Paylaş
Yeni kabinede ençok üzerinde konuşulan isimlerin arasında Dışişleri Bakanlığınaatanan Ahmet Davutoğlu da var. Yapılan yorumların başında da, Davutoğlu’nunönceliğinin Avrupa Birliği olmadığı, Orta Doğu ve İslam ülkeleriningeldiği değerlendirmesi var.
Davutoğlu’nu, geçtiğimizyıllarda sık sık düzenlediği brifinglerdetanıdım. Bizlerin paylaştığı dünyaya ilk adımını attığı dönemlerde, daha çok “öğretim üyesi” gibi düşünür, soyutkavramlar ve bilim adamı süzgecinden geçmiş değerlendirmeler yapardı. Saatlerce süren brifinglerden pek somut birşeyalmadan çıkardık.
Davutoğlu yıllar içinde en hızlı şekilde bizlerin dünyasına uyumsağlayan insan oldu. Perdearkasında kalmaya özen gösterdi. Kendini ön plana atmayan ve başarı hikayeleriyleetrafını etkilemeye çalışmayan bir kişiliği vardı.
Bir süre sonra, yavaş yavaş her konuda etkin olmaya başladı.yıllar içinde, Başbakan’ın güven duyduğu bir kişilik çıktı.
Davutoğlu’nu çok iyi tanıdığımı iddia edemem, ancak özellikle Avrupa Birliği bağlamındaki fikirlerini merak ediyorum.
Davutoğlu AB karşıtı değildir. Daha doğrusu, böylesine dogmatikbir yaklaşıma inanmayacakkadar akıllı bir insandır. AB ile ilişkilerinigüçlendirmiş bir Türkiye’nin hem İslam, hem de bölge ülkelerinde çok daha etkin olacağını bilir. AB dışında kalmış bir Türkiye’nin ne yaparsa yapsın cazip olamayacağının farkındalar.
Peki, tam üyelik Davutoğlu’nun önceliklerininbaşında mı gelir?
Bu sorunun yanıtı bende yok. Bilmiyorum, benim bulunduğum herhangi bir toplantıda bu soru sorulmadı.
Eğer birgün bu konuya açık yanıt bulabilirsem, mutlakasizinle paylaşacağım... Alacağım yanıtın, büyük olasılıkla, “Başbakan bu yöndekarar verirse 1 inci öncelik konumuna girer” olacağını tahmin ediyorum, ancak ben asıl Davutoğlu’nun kafasının içindeki fikri merak ediyorum.
Ne dersiniz?
AB için hâlâ ne bekliyoruz?
Yerel seçimler öncesinde, yaklaşık bir yıl süresince hep aynı sözleri dinledik.
Bu seçimlerin son derece önemli olduğu, seçim öncesinde oy kaybına neden olabilecek adımların atılmaması gerektiği üzerinde duruldu. AKP iktidarı için Avrupa Birliği, ikinci önemdeydi. Herşeyden önce seçimlerden AKP’nin , oy arttırarak çıkması gerekiyordu.
Bu yaklaşım, hem içeride hem de dışarda anlayışla karşılandı. Siyaset, önce iktidar olmayı gerektiriyordu. Sonuçta, kimse AKP’den hesap sormadı. Ne Brüksel, ne de Ankara’dan ters bir ses çıktı.
Hele Başbakan’ın Brüksel gezisi ve bu gezi sırasında yaptığı konuşmalar... Egemen Bağış’ın Baş Müzakereci olarak atanması... Ulusal Program’ın onaylanması... Bütün bu gelişmeler; Türkiye’nin yerel seçimlerden sonra büyük bir hızla reform sürecini başlatacağıizlenimini doğurdu.
Egemen Bağış’ın ayağının tozuyla oturduğu koltuğunda da fırtına esti. AB Komisyonu, Brüksel’deki üye ülke delegasyonları, AvrupaParlamentosu nihayet karşılarında sadece AB ile ilgilenen kararlı bir “Türk müzakereci” gördüler.
Bağış da, geçen ay KRİTER ile yaptığı söyleşide, önümüzdeki dönemde neler yapılacağının yol haritasını açıkladı.
Ardından “Aman bekleyin, kabine değişikliği olacak” dendi o da tamamlandı.
Ancak, hala elle tutulur bir hareketlenme yok.
Acaba bizler mi sabırsız davranıyoruz?
Sanmıyorum.
Başbakan ne yapmak istiyor?
Eğer bugün müzakereler yavaşlamış, hattadurma noktasına gelmişse, gerçek sorun Ankara’dan, daha doğrusu Başbakan’dan kaynaklanıyor.
Yapılması gerekenlerin listesi çok uzun. Buna karşılık, Ankara kıpırdamıyor. Nedeni de, Başbakan’ın gereken sinyali vermemesi veya vermek istememesi. Bağışne kadar bastırırsa bastırsın, Başbakan düğmeye basmadan bir yere gidilemez.
Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var. O da, acele edilmediği taktirde, Temmuz’a kadar açılması beklenen iki başlığındahi yetiştirilemeyeceğidir.
Dışardan bakıldığı zaman, sanki Türkiye ayak sürüyormuş, fazla acelesiyokmuş gibi bir görüntü veriyor.
Haksızlık etmeyelim iktidarın çok işi var. Gündemi çok yüklü, ancak verdiği sözlerle tutarlı bir öncelik sıralamasını da bir an önce yapması gerekiyor.
İşte bundan dolayı sormak istiyorum:
Eh, hadi artık...
Yerel seçimler de bitti. Neden hala hareketlenmiyorsunuz?
Sonuç almak için süreci canlandırmak gerek
Egemen Bağış, TBMM’de yeni bir çalışma düzeni yapılmasını önereceğini ve yüzlerce yasa değişikliğinin ardı ardına çıkabilmesi için yeni formüller oluşturulacağını söylemişti.
Bakıyorum, TBMM’de hiç böyle bir hareketlenme yok.
Eğer iktidar, “sürekli tam üye adaylığı” şeklindebir statü yaratmak ve bu şekilde 5-10 yıl yoluna devam etmek istiyorsa, o zaman başka. Ancak, gerçekten sonuç almayı ve tam üyelik sürecini canlandırmayı hedefliyorsa, o zaman hareketlenmek zorunda.
Türkiye bu tempoda devam ederse, emin olun bir süre sonra, AB içindeki bazı güçler bu fırsatı değerlendirir ve tam üyelik yerine, yeni başka formüller üretmeye başlarlar. Ve yine emin olun, bugün imtiyazlı ortaklık gibi formüllere karşı çıkan bazı AB ülkeleri, “zaten Türkiye de bu işin altından kalkamıyor” diyerekbu yeni formülleri destekleyebilirler.
Bizden söylemesi...
Paylaş