Demek ki rahat bize batıyormuş…

Lütfen, üç yılda yaşadıklarımıza bakın... Enflasyon düşmeye, para yağmaya başlamış, Türkiye en çok konuşulan ülkeler arasına girmişti. Sonra ne oldu? Rahatımızı nasıl bozduk?

Haberin Devamı

Rahat bizi rahatsız ediyor (!)

 

Daha doğrusu, uzun süren huzurlu ve rahat bir yaşamdan hoşlanmıyoruz. Kenarından köşesinden çekiştirip bozma ihtiyacı hissediyoruz. Nedense, diken üstünde oturmak, sık sık krizler yaratmak ve sonradan da aynı krizleri çözebilmek için mücadele etmek adrenalimizi arttırıyor (!).

 

Son üç yıl içinde nereden nereye geldiğimize bir bakarsak, bu toplumsal hastalığımızı çok net bir şekilde görebiliriz.

 

Yıllar boyunca, koalisyonlardan şikayet etmiş, koalisyon ortakları arasındaki kavgalardan gına getirmiştik.

 

Haberin Devamı

Beğenelim veya beğenmeyelim, sandıktan AK Parti çıktı. Bu parti kimilerimize göre, ekonomik alanda yeni bir şey getirmese dahi, iyi yapılmış ve yürüyen işlere çomak sokmama başarısında bulundu... Siyasete belirgin bir istikrar getirdi... Eskiden sürekli şikayet ettiğimiz bir çok alanda (Kıbrıs’tan AB’ye, özelleştirmelerden ekonomiye) önemli ve cesur adımlar attı.

 

Sonunda bir baktık, Türkiye hızla rayına oturmaya başlamış:

 

-       Enflasyon tek rakama düşmüş...

-       Ekonomi açılmış...

-       Uzun yıllardır görülmemiş bir yabancı yatırım akar olmuş...

-       Terör durulmuş, insanlar rahat bir nefes almışlar.

 

Türk yatırımcı ilk defa “paramı artık ülkeme götürebilirim” demiş ve güveni geri gelmişti.

 

Ancak bu durum hepimizi rahatsız etti. (!)

 

AK Parti gereksiz şekilde türban, İman Hatipler ile oynar oldu... IMF ile itişti, AB’yi unutma noktasına geldi.

 

Muhalefet, ufukta özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimi görününce çıldırdı. Emekli asker, dönemi kapanmış politikacı, hiçbir şansı kalmamış siyasiler ellerine baltaları alıp, her şeyi yakıp yıkmaya başladılar. Ne ekonomisini bıraktılar, ne siyasi istikrarı.

 

Haberin Devamı

Medya deseniz, bütün bu garabeti açıkça destekledi. Eleştiri limitleri aşıldı ve darbe kışkırtıcılığına kadar götürüldü.

 

İşler kötüye gidiyor” demekten hoşlananlar gündeme hakim oldular... Fırsattan istifade PKK ve yandaşları silaha sarıldı ve karşılıklı kışkırtmalarla bölgenin huzuru kaçırıldı.

 

AK Parti hükümeti de, iletişim özürlü olduğundan, kriz yönetiminden pek anlamadığından dolayı seyirci kaldı.

 

Böylece hep birlikte tüm rahatımızı bozduk.

 

Şimdi memnun muyuz?

 

Yıllarca didinip, geçmiş iki yıldaki noktaya geri dönmeye çabalayacağız.

 

Hadi bakalım, kolay gelsin.

                                                         *                               *                               *

Haberin Devamı

AB, KRİZİ EKİME ERTELEDİ...

 

Çarşamba günü Brüksel’den gelen bir haber, Türk medyasında son derece olumsuz yorumlandı. Buna göre, AB Komisyonu “Gümrük Birliği” konusundaki müzakerelerin açılabilmesi için gereken onay raporunu, 25 üye ülke temsilcisinden oluşan Konsey’e şimdilik yollamama kararı aldı.

 

Bu şekliyle bakılınca, karar kolaylıkla, AB’nin Türkiye’yi cezalandırması, Kıbrıs gemilerine limanların açılmaması nedeniyle müzakereyi ertelediği şeklinde yorumlanabilir.

 

Yakından incelediğinizde ise, AB Komisyonu’nun Türkiye ile olası bir krizi ertelemeyi tercih ettiği ortaya çıkıyor.

 

AB Komisyonu, Konsey’den Türkiye ile “Gümrük Birliği” faslıyla ilgili müzakerelerin başlaması için onay istese ne olacaktı?

 

Haberin Devamı

Kıbrıs’ın da aralarında bulunduğu Konsey üyeleri, müzakerelerin açılması için, daha önce aldıkları kararlarla kendilerini bağladıklarından bazı ön koşullar (Benchmark) koyacaklardı. Örneğin, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nde halen uymadığı, et-ilaç gibi yükümlülüklerini yerine getirmesini ve Kıbrıs gemilerine limanlarını açmasını isteyeceklerdi.

 

Bu ön koşulları Türkiye’de biliyor. Yeni bir şey değil. Yenilik, Gümrük Birliği faslının başlaması için limanların açılmasının ön koşullar arasına girmesi olacaktı. Bu da, AB krizinin biraz daha büyümesine, gerilimin artmasına yol açacaktı.

 

Komisyon bir yerde, bu fasıl müzakere raporunu Konsey’e yollamayarak, sonbaharda gündeme gelecek bir krizi bugüne taşımaktan kaçındı. Sonbahardaki bir çözüm olasılığına zaman tanıdı.

 

Haberin Devamı

Özetle, şimdilik gerilim yaratmamayı tercih etti. Bu gelişme, Ankara’nın bilgisi dahilinde yapıldı. Türkiye’yi de öylesine rahatsız etmedi.

 

Eğer sonbaharda bu soruna bir çözüm bulunamazsa, Gümrük Birliği müzakereleri daha da ileri bir tarihe ertelenecek.

 

Sonuçta, bu gelişme olumsuz değil, ancak liman sorununun mutlaka biran önce çözüm gerektirdiğinin bir sinyali olarak okunmalı...

                                             *                               *                               *

KENDİMİZİ KOMİK DURUMA DÜŞÜRÜYORUZ

 

Ermenilerin genel Patriği Karekin-II geçenlerde Türkiye’yi ziyaret etti ve basın toplantısında bir soru üzerine soykırımın Ermenistan’da bir iddia değil bir gerçek olarak görüldüğünü ve Türkiye tarafından kabul edilmesi gerektiğini söyledi.

 

Bir yabancı dini liderin görüşlerini belirtmesinden ileri gitmeyen bir açıklamaydı. Türkiye’nin çok yakın dostu nice yabancı liderden, bundan çok daha ağır sözler duymuştuk.

 

Ancak gelin görün ki, Ermeniler Patriği hakkında “Türkiye’ye hakaretten” soruşturma başlatıldı.

 

Kendi görüşünden bir partiden siyasete girmeye hazırlanan ve her fırsatı değerlendirip gazete ve TV’lere çıkmayı kişisel propaganda aleti olarak gören bir avukatlar grubu, Ermeni Patriği’nin bu sözleri üzerine suç duyurusunda bulununca savcılık harekete geçti.

 

Şimdi ya savcılık “Böyle saçmalık olmaz. Patrik görüş açıklamıştır, suç oluşmamıştır” diyecek veya Patrik için sınır kapılarına talimat verip, Türkiye’ye giriş yaptığı taktirde ifadesinin alınmasına çalışacak. Ardından dava açılacak ve gıyabında yargılanacak.

 

Kısacası, ülkemizi kendi elimizle komik duruma sokacağız. Eleştirdiğimiz Fransa hatta İsviçre’den daha daha kötü konuma gireceğiz.

 

Soykırım olmadığını, bırakın ciddi ve güçlü kampanyalarla ispat etmeye çalışalım. Bu tip, sadece kendimizi küçük düşürecek eylemlere prim vermeyelim.

Yazarın Tüm Yazıları