Erdoğan, TSK ile sorun istemiyor

Başbakan hemen her gün bir başka kanala çıkıp konuşuyor. Bu söyleşilerin belirli bölümlerini bir araya getirince, Erdoğan’ ın Türk Silahlı Kuvvetleri’yle artık hesaplaşmak istemediği, hatta uyum içinde yoluna devam etmek istediği ortaya çıkıyor. Bakın, bu söyleşilerde üç ipucu verdi ki, her biri diğerinden daha önemliydi...

Haberin Devamı

Başbakan’ın söyleşi maratonu devam ediyor. Her defasında aşağı yukarı aynı sorular soruluyorsa da, zaman zaman farklı yanıtlar alınıyor. Bu yanıtlar arasında benim en çok dikkatimi çeken, Erdoğan’ın askerlerle ilgili söyledikleriydi. Tümünü bir araya getirdiğimde, son derece ilginç bir tablo ortaya çıkıyor.
 
Hatırlayacaksınız,  Ak Parti özellikle 2007 seçimini ve referandumu, halka TSK’ nın  mağduru olduğunu anlatarak önemli bir oy kazandı. Hele ardından gelen Ergenekon ve  Balyoz davalarında, bunlar her ne kadar yargının işi olsa da, fatura iktidara kesilmişti. TSK-Erdoğan ilişkileri en gergin noktalarına vardı.

Şimdi bakıyoruz, bu ilişkilerde önemli bir yumuşama var.

Benim en çok dikkatimi çeken üç gelişme şunlar:
- CHP’ nin aksine, Genelkurmay Başkanlığı’nın, Başbakanlık’tan alıp, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını, bu aşamada istemiyor. Zamanının gelmediğini söylüyor. Bu konunun TSK açısından ne kadar duyarlı olduğunu bildiğini açıkça gösteriyor.
- 27 Nisan’ da Genelkurmay Başkanı  Büyükanıt’ ın bizzat yazdığını söylediği ve medyanın  muhtıra diye adlandırdığı açıklamanın  muhtıra olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.
-  Nihayet, CNN TÜRK söyleşisinde, Genelkurmay Başkanı Org. Koşaner’e övgüler sıraladı ve ilişkilerin artık uyum içinde olduğunu söyledi.
Bu söylemi ben çok önemsiyorum.
Başbakan, seçimi kazanacağından çok emin, ancak yine de asker ile sürtüşmek istemiyor. Özellikle önümüzdeki dönemde, bu yaklaşımın çok daha net işaretlerini göreceğimizi bilelim...

Haberin Devamı

OUR BOYS DID IT...

12 Eylül  darbe liderlerinden  Tahsin Şahinkaya’ ya savcıların bir sorusu beni çok şaşırttı.
 
“...Darbe öncesinde Washington’a gittiniz. Bu ziyaret, ABD’ den icazet almak için miydi?” diyen savcıya Şahinkaya, “ İlgisi yok.  Bambaşka bir nedenle gittim ve döndüm” yanıtı vermiş.
 
Bu Washington ziyareti hep spekülasyon konusu olmuştur.

Oysa, hem bu soru yanlış, hem de verilen yanıt.

Her şeyden önce, o dönemlerde komutanlar, son gün Washington’a gidip izin almazlardı. Pentagon’un kapısını çalıp, icazet istemezlerdi. Bu işler çok daha önceden, NATO koridorlarından başlayın da, çeşitli toplantılardaki sohbetler sırasında tartışılırdı.
 Çok iyi hatırlarım, o dönemde Türk komutanlara ve Evren’e, NATO toplantılarında, Amerikan, İngiliz veya Alman savunma bakanları, genelkurmay başkanları, “Ne oluyor Türkiye’ de, bu kargaşa ne zaman bitecek? ”  diye sorarlardı. Evren de, bu şikayetleri bize anlatırdı.
Demek istediğim şu;
Bu işler mahalle dostluklarıyla olmaz. Çok daha ince mesajlarla halledilirdi.
Hatırlayın, Başkan Carter’ a, 12 Eylül  darbesinin haberini veren  Paul Henze  bana, Başkan’ın kulağına “ Our boys did it...” ( Bizim çocuklar yaptı) dediğini açıkça söylemişti.
Artık  Şahinkaya’ nın  Pentagon’a gidip yeniden icazet almasına “ Yarın yönetime el koyuyoruz” demesine gerek var mı ?

Haberin Devamı

AB BAKANLIĞI, ÖNEMLİ BİR SİNYALDİR...

Çok kimse şaşırdı.
Avrupa Birliği  konusu artık gündemimizden düşmüştü.
Ne Ankara , ne de Brüksel’ de bir ilgi kalmıştı. Üstelik, bu durum herkesin de işine geliyordu. Seçim kampanyasında, kimseler Avrupa konusunu tartışmamıştı.
Ak Parti’ nin Avrupa dosyasını kapattığı izlenimi çok yaygındı.
Türkiye- AB ilişkileri ölmüştü de, cenazeyi musalla taşından kaldıracak kimse yoktu.
Başbakan herkesi hayret ettirdi.
Avrupa Birliği ile ilişkileri,  Egemen Bağış ‘ın seviyesini nasıl arttırdıysa,  genel müdürlüğe bırakmayacağını, aksine bakanlık düzeyine çıkaracağını açıkladı.
Eğer  Erdoğan,  AB’ den gerçekten vazgeçmiş olsaydı, herhalde bakanlıkların azaldığı bir aşamada, yeni bir bakanlık kurmazdı.
Peki bu ne anlama geliyor?
En olası senaryo, Türkiye’ nin  2013’e kadar Avrupa Birliği’ne uyumun tüm reformlarını tamamladıktan sonra, Avrupa Birliği’ne dönüp “...Hadi bakalım, biz hazırız. İstiyorsanız bizi alın. İstemiyorsanız, söyleyin. Biz de kendi yolumuza gidelim...” diyecek.
Bu gelişmeyi çok ciddiye almamız gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları