Paylaş
Geçenlerde, kamuoyunun gözünde, Ak Parti’nin (AKP) giderek Devlet’i temsil eder olduğunu yazmıştım. Eskiden, konuşmalarda “Devlet” dendiğinde herkesin aklına Asker gelirdi. T.C. Devleti'ni, kamunun gözünde Asker temsil ederdi. Siyasi iktidarlar gelir geçer, Asker ise kalıcıydı. Devletin varlığı Asker’e emanet edilmişti. Cumhuriyet kuşaklarına böyle öğretilmişti.
Bu durum giderek değişti.
Askerin siyaset üstündeki etkinliği azaldıkça, Ak Parti bu boşluğu doldurdu.
Artık, hem iktidar ellerinde, hem de Devlet’i temsil ediyorlar. Aslına bakacak olursanız, eski uygulama veya anlayış yanlıştı. Şimdi, dengeler daha çok yerine oturdu.
Bu değişimin, şu sıralardayeni bir yansımasını yaşıyoruz.
Özerk Kürdistan tartışmalarına dikkat edecek olursanız, Ak Parti yaklaşımının nasıl farklılaştığını hemen görürsünüz.
AKP, Kürt sorununu çözebilecek tek parti olarak öne çıkmıştı.
Gerçekten de, çok cesur adımlar attılar, Kürt konusundaki T.C. Devleti'nin söylemlerini değiştirdiler.
Geçmiş iktidarlara göre, çok daha anlayışlı davrandılar.
İyi polis, kötü polis ayrımında, AKP iyi polis rolündeydi. Asker sert çıkar ve Kürtlerin isteklerine tepki gösterirdi.
Şimdi, sanki roller değişmiş gibi.
Özellikle, Özerk Kürdistan tartışmalarıyla birlikte, Ak Parti’nin duymaya alıştığımız sözleri başkalaştı. Kürtlerin bu çıkışına en sert tepki, bu defa iktidar partisinden geldi.
TBMM Başkanı Şahin, geneldeki yumuşak yaklaşımını bıraktı ve 32.Gün için yaptığımız söyleşide olsun, diğer sorulara verdiği yanıtlarda olsun, çok ağır konuştu. “Dost acı söyler” diye başladı ve BDP’nin kapatılma olasılığına dahi değindi. “Ya bu isteklerinizden vazgeçin veya sonuçlarına katlanın” dedi.
Uyarının da ötesine geçti.
AKP’nin Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’e ne demeli?
Bu konudaki tartışmaları dahi “Demokrasiye suikast” olarak niteledi. Oysa aynı Çelik, partinin en demokrat, en liberal isimlerinden biri olarak bilinirdi.
Henüz Başbakan da konuşmadı.
İşte bu genel tutum, iktidarın giderek eski T.C. Devleti'nin kimliğine girdiğini, giderek sertleştiğini gösteriyor.
AKP, BU İŞE KIZIYOR, SEÇİMLERE KADAR SIKIŞMAK İSTEMİYOR...
En çok merak konusu, Başbakan’ın suskunluğu ve onun yerine partinin diğer ağır toplarının konuşması. Oysa Başbakan, sevmediği bir konuda tepki göstermekten hiç çekinmeyen bir liderdir. Gerektiğinde, gereğinden de sert tepki verir, eleştirilere de hiç aldırmaz.
Bu defa suskunluğunu koruyor.
Neden acaba?
Açıklamaları ve Ak Parti’nin tepeye yakın kişileriyle yaptığımız özel konuşmaları alt alta koyduğumuz zaman bir ipucu çıkarabiliyoruz.
Başbakan’ın bu suskunluğunun çok uzun süreceğini sanmıyorum.
Şimdiki durumda, tartışmaların nereye gideceğini bekliyor. Toplumun ve muhalefetin nabzını tutuyor. Gelişmelerin şekillenmesi, herkesin eteğindeki taşları dökmesini gözlüyor.
Sonra harekete geçecek.
Aslında, Başbakan’ın sinirlendiği belli oluyor.
Seçimler öncesinde böyle bir konunun ortaya atılması, ister istemez iktidar partisini zorluyor. Tam MHP’yi eritmeye başladığı bir sırada, bu partinin dirilmesine yol açabilecek böyle bir açıklama, AKP’nin canını sıkıyor. Tercihi, bu konunun seçimlerden sonra gündeme gelmesi olurdu, ancak Öcalan beklemedi.
Erdoğan ne yapsa, riski var.
Suskun kalamaz.
Susarsa, muhalefete prim verecek.
Sertleşirse, Kürt oylarını kaybedecek. Üstelik, bu defa sertlikle, askeri güçle durdurulamayacak bir gelişme yaşanıyor.
Türkiye’nin kaderini etkileyecek bir sürece girildi.
Siyasetçilerin atacaklarıadımlar, bu ülkenin büyümesine veya bölünmesine yol açacak.
YASSIADA’YI KURTARALIM...
İstanbul’un yanı başında, Marmara Denizi’nin incilerinden biri olan Yassıada için devlettenne beklersiniz?
“Aman Ada’yı turizm’e açalım, değerlendirelim. Bir butik otel, parklar, bahçeler yapalım, bir-iki lokanta koyalım, bir de plaj. Bir küçük müze. Yassıada mahkemeleri ile ilgili, ama esasında Singapur’un yanındaki eskiden üzerinde hiç birşey olmayan, bugün ise başlı başına bir tatil yeri olan Sentosa adasına dönüştürelim” demez misiniz?
Hayır, biz ıslahhane ve sürgün yeri olarak kullanmayı düşündük. Terk edilmiş, utanç duvarı olarak 49 yıl öylesine karşımızda durmasına sesçıkarmadık.
Artık yeter...
Sanki 1950’lerden beri, bu canım adayı bir askeri kışla olarak kullandığımız yetmiyormuş gibi, şimdi bir mezbele halinde tutuyoruz.
Gelin, Yassıada’yı artık kurtaralım ve orayı bir turistik cennete dönüştürelim.
LH GİDEREK DÜZELİYOR...
Lufthansa’ya bir süredir binmiyor, THY’nı tercih ediyordum. Almanların servisi bozulmuş, muameleleri kötülemişti. GeçenlerdeFrankfurt üzerindenüzerindenNew York’a Lufthansa ilegittim ve şaşırdım. Zira çok değişmiş, eski hoyratlıkları yok olmuş. Yeşilköy’den kalkış güç oldu. Hava trafiği sıkışıklığı nedeniyle 1 saat beklemek zorunda kaldık.
Bir an bile “niye, ne oluyor?” diye sormadım zira pilot durumu anlattı, “Korkmayın bağlantı uçuşlarınızı kaçırmamanız için elimden geleni yapacağım” dedi.Derken F. Hofmeister adında bir kabin görevlisi yol boyunca gitti, geldi, ikram etti, şakalar yaptı. İsmini nereden mi biliyorum?Yakasında yazıyordu ve inanır mısınız business class da bulunan yolcuların hemen hemen hepsine ismiyle hitap etti. İşte profesyonellik budur.
SİGARA YASAĞI İSTANBUL'DA TUTMADI...
Kim ne derse desin, sigara yasağı, özellikle İstanbul lokantalarında yavaş yavaş eriyor. Hem de sosyetenin gittiği yerlerde artık püfür püfür sigara içiliyor. Üstelik, abuk sabuk gerekçelerle. Kimi tavana pencere yapmış, “üstü açık yerde sigara içiliyor” diyor, kimi birkaç pencere açmış işini idare ediyor.
Hemen hemen bütün restoranlarda durum böyle.
Hele bir de içkili yerlere girin, durum eskisine dönmek üzere.
Bunun denetimini kim yapıyor?
Topbaş’ın ekipleri mi, yoksa polis mi?
Kime şikayet etmek gerekiyor, o da belli değil.
İşin daha da kötüsü, lüks veya sosyetik restoranlardaki sigara içenlerin önemli bir bölümü de, çok yakından tanıdığımız kişiler. Şikayet edemiyorsunuz. Restoran sahiplerinin dikkatini çekiyorsunuz, çaresiz “Baksanıza, nasıl bunlara itiraz edebilirim ki...” yanıtı alıyorsunuz.
Özetlemek gerekirse, şikayetçiyiz.
Büyükşehir Belediye Başkanı mı yoksaSağlık Bakanı mı, kim bu konuyla ilgileniyorsa, bilsinler ki Başbakan’ın son derece önem verdiği sigara yasağı delinmiş durumda. Eğer bu durumu duyarsa çok kızar (!)
Sonrasının ne olacağını kimse bilemez...
KIZMAYIN, PAYLAMAYIN PROJELERİNİZİİYİ ANLATIN...
Ak Parti iktidarının garip bir alışkanlığı var. Uygulamaya soktukları projeler eleştirildi mi, fena halde kızıyorlar. Eleştirenleri paylıyor, hemenAKP düşmanlığıyla suçluyorlar.
Bununiki örneğini kısa bir süre önce yaşadık. Biri yeni silah yasası, diğeri deHES (Hidro Elektrik Santrali) Projeleri
Baktım, HES konusundaÇevre Bakanı fırtınalar kopardı. Demediğini bırakmadı. Aynı şekilde Hüseyin Çelik’te, silah yasası nedeniyle ileri sürülen eleştirileri çok sert şekilde yanıtladı.
Başbakan da fırsat buldukça, aynı konudaki eleştirilere sert tepki gösteriyor.
Neden?
İktidar neden bu kadar tepkili anlayabilmiş değilim.
Bunun yerine, silah yasası veyaHES’lere neden ihtiyaç olduğunu doğru dürüst anlatsalar daha doğru olmaz mı? Sadece birkaç TV programına çıkarak değil, üniversitelerde konferanslarla, medya mensuplarına brifinglerle, broşürler hazırlayarak kamuoyunu bilgilendirseler ya... İstediklerinde müthiş bir bilgilendirme kampanyası düzenlemeyi biliyorlar. Son referandum bunun en son örneğidir.
İletişimde geri kalıyorlar, iyi anlatamıyorlar.
Eleştiri gelince,sert yanıt, hemen tepki...
Eski alışkanlıklardan hala kurtulamıyoruz.
Hala, “Devlet” ne yaparsa doğrudur. Ne derse kabul edilmelidir. Hala, her şeyin iyisini iktidarlar bilir, halk da ona sunulan her şeyi kabullenmelidir, anlayışı...
Oysa, bu yaklaşımın bittiğini sanıyorduk, ne oldu...
Paylaş