PaylaÅŸ
Siz bu satırları okuduğunuz sırada ben New York'ta olacağım. Hareketimden önce de, bu akşam 00.30'da Kanal D'de izleyeceğiniz 32.Gün programını çektim ve öğretmenler açısından son derece acı bazı gerçekleri öğrendim.
          Â
Atanmayan veya Atanamayan öğretmenlerden söz ediyorum.
          Â
Milli Eğitim Bakanlığı bir ilk yaptı. Haklarını arayan öğretmenlerin temsilcileriyle, Bakanlığın üst düzey yetkililerinin bir programda buluşmalarını ve açık açık sorularını yanıtlamalarını kabul etti. Kolay bir iş değil. Hele bürokratlar bu tip karşılaşmayı hiç sevmezler. Salih Çelik (Müsteşar yardımcısı), Ömer Balıbey (Öğretmen Yetiştirme Müdürü) ve Hamza Aydoğdu (İnsan Kaynakları Gen.Md vekili), hiddetli -hatta ağzından alev fışkıran- gençlerin karşısına oturdular ve acı gerçekleri anlattılar.
          Â
En sonda söyleyeceğimi şimdi söyleyeyim:
          Â
Şu anda iş bekleyen 400 bine yakın öğretmen, bugüne kadar ki Milli Eğitim Bakanlarının yanlış politikalarının kurbanıdırlar. Haklarını aramaları normaldir, ancak gerçekler karşısında başlarının çaresine de bakmaya başlamalılardır. Zira bu yolun çıkışı maalesef yok.
          Â
Gençleri dinledikçe içim sızladı. Bir rüya adına yola çıkmışlar ve Devlet tarafından resmen aldatılmışlar. Geçmişteki hatalı politikalarla herşey karman çorban olmuş.
          Â
Bu akşamki programda öğrenecekleri gerçekler de şunlar:
- Milli Eğitim Bakanlığı her öğretmene iş garantisi veremez. Evet, eskiden yanlış politikalar izlenmiş ve böylesine bir balon yaratılmış. Bu gidişe artık bir son verildi. Yeni bir plan hazırlandı. Devlette iş bulamayanlar, şanslarını başka alanlarda denemelilerdir.
          Â- Bakanlığın belirli bir öğretmen ihtiyacı vardır. Bunun dışına çıkılamaz.
          Â- Åžubat ayında 30 bin kiÅŸinin iÅŸe alınması söz konusu deÄŸildir.
Gel de genç öğretmenlere hak verme.
Devlet yıllar boyunca öğretmenliği teşvik etmiş. İhtiyacından fazlasının mezuniyetine göz yummuş, şimdi "Kusura bakmayın hata edilmiş, yeniden düzenleme yapıyoruz" diyor. Gerçekten de ilk defa uzun vadeli stratejik planlama yapıyorlar. Ancak olan bugünkü mağdurlara olacak...Başka çare de görülmüyor.
KOMUTANIN DÃœNYASI...
   Â
Emekli Orgeneral Ergin Saygun'un kitabını okumadınızsa, mutlaka bulun. Sizi bambaşka bir dünya ile tanıştıracak. Komutanların dünyasından Türkiye'nin nasıl göründüğünü anlatacak.
   Â
Kitabın adı: Türk Ordusunda Balyoz ( Kaynak Yayınları)
   Â
Bu kitabı bu kadar tavsiye etmemin başlıca nedeni, Ergin Saygun'u yıllar içinde tanımış olmamdır. Geniş fikirli, liberal görüşlü, demokrat, dünya'ya açık, sizinle aynı fikirde olmasa dahi tartışabileceğiniz, yalan söylemeyen, sözüne güvenilebilecek bir Asker'dir. Asker olarak yetişmiş, ancak farklı bir Asker'dir.
   Â
Kitapta, sadece Balyoz davası yok. Asıl ilginci, Komutanın gözündenÂTürkiye' nin dış iliÅŸkilerinin nasıl görüldüğünü de anlıyabiliyorsunuz. Hayatının önemli bir bölümünü dış görevlerde ( Özellikle NATO'daki Askeri Daimi Temsilcisi olarak) veya içerde müttefiklerle iliÅŸkilerle geçirdiÄŸinden dolayı , Batı dünyasının Türkiye'ye bakışını -yine askeri gözlükle- anlatıyor: "...Ä°srail'i üzmeyecek, Yunanistan'ı, Ermeni'yi, Rum'u ezmeyecek bir Türkiye isterler. Güçlü bir Türkiye istemezler..."
   Â
Saygun, Washington veya NATO'dan gelen bir soru veya uyarı izlenimi veren en basit konuşmaların dahi, bizde nasıl ciddiye alındığını, önemsendiğini anlatıyor. Avrupa Birliğine bakış da olumsuz. AB'nin bize yaramayacağına inanılıyor. Aynı komplo içinde görülüyor.
   Â
Saygun'un kitabında en doğru saptamalardan biri, bizlerle ilgili. Özetle " Ey siviller, bizi hep eleştiriyorsunuz, ancak bizlere (TSK'ya) bu görevlerini tümünü sizler verdiniz...Bizi her işin içine sizler soktunuz (verdiği bir görev listesi var ki, inanılır gibi değil)...Sonra da kalkıp, ülkeyi yönetiyoruz diye şikayet ediyorsunuz...Siz istediniz, siz görevlendirdiniz..."diyor.
   Â
Çok kolay okunan, TSK'nın bakışını hamasete takılmadan anlatan bir kitap.
   Â
Tabii, içinde Balyoz da var.
   Â
Sonunda şu mesajı alıyorsunuz :" ...Bizi siz böyle yetiştirdiniz, bize görevler yüklediniz, ne yaptıksa alkışladınız, şimdi de düzmece davalarla mahkum etmeye çalışıyorsunuz...Ben, 43 yıl devlete hizmet ettim, şimdi uydurma bir dava sonucu 18 yıl hapis yatmam isteniyor..."
   Â
Doğrusu söyliyeyim, Balyoz davası konusundaki kuşkularım da, bu kitabı okuyunca biraz daha arttı.
PaylaÅŸ