa Emirnamesi gibi algılamadığınız taktirde gerçeğe daha yakınlaşabiliriz.
İlerleme Raporu’nu gerçek boyutlarının dışında okumamalıyız. Abartılı şekilde ciddiye almamalıyız. Zira unutmayalım ki, elimizdeki bu rapor basit bir çalışma kağıdıdır. Bizlere hakaret etmek için yayınlanmamaktadır. Ayrıca unutmayalım, aynı raporlar diğer adaylar için de hazırlanmış, diğer aday ülkeler de eleştirilmiş, yerden yere vurulmuştur. Ancak kimse, eleştirileri onur meselesi yapmamıştır.
Kavga etmeyelim, sinirlenmeyelim. Aksine, Rapor’dan yararlanmaya bakalım. Yanlışlarını düzeltelim. Eksikleri tamamlayalım. Kabul etmeyeceklerimiz olursa, karşı tarafa anlatalım.
Basit bir olayı, Kurtuluş Savaşı’na dönüştürmeyelim.
* * *
AB PROJESİ ERİYOR HÜKÜMET SEYREDİYOR
45 yıllık Avrupa macerası gözlerimizin önünde eriyor. Her yeni anket, desteğin biraz daha düştüğünü gösteriyor.
“Tamam mı, devam mı?” sorusunun yanıtı da, 12 Aralık günü Brüksel’deki dorukta anlaşılacak. Sürüne sürüne giden müzakerelerin askıya alınıp alınmayacağı kararlaştırılacak. Eğer müzakereler durdurulursa, onlar muratlarına erecekler, sizler de kerevete çıkıp seyredeceksiniz...
Dikkat ediyorum, AB projesini destekleyen gazeteler dahi, anket sonuçlarını sanki başka bir toplumu ilgilendiriyormuş gibi yayınlıyor. Uzaktan bakıyorlar, üçüncü şahıs dili kullanıyorlar.
Yine dikkat ediyorum, AB’ye desteğin düşmesiningerekçesi anlatılırken hep karşı taraf suçlanıyor. AvrupaParlamentosu’nun birbirinden saçma kararları, Türk toplumunu hop oturtup hop kaldırtan, nasırlarımıza basan konuşmaları, başta Fransa, Hollanda ve Avusturya olmak üzere, bazı üye ülkelerin kamuoyunu rencide eden tutumları sayılıyor. Tek sorumlu olarak Avrupa gösteriliyor.
Hiç kimse, gelinilen noktada bizim sorumluluğumuzu sorgulamıyor. Koskoca bir projenin yavaş yavaş erimesinin nedenleri araştırılıyor.
Eline küçük bir çapa geçiren, AB’yi kanatıyor... AK Parti’ye muhalefet etmek isteyen, AB’ye vuruyor... Gerekçeler çarpıtılıyor, doğrular karalanıyor...
Ve iktidar, bu manzarayı seyrediyor.
AB projesinden en kazançlı çıkacak olan AK Parti yönetimi, hiçbir şey yapmıyor.
Suskun şekilde, kendi çocuklarının boğazlanmasını izliyorlar.
AB konusunda çok duyarlı olduklarını bildiğim dört isim Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Ali Babacan ve Beşir Atalay neredeyse 16 aydır ne bir tek tanıtım programını başlatabildiler, ne hazırlık yaptırttılar.
Merak ediyorum ve AB projesini destekleyenler adına sormak istiyorum: Neden susuyorsunuz? Neden hareket etmiyorsunuz? Yarattığınız bir projenin göz göre göre yok edilmesine nasıl tahammül gösteriyorsunuz?
Bu ekibin AB’ye inançlarının sürdüğünü biliyorum. Aynı şekilde, 2007 yılında AB’ye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacakları ortada. O zaman bu katliama neden göz yumdukları daha da anlaşılmazlaşıyor.
Seçimler nedeniyle, oy kaybettirebilecek reformlardan kaçındıklarını varsayıyor olsak dahi, kamuoyuna zerk edilen AB yalanlarını görmezden gelmelerini anlayamıyorum.
Beyler, hadi artık kımıldayın...
Seyircilikten vazgeçin...
Kendi kalenize gol atmayın...
Paylaş