Paylaş
Başbakan bu akşam dönüyor.
Kore Zirvesi, aslında nükleer sorunların konuşulduğu bir platform idi; oysa asıl işlevi ikili görüşmelerdi. Düşünün yüzlerce lider, birbirleriyle kolayca konuşabiliyorlar ve zamandan kazanabiliyorlar. Koridorda dönüyorsunuz, 2-3 gün harcayıp temas edebileceğiniz lideri görebiliyorsunuz.
Bence Kore kadar, Türk heyetinin İran ziyareti de önemliydi.
İki gün süreyle, bu ülkeyi yöneten merkezlerle temaslar yapıldı.
İran şu sıralarda, bölgenin hem en büyük sorunu hem de yıldızı hızla yükselen ülkesi. Gözü hiçbir şey görmüyor. Ne pahasına olursa olsun, Amerika’ya kafa tutmakta kararlı. Bu kararlılığı belki hepimizin büyük zarara uğramasına neden olacak, ancak bu Tahran' ın umrunda değil.
Erdoğan için iki önemli sorun var.
Biri Suriye, diğeri ise nükleer silahlanma.
Ancak ne yaparsa yapsın, Erdoğan'ın her iki konuda da İranlıları ikna edebilmesine imkan yok.
Herşeyin başında, Suriye’de Esad duruma hakim. Muhalif gruplar bir türlü birleşemiyorlar. Amerika’daki başkanlık seçimleri öncesinde Washington' un da parmağını oynatmaya niyeti yok. Yani acele edilecek bir durum söz konusu değil.
Orta ve uzun vadede de, Esad' ın düşmesi demek, İran' ın bölgedeki etkisinin büyük ölçüde darbe yemesi anlamına geliyor. Lübnan üzerindeki etkinliği azalacak, Suriye-Irak ittifakları sayesinde kurmaya çalıştığı “Şii koridoru” ndan Akdeniz' e inebilmesi imkansızlaşacak.
Türk Başbakan’ ı ne kadar "Yapmayın, kaybedenden yana tutum almayın" dese dahi, İranlıların bir kulağından girecek, diğerinden çıkacak. İran Suriye sayesinde Washington' un nasırına daha da fazla basabildiğini ve pazarlık gücünü arttırdığının da farkında.
Hele Rusya' yı da yanına aldıktan sonra, kendini daha güçlenmiş hissediyor. Ruslar da memnun. İran sertleştikçe, petrol fiyatlarının yukarı çıkması Moskova' ya fazlasıyla para kazandırıyor. Tabii, Rusların çıkarı İran'ınınki kadar büyük değil. Bir gün gelir, Amerikalılardan başka bir alanda ödün alır ve Esad 'ı bırakıverir.
Bütün bu karmaşa içinde, Erdoğan' ın tüm ikna etme gücünü kullansa dahi, bir sonuç alabileceğini sanmıyorum. Herhalde "Günah benden gitsin" turu yapmakla yetinecek.
Nükleer silahlanma konusu daha da karmaşık.
O konuda bilinenlerin tekrar edilmesinin ötesine gidilebilineceğine inanmıyorum.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ, ÖZGÜR GÜNDEM’İ KAPATMAMAKTIR...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir defa daha “suç üstünde” yakalandı.
Mikrofunu eline alan "Bu ülkede basın özgürlüğü yoktur, diyen yalancıdır" diye bas bas bağırmasını biliyor. Bırakın dünyadan gelen eleştirileri, içeride bizlerin haykırışlarına dahi kulak tıkamasını ve aynı lafları tekrarlamayı da çok iyi biliyorlar.
Şimdiye kadar defalarca yakalandılar, ancak bu defa söyleyecek sözleri yok.
Özgür Gündem Gazetesi’nin kapatılmasından söz ediyorum.
Bu gazete, Kürt sorunu konusunda resmi görüşün tam anlamıyla karşısında bir politika izliyor. PKK ve BDP' nin görüşlerini paylaşıyor. Yasaya göre, bu tutum terör örgütü propagandası anlamına geliyor. Oysa gazetenin terörle hiçbir ilgisi yok. Olmasa dahi, kapatılıyor.
İşte zurnanın zırt dediği nokta budur.
Basın özgürlüğü ile terörle mücadelenin çatıştığı nokta.
Bir ülkede basın özgürlüğü varsa, Özgür Gündem kapatılmaz.
Özgür Gündemler kapatılıyorsa, o zaman hiç kimsenin "Türkiye'de basın özgürlüğü vardır" deme hakkı yoktur.
İçindekileri beğenmeyebilirsiniz. O zaman satın alıp okumazsınız. Ancak kapatamazsınız.
Hem Kürt sorununu Kandil veya İmralı ile değil, Meclis'te, Kürt halkını temsil edenlerle siyasi platformda çözeceğiz diyeceğiz, hem de BDP'ye bağlı çalışan KCKlıları tutuklayıp gazetelerini kapatacağız.
Bu ne biçim bir stratejii, anlayabilmiş değilim. Olsa olsa, çözümsüzlük peşinde koşma işaretidir.
Basın özgürlüğü konusunda artık takke düştü ve kelimiz öylesine göründü ki, sonunda Adalet Bakanı dayanamamış olacak ki, yeni hazırlanan yasa taslağında, gazete kapatmanın kalkacağı müjdesini verdi.
Hiç merak etmeyin, bizdeki devletçi kafalar bir fırsatını bulup, kapatma yerine öylesine ağır başka cezalar koyarlar ki, aynı kapıya gelir...
Bari o arada yetkililerimizden bir ricada bulunalım, hepimizin zekasına hakaret edercesine
"Türkiye'de basın özgürlüğü vardır" demesinler. Onun yerine "Bazı alanlarda özgürlük var, bazı alanlar yok. Olmayan alanları da siz bulun!" gibi daha doğru bir cünle kursunlar.
Paylaş