Bu yazı yazılırken, Kıbrıs görüşmeleri henüz başlamamıştı. Ne olacağı belli değildi. Burada sorulan en önemli soru, Rauf Denktaş’ın nasıl bir müzakerecilik rolü oynayacağı ile ilgili. Bazıları KKTC Cumhurbaşkanı’nın istifa ederek süreci engelleyip engelleyemeyeceğini de sorguluyor.
Bu yazıyı yazarken henüz Kıbrıs ile ilgili son pazarlık toplantıları başlamamıştı. İlk gün nelerle karşı karşıya kalındığı veya kalınacağı da tam belli değildi. Şu sıralarda özellikle BM çerçevelerinde en çok sorulan soruların başında, Denktaş’ın müzakereciliği nasıl yürüteceği ve Papadopulos’un nasıl bir tutum takınacağı geliyor. KKTC Cumhurbaşkanı’nın masaya kerhen oturduğunu herkes kabul ediyor. Annan planının tümüne karşı çıkması, geçen mayıs ayında Viyana görüşmeleri sırasında planın bu haliyle kabul edilmesinin imkansız olduğunu bildirmesi, şimdi ise hiçbir şey değişmeden bu defa müzakerelere dönebilmesi kuşkuyla karşılanıyor. Denktaş’ı tanıyan BM çevreleri, KKTC Cumhurbaşkanı’nın istifasını beklerken tekrar Kıbrıs Türk heyetinin başında görünce kaygılandıklarını saklayamıyorlar. “Müzakerecilikten istifa edip, benimsemediği planın masaya konmasını reddetmesi, daha tutarlı bir yaklaşım olurdu ve anlayışla karşılanırdı. Böyle bir tutum takınmaması hepimizi kuşkulandırıyor. Belirli bir süre sonra istifa edip, çözümün 1 Mayıs tarihinden önce gercekleşmesini engelleyebileceğini düşünenlerimiz var. Bundan dolayı, Cumhurbaşkanı’nın ne tutum takınacağı hepimiz için hala bir soru işaretidir” diyen bir BM diplomatı, böyle bir durumun asıl Türkiye ve KKTC’ye zarar vereceğine dikkat çekti.
DENKTAŞ, TAKTİK OLARAK SERT DAVRANIYOR
Rauf Denktaş’ın yaklaşımı yabancı diplomatlar tarafından kuşkuyla karşılanmasına rağmen, KKTC Cumhurbaşkanı’nı yakından tanıyan Türk çevreler ise, aksine “bu tutumun tamamen taktik olduğunu” ileri sürüyorlar. Denktaş’ın son derece gerçekçi bir politikacı olduğuna dikkat çeken bu çevreler “Cumhurbaşkanı hiçbir zaman Türkiye’nin çıkarlarına ters bir tutum almaz. Geçmişte de bunu defalarca göstermişti. Direnen taraf görünerek, Annan planında en fazla ödünü elde etmeyi amaçlıyor” diyorlar. Müzakere heyetinde Başbakan M.ALİ TALAT’ın da bulunması, Rauf Denktaş’ın tek başına her istediğini yapamayacağının bir işareti sayılıyor. Türk hükümeti yetkilileri Denktaş’ın Ankara’da saptanan çerçeve içinde müzakereleri yürütmesini beklediklerini, zorlamaya girdiği taktirde müzakereciliği bırakması gerekeceğini saklamıyorlar. BM yetkilileri de bu mesajı iyi algılamış olacaklar ki, “Denktaş bizim değil, Türkiye’nin sorunudur” deyip bu tartışmayı noktalıyorlar. KKTC Cumhurbaşkanı’nın istediği takdirde teknik müzakereler öncesinde, sırasında veya en sonunda istifa edebileceği en çok üzerinde durulan savlardan biri. Bunca zaman karşı çıktıktan sonra Denktaş’ın Annan planında temele inen bir değişiklik elde etmeden bir çözümü imzalamasını güç görenlerin sayısı epey yüksek. Ancak, Denktaş’ın ne yapacağı hiç bir zaman tam kestirilemez. KKTC Cumhurbaşkanı sürprizlerle dolu bir insandır.
ASIL SORUN PAPADOPULOS...
Bizler öylesine Denktaş’ın tutumuna kilitlendik ki, Rum lideri Papadopulos’un olaya olası yaklaşımını bir türlü tartışmıyoruz. Oysa asıl sorun, Rum Yönetiminden de kaynaklabilecek. Annan Planı’nın en çok Rumları rahatsız ettiği uzun süredir biliniyor. Kıbrıs adına tek başlarına karar verebilecekleri bu aşamaya gelmişken ve KKTC’yi fazla ödün vermeden köşeye sıkıştırabileceklerini hesaplarken Rumlar birden bire en istemedikleri bir konuma düştüler. Yeni kurulacak olan Kıbrıs Cumhuriyeti, adanın Elen renklerini değil, ortak yönetilen başka bir devletin renklerini taşıyacak. Yıllık 18 bin dolarlık geliri ile zenginleşen Rumlar Annan planı sonucunda bu zenginliklerini ve adanın yönetimini Türklerle paylaşmak zorunda kalacaklar.Üstelik adanın yarısını hukuken de kaybedecek, yıllarca “istilacı” diye suçladıkları Türkiye’yi temize çıkacak ve yerlerini kaybetmiş göçmenlerinin büyük bölümünün geri dönüş ümidini de tümüyle yitirecekler. BM diplomatik çevrelerinin bir bölümü de “asıl Papadopulos ne yapacak ona bakmak gerekir” diyerek kaygılarını açıkça belirtiyorlar. Anlayacağınız, her an yeni süprizlerle dolu hergün yeni bir krizle karşı karşıya kalınacak 8 haftalık bir maraton başlıyor. Belki de başlamadan bitecek. Ancak buradaki hava, Washington ve Brüksel’in bu defa, böylesine bir çözüm olanağını kaçırmaya hiç niyetli görünmedikleri şeklinde...