Paylaş
Zürih’te hala Türkiye-İsviçre maçı konuşuluyor. İş adamlarından bankacılara, sokaktaki normal vatandaştan gazetecilere kadar hala Türkiye’de yedikleri dayak tartışılıyor. “Açıkça dayak yedik ve buna layık değildik. Bern’deki maçta size kabalık ettik.Ancak cevabı böylesine gaddarca olmamalıydı. Futbolcularımızın sahadan canlarını kurtarmak ister gibi kaçmalarını hiçbir zaman unutmayacağız” diyen ve yaklaşık 5 milyar dolarlık bir fonu yöneten İsviçreli bankacıgeneldeburadaki düşünceleri bu sözlerle özetledi.
Gelelim FİFA ve İsviçre futbol federasyonu çevrelerindeki görüşlere.
FİFA başkanı Blatter ile Perşembe günü uzun uzun konuştuk. Açıkça söylemek istemiyor ama maç sonrasında Türkiye’yi böylesine ağır şekilde suçlamaktan biraz pişman. FİFA’daki genel hava, gelişmelerin artık yatışması vesoğukkanlılığın yerleşmesi gerektiği şeklinde. “İlk günlerin heyecanıyla karşılıklı olarak abartılı suçlamalarda bulunduk. Artık yeter. Bundan böylesağduyu ile hareket edilmesi gerekir” diyen bir FİFA yetkilisidisiplin kurulunun işi aceleye getirmeyeceğini vegerekirsedaha da ek süre alarak gelişmeleri yatıştıracağını belirtti.
ŞİFO MEHMET PRİM KAZANDI
FİFA ve İsviçre futbol federasyonu çevrelerinde en büyük primi Şifo Mehmet kazandı. İstifasıburadailgi ile izlendi.Ancakbu kadarıyla yetinilmek istenmiyor. Hedeflerinde Fatih Terim var mı yok mu belli değil. Zira kimse bu konuda ağzını açmıyor.Belli olan Türkiye’ye bir ceza verileceği ancak bunun ilerideki turnuvalardan çıkarılmaya kadar gidecek ağırlıkta olmayacağı şeklinde.
FİFA’yı yakından izleyen bir İsviçreli gazeteci bana bu kurumun bir antrönörü, bir futbolcuyu veya bir ülkeyiçok fazla rencide edecek kararlar almadığını söyledi. Ancak şu eklemeyi yapmaktan da geri kalmadı: “İstanbul maçı FİFA’nın yıllardır üzerinde titrediği pairplay çabalarının mezarı oldu. Bundan dolayı çok kızgınlar ve bir günah keçisi arıyorlar. Bu Fatih Terim’de olabilir. Çünkü tanınmış bir isim ve verilecek ceza örnek olarak gösterilebilir. Ne olursa olsun şimdiden bu konularda spekülosyan yapmamak gerekir.İşin içine biraz da politika gireceğinden dolayı herşey değişebilir”
İşte Zürih’teki hava böyle...
EMEKLİ PAŞALAR EN DOĞRUSUNU YAPIYOR
Gazetelerdeki haberlere göre, 40 kadar emekli paşa yeni bir hareket başlatacaklarmış. Bunun ilerde siyasi bir partiye dönüşüp dönüşmeyeceğini bu aşamada bilemeyiz, ancak böyle bir girişimin başlatılması dahi son derece yerinde.
Eskiden emekli paşalarımız yine konuşurlardı, ancak bu görüşler Genelkurmay’a aitmiş, Genelkurmay adına konuşuyorlarmış gibi bir izlenim doğardı.
Hurşit Tolon’un (1 inci ordu eski Komutanı) öncülük ettiği ileri sürülen bu hareket, bence son derece yerinde. Paşalarımız apoletlerini bıraktıktan sonra, istedikleri gibi konuşmalı ve görüşlerini ortaya koymalılar. Hele bunu bir hareket, hatta bir siyasi parti içinde yapmaları kadar da doğal bir şey olamaz. Bu şekilde, Genelkurmay adına değil, kendi adlarına konuşacakları için gereksiz tartışma veya yanlış anlamalar da çıkmaz.
Laikliği ve Atatürkçülüğü ön planda tutan Sivil Toplum Örgütlerini canlandırmayı amaçladıkları anlaşılan emekli paşaların ilerde siyasi bir partiye dönüşmeleri veya bir başka siyasi partiye destek vermeleri de gayet anlaşılır bir yaklaşımdır.
SERDENGEÇTİ KALMALI…
Bugüne kadar -benim hatırlayabildiğim kadar- hiçbir Merkez Bankası Başkanı- Serdengeçti gibi destek almamıştır. Konuşmaları, vücut dili, siyasi otoriteyle ilişkileri, Merkez Bankası guvernörünün piyasalarda büyük güven yerleştirmesine yol açtı.
Şimdi görev süresinin sonuna geliyor ve hükümet bu süreyi uzatıp uzatmama konusunda kararını verecek.
Serdengeçti, Merkez Bankasının bağımsızlığını da abartmadı. Olmadık yaklaşımlarla ortaya çıkmadı. Özellikle ihracatçılar tarafından eleştirilmiş olsa dahi, faizlerin aşağı çekilmesi konusunda etki altında kalmadı.
Merkez Bankaları ve Uluslar arası bankalar arası ilişkiler de çok ilginçtir.Mafya gibi çalışırlar. Birbirlerini çok iyi tanırlar ve güvenilmeyen hemen gözden düşer. Serdengeçti ,bu alanda da çok iyi puan aldı.
Özetlemek gerekirse, işini iyi yaptı.
AKP’nin, böylesine bir dönemde sırf kendin ekibinden birilerini Merkez Bankası başına getirmek istemesi çok gereksiz bir deprem yaratır. İç ve dış piyasalar- hiç değilse bir süre- gerilir.
Fazla gecikmeden Serdengeçti’ye gereken destek verilmeli.
GALATASARAY’LILAR’IN ATA’YA İADE-İ- ZİYARETİ...
Atatürk 2 Aralık 1930’da Galatasaray Lisesini ziyaret etmişti. Hatta ogün imzaladığı resim, bugün tüm Galatasaraylı mekanlarda en baş köşede tutulur. 2 Aralık, Atatürk’ün Galatasaray Lisesine verdiği önemin en önemli simgesidir.
Galatasaray Liseliler, önümüzdeki2 Aralık Cuma günü, Anıtkabir’de Ata’larına iade-i- ziyarette bulunacaklar. Atatürk’ün okula gelişinin üzerinden 75 yıl geçti ve böylesine anlamlı bir yıldönümünde GS’lılar Ata’larını hatırlayacaklar.
GS Lisesi müdürüGün Kut’un eski-yeni tüm liselilere mesajı var:
“Anıtkabirde saat 11.00’de buluşacağız. Bizler liselilerle otobüslere dolup Ankaraya geleceğiz. Sizler de neredeyseniz, neyle gelirseniz gelin. 2 Aralıkta Anıtkabiri GS’lılar kucaklasın.”
Hadi beyler kollarınızı sıvayın… Cuma sabahı buluşalım.
YEŞİLKÖY’DE TAV, UYGULAMAYI BOZDU
Eskiden son derece muntazamdı. Uçaktan inince, valizinizi rahat taşımak için, 1,5 milyon TL’ye araba kiralıyordunuz.Paralı olduğundan dolayı da, dışarda bırakılan boş arabalar taşaron firma tarafından toplanıp hemen içeri alınıyordu. Sonuç olarak hangi saatte olursa olsun araba bulunabiliyordu.
TAV bu uygulamayı değiştirmiş. Taşaron firmayı bırakmış ve arabaları bedava kullanıma açmış.
Şimdi, çok eskilere dönüldü.
Araba bedava olunca,kimse dışarıdaki boşları toplamıyor. Sonuçta havaalanı taşıyıcılara kalıyor. Ciddiyetten uzak, bağırış çağırış içinde bir ortam doğuyor.
TAV güzelim bir havaalanınailk darbeyi vurmuş oldu. Fazla ihale almak, galiba şirketin sağlığına iyi gelmedi.
OJELİ AŞK...
Serkan Oral’ın üçüncü kitabı “Ojeli Aşk” Arkadaş Yayınları’ndan çıktı.
Ojeli Aşk….
“Kitabın ismi kadınlara mı erkeklere mi sesleniyor acaba?” diye düşünüyor insan…
Cevabı ise; yine kitabın satır aralarında saklı….
“Bu kitap kadın dilini anlamada minik bir kılavuz…ama aynı zamanda kadınlar için de iyi bir hediye…Bu kitabı okuyorsanız ve erkekseniz de, şanslı azınlıktansınız…”
Okuyucularına böyle seslenmiş Oral…
Bir okuyucumdan gelen maili sizlere iletiyorum:
”Ben geçen sene İnönü Üniversitesinden Sosyal Bilgiler bölümünden mezun
oldum. Bu sene ücretli öğretmenlik yapmaktayım. Öğretmenliğini yaptığım okulun içler acısı bir durumu var. Camlarımızın çoğu kırık. Kışgeldi çocuklar üşüyor ama yapabilecegim bir sey de yok. İlgililer çocuklardan para toplayın diyor ama sınav kağıdını bile toplayamazken o parayı ben nasıl toplayabilirim ki. Yine de yılmayıp bir şeyler yapmaktayım. Mesela köyde
ilk defa tepegöz aleti ile ders işliyoruz. Asetatları kendi cebimden alıyorum. Öğrencileri başarılı tutmak için ekstra ders veriyorum. Ancakbelli bir noktadan sonra da zorlanıyorum. Çünkü 96 öğrencim var ve bunlara düşen kitap sayısı ne kadar az biliyor musunuz: 0 (sıfır) Olmayan camları, poşetlerle giderdim, bir nevi camları telafi ettik. ama
telafi edemediğim ve de edemediğimiz bir şey var: KİTAPLARIN YERİNİ BAŞKA BİR ŞEY ALMIYOR. EDİP KAYA--- UGURLU KÖYÜ İLK ÖĞRETİM OKULU
BİSMİL/DİYARBAKIR”
KIBRIS’TA AŞK VE ÖLÜM
“Turkish Daily News”teki 10 Kasım tarihli yazımı okuyan Harry Blackley bana bir e-posta göndermiş. Harry Blackley “Kıbrıs’ta Aşk ve Ölüm” (Love and Death in Cyprus) adlı kitabın yazarı (http://www.lovedeathcyprus.com).1950 yıllarda Kıbrıs, Yunanistan, İngiltereve Türkiye’ninpolitik karakterini gözler önüne seren romanının kahramanı Kıbrıslı bir Türk; Leyla Özkara. Kitapta “unutulmuş bir halk” olarak tanımlanan Kıbrıslı Türkler’in özelinde bir dönem yansıtılıyor. Ve zorlukların içinden gelmiş Türklerin ne kadar kibar, merhametli ve akıllı olduklarını anlatıyor.
Yazarın bana gönderdiği e-postada üzerinde durduğu konu ise, ulus imajının doğru yansıtılmasının önemi. “Bir şeylerin değişmesini istiyorsanız siz de değişmelisiniz”, “Türkiye sinemada ve edebiyatta Türk kahramanların kullanılmasını desteklemeli” diyor. Kitabının promosyonunun Türkiye’de ve K.K.T.C yapılmamasına ise şaşırıyor. “Okuyucularım “Kıbrıs’ta Aşk ve Ölüm”den çok iyi bir sinema uyarlaması olabileceğini söylüyorlar. Dünyada gösterime girecek, Türk kahramanı olan bir film düşünün” diyen yazara tüm kalbimle katılıyorum.
Paylaş