Paylaş
Avrupa Kupası gecelerimizi renklendirmeyi sürdürüyor.
Doğrusu ilk gece Portekiz’e yenilince hepimizin morali bozuluvermişti. Kabul, Portekiz dehşet bir futbol oynuyor. Ancak bizi hayal kırıklığına uğratan, bizim kötü bir futbol sergilememizdi.
Tabii, hemen kolları sıvadık ve Fatih Terim’in kafasını almak üzere harekete geçtik. Kıyametler koparıldı. Böylesine bir moralle çıkılan İsviçre maçı ise, hiç beklenmedik şekilde (zira, galip geleceğimizi tahmin edenlerin sayısı çok azdı) galibiyetle sonuçlanınca, bu defa Fatih hocayı omuzlarda taşımaya başladık.
Bu iş böyledir.
Galip gelinceKral ilan edilir , omuzlarda taşınırsınız, mağlup olunca da kafanız uçar.
Spor yazarları kusuruma bakmasınlar, bir bölümün ne yazdığı da belli değil. Abuk sabuk tahminler ve yorumlar yapıyorlar. Genel havayı yansıtamıyorlar. Ben, Hasan Cemal’in spor yazılarını tercih ediyorum. Bir defa anlaşılır yazıyor. Bir de genel havayı çok iyi yansıtıyor. TV’de ise Rıdvan Dilmen’ i tercih ediyorum. Çok isabetli yorumlar yapıyor. Çok anlaşılır bir dilde konuşuyor ve dedikleri de çıkıyor.
Ne olursa olsun, hepimizin keyfi yerine geldi.
Şimdi de “Bu kadarını bulduk daha fazlasını istiyoruz” gibilerinden, Çekleri de yenmelerini bekliyoruz. Aslında yenebilirler. Bunu topluma gaz vermek için yazmıyorum. Uzman dostlarım Cemal ve Dilmen gibi düşünüyorum.Yeter ki, istesinler.
Açıkçası şımarmak istiyoruz.
İçi kapanmış, siyasi kısır tartışmalardan bıkmış olan bu toplum sevinmek,hatta şımarmak istiyor.
Fazla bir istek mi bu ?
Bu kadarına hakkımız yok mu ?
Haydi çocuklar,ha bir gayret. Yunanistan başarmıştı, biz neden başarmayalım ?
ERMENİ KONUSUNDA YİNE UYUYORUZ...
Küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. Geçen yıllarda, Fransız parlamentosu “Soykırım olmuştu” kararı aldığında, ABD Kongresinden Soykırım tasarısı geçirilmeyeçalışıldığında veya AB parlamentosundakiSoykırım tartışmalarında hep aynı noktaya değinmiş ve “...Bugün hem toplum, hem de hükümetolarak infial halindeyiz. Çok sert tepkiler veriyoruz. Ancak yarın, unutacağız ve hiçbir karşı önlemalmayacağız. Böyle adım adım Soykırımdamgasını yiyeceğiz” demiştim.
İşte bugünkü durum.
Herşeyi unuttuk gittik.
Oysa bakıyorum, Ermeniler çok akıllı ve bilinçli şekilde adımlarını atmayı sürdürüyorlar.
Şimdi de Kanada’daki bir üniversitede Soykırım seçmeli ders oluyor.
Asıl tehlike de bu... Sadece Ermeni kaynaklarla beslenecek bir ders(!)
Ne yapacaksınız?
Kanada mallarına ambargo mu koyacaksınız? Kanada’yı ihalelerin dışına mı iteceksiniz?
Arkadaşlar, Soykırım damgası anlımıza vuruluyor. Artık “uyanın” dahi diyemiyorum.
İyi uykular... İş işten geçiyor...
5 ZAYIFLA SINIF GEÇİLİR Mİ?
İnanamıyorum.
Ayrıca inanmakta istemiyorum.
Milli Eğitim Bakanlığının, sınıf geçmeyikolaylaştıran sistemi uygulamaya girdi
Hepimize hayırlı olsun(!)
Eskiden iki kırıklasınıf geçiliyor ve ertesi yıl tamamlama imtianlarıyla, açıkkapatılabiliyordu. Anlaşılan, bu yetmemiş ve şimdi beş derse çıkarılmış.
Ben anlamakta güçlük çekiyorum.
Nasıl olur da, bir öğrenci 5 dersten kırık not almasına rağmen bir üst sınıfa devam edebilir. Mantık var mı bunda? Talim ve Terbiye Kurulu veya Milli Eğitim Bakanı, bunun gerekçesini mutlaka anlatmalılar.
Bu uygulamayla liselerden eskiye oranla çok daha cahil öğrenci çıkacak demektir. Eğer bu şekildesınıflardaki kalabalık azaltılmak isteniyorsa, işin o yanını bilemem.
Herhalde bundan daha garip bir formül bulunamaz...
ATATÜRK’Ü YASAYLA KORUMA GARİPLİĞİ
Oldum olası, “Atatürk aleyhine işlenen suçlar” yasası garibime gitmiştir.
Bir ülke, liderini yasa korkusu yaratıp korur mu? Yasa yerine, onu sevdirir. Yaptıklarının ne kadar doğru şeyler olduğunu anlatır. Asıl koruma zırhı, halkın sevgisidir.
Bazıları da lideri eleştirebilir. Onu sevmeyebilir. Eleştirifikir özgürlüğü çerçevesinde hoşgörüyle karşılanır.
Şimdibiliyorum, “ eğer bir de yasa olmasa bu adamlar Atatürk’ü yerden yere vururlar. Ancak böyle koruyabiliyoruz” diyeceksiniz.
Ben, Atatürk’ün yasayladaha iyi korunduğuna inanmıyorum. Son örnek, Nuray Bezirgan olayı. Nuray marjinal bir grubun sözcüsüdür. Daha önce onu 32.GÜN programında da izledik. Aşırı görüş ve söylemleriyle dikkat çeker. Şimdi, bu yasa sayesinde Nuray fikir mi değiştirecek.
Hayır.
Atatürk’ü korkuyla değil, sevgiyle koruyabiliriz.
"BİREYSEL SİLAHLANMAYA HAYIR"
Türkiye'de "bireysel silahsızlanma" deyince ilk akla gelen organizasyon Umut Vakfı.. Nazire Dedeman Başkanlığındaki Vakıf, yıllardırateşli silahların tehlikelerine dikkat çekmek için çaba harcıyor.. Dünyada her gün 1000 (bin) kişi ateşli silahlarla ölüyor.. Bunların sadece 250'si savaş, geri kalanı cinayet ve kaza gibi sebeplere bağlı..2007 yılında sadece İstanbul'da ortalama 8 kişiden 1'i ateşli silahla vurularak ölmüş... Daha da acı olanı,ölen her 20 kişiden 1'i çocuk... Ve kullanılan silahların % 85'i ruhsatsız...
Ne yazık ki istatistiklerdegördüğümüz bu rakamların her biri birer "can"dı.. Anne babaları, kardeşleri, eş ve çocukları vardı.. Bir namludan çıkan kurşunlarla, sebepsiz yerehayata veda ettiler..Bu acı olayları önlemek için olağanüstü çözümler aramaya gerek yok..
1- Bilinçlenmeyi sağlamak
2- Gereken hukuki düzenlemeleri yapıp uygulanması için çaba sarf etmek atılacak en önemli adımlar..
İşte UmutVakfı yıllardır bunun için uğraş veriyor..Bizden tek istedikleri de birazcık destek..
BEYLİKDÜZÜ FESTİVALİ ERTELENSİN...
İstanbul Beylikdüzü'nde oturan, Y. Doç. Dr. Çanakçığoğlu önemli bir konuya dikkat çekerek benden yardım istiyor. Bilindiği gibi bu haftasonu Üniversite sınavı var. Ay sonunda, 21-22 Haziran tarihleri arasında da ilköğretimin 6-7. sınıf öğrencileri için hazırlanan SBS yani Seviye Belirleme Sınavı ve 20-21 Haziran tarihleri arasında Beylikdüzü Belediyesi de festival düzenliyor. Geç saatlere kadar sürecek konserler verilecek. Çocukları sınava girecek olan tüm aileler gürültü kirliliğinden kuşkulanıyorlar ve ''.....bütün sene sınava hazırlanan çocuklarımızın emeği uykusuzluktan ötürü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Kimi kime şikayet edeceğiz bilemiyorum.. Gürültüye yapacak olan zaten belediye....'' diyorlar.
Mustafa bey, çocuklarının geleceği adına festivalin ertelenmesini rica ediyor..
Bundan sonrası Beylikdüzü Belediye Başkanı Vehbi Orakçı'yı kalmış...
ALIŞVERİŞE "AŞK" MOLASI
"Alışveriş" deyince aklınıza ne gelir bilmem.. Kimileri tutkuyla bağlıdır, kimi için ihtiyaçları karşılamayoludur..Yelpazenin iki ucu arasında, daha az ya da daha çok önem atfedenler de olabilir... Ama kadınlar için ayrı bir anlam ifade ettiği ortada.. İşte Neslihan Özyükseler, bundan yola çıkarak bir roman yazmış.. Zaten kitabın adı bile içeriği hakkında çok açık bir ipucu.. "Alışverişe Aşk Molası"..
Çıkış noktası "alışveriş" olsa da, aslında bu kitap hayata, kadınlara, erkeklere, ilişkilere, duygulara ve tabii ki aşka dair bir roman... Her okuyan,kendi hayatından bir parça bulabilir ya da hiç bilmediği, tanımadığı hayatlara tanık olabilir.. Romanın renkli ve eğlenceli kahramanıyla, onun arkadaşları etrafında anlatılan öyküler,yüzünüzde hoş bir tebessüm bırakacak.. Alışverişi bir yana bırakıp aşkı arayan roman kahramanı mutlu sona ulaşacak mı? Onu da iyisi mi ben söylemeyeyim, kitabın sonunda siz öğrenin... (İnkilap Kitabevi 0212 496 11 11)
Paylaş