Sanki, Avrupadan müzakere tarihi alınmamış ve geçen Aralık ayının o ilk iki haftasında olduğu gibi sessiz bir beklemeye girmişiz.Yaprak kıpırdamıyor, hiçbir çalışma yok. Heeey arkadaşlar uyanın, heyecanımızı kaybettirmeyin, hazırlıklarınızı artık başlatın. Almanlar gibi başladık, İngilizler gibi bitirelim.
Bizler kadar bir işe, böylesine büyük bir heyecanla başlatamaz.
Kafamıza bir şeyi koyduk mu, kimse önümüzde durmasın. Başka hiçbir konuyla ilgilenmez, gözümüzü karartıp çalışırız.İnsanlar geç kaldığımızı, bu işin altından kalkamayacağımızı sanarlar. Türkler herkesi şaşırtır ve ne yapar eder, sonuç alır.
Sonra da, harcadığı bunca enerjiden olacak, pestil gibi düşer ve derin bir uykuya dalar. Bizlerin kendi aramızda bir benzetmemiz vardır: İşe Alman gibi başlamak (yani son derece hesaplı, dikkatli, metodik) ve bir İngiliz gibi (yani, soğukkanlılığını kaybetmeden, sabırlı ve sonucu alana kadar da uzun soluklu) bitirmek... Kendimizi de daha çok Almanlara (çok hesaplı, çok dikkatli ve çok metodik olmadan!) benzetiriz. Ancak girdiğimiz işleri İngilizler gibi bitiremediğimizi de kabul ederiz.
Şu anda aynı durum, Avrupa Birliği ile ilişkilerde gözleniyor.
Geçenlerde, Türkiye’de bir dizi temas yapan bir Avrupa Komisyonu Yetkilisi ile konuşurken izlenimlerini sormuştum. Bana “Birand, Türkiye her kesimiyle 17 Aralık gününde kalmış.” dedi.
Düşününce, muhatabımın ne denli doğru söylediğini anladım.
“Bugüne kadar hiçbir şey yapılmamış. En önde gelen isimler dahi hala 17 Aralık günkü söylemlerini tekrarlıyorlar.” Diye devam etti.
Son derece yerinde bir saptama.
Geçen Aralık ayının 17’sinde Türkiye, yakın tarihinin en önemli adımını attı ve müzakerelere başlama tarihi aldı.
Sonra ne oldu ? Lüften bana söyleyebilir misiniz, 17 Aralıktan bu yana hükümet ne gibi adımlar attı ?
Müzakereciler mi atandı ?
Hayır.
Müzakerelerin hangi mekanizmayla yapılacağı ve bu mekanizmanın yasa hazırlıklarımı yapıldı ?
Hayır.
Müzakerelerde nasıl bir strateji izleneceğine dair bir çalışma başlatıldı mı ?
Hayır.
Bizim yasamız durumuna girecek olan AB muhteviyatı (kuruluşundan bu yana AB’nin aldığı kararlar ve yaptığı anlaşmalar) tercüme mi edildi ?
Hayır.
Yukarda saydıklarım hükümetle ilgili olanları. Peki, Özel Sektör kendi içinde hazırlıklarına başladı mı ?
Üniversiteler ve Sivil Toplum Örgütlerinden ne haber? Onlar gereken temasları kurup, iç planlamalarını başlattılar mı ?
Hayır.
Peki, Allah Aşkına soruyorum: Ne bekliyoruz?
3 Ekim gününün gelmesini ve müzakere masasına oturduktan sonra mı harekete geçmeyi düşünüyoruz? Eğer böyle bir düşüncemiz varsa, o zaman Fransa başta olmak üzere, Türkiye’nin katılımını mümkün olduğunca geciktirme planları kuran ülkeler boş yere çaba harcamasınlar. Biz, onlara ihtiyaç kalmayacak şekilde, elimizden geleni yapıyoruz demektir.
KÜRT SORUNU VE KIBRIS’TA DA BEKLEMEDEYİZ...
Dikkat edecek olursanız, aynı durum Kürt- Ermeni ve Kıbrıs sorunları için de geçerli.
Garip bir bekleme içindeyiz.
Anlarım, bu bekleme sırasında önemli hazırlıklar yapılır, çeşitli kesimlerin görüşleri alınır ve büyük bir strateji inşa edilir. Hayır, doğru dürüst hiçbir hazırlık yok. Böyle bekleye bekleye, birgün yumurta kapıya dayanınca, bir kıyamettir kopacak. Atmamız gereken adımları dış baskı nedeniyle atmak zorunda kalacağız. Sonra da kamuoyunda “Avrupa bastırdı ve kabul ettirdi” söylentisi çıkacak. Kimse, bu duruma kendi kendimize düştüğümüzü söylemeyecek.
Kürt sorunu, 2003 yılına kadar atılan adımlardan sonra durdu.
Yani, 2003 yılında kaldık.
Kıbrıs sorununda, geçen yılki nisan referandumunda kaldık. Sanki herşeyi yapmışız ve bundan sonrası bizi ilgilendirmiyormuş gibi bir havadayız.
Ermeni sorunu kapımızı zorluyor, birkaç bilim adamı ve Sivil Toplum Örgütü dışında siyasilerimiz hiç ilgilenmiyorlar. Eski Milliyetçi sloganların arkasına saklanmak daha kolaylarına gidiyor.
UYANIN BEYLER, YİNE UYKUYA DALDINIZ...
Bu çağrıyı ilgili herkese yapmak isterim.
Gerçekten de uyanma zamanıdır. Hareketlenmek için geç dahi kalınmış durumda. Eğer bu şekilde devam ederse, günün birinde hem Avrupa heyecanı kaybolur, hem de önümüze inanılmaz bir fatura çıkar..
3 Ekime sadece 7 ay kaldı. Bütün hazırlıkların 7 ayda yapılması da son derece güçtür. Herşey 3 Ekim’e kadar çözümlenmeyecektir, ancak çarklar şimdiden döndürülmelidir. Topluma, yaşanılacak büyük değişimin boyutları şimdiden anlatılmaya başlanmalı, çözüm bekleyen sorunlar için de kollar sıvanmalıdır.
Türkiye, yakaladığı bir tarihi fırsatı kaçırılmamalıdır.
* * *
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)