Paylaş
Oldum olasıya Asker-Sivil çekişmesi toplumu meraklandırır. Reyting’i yüksek haberler arasındadır. Özellikle konuşmaları pertavsız altına alırız. En küçük yaklaşım farkının altını çizer ve “işte görüş ayrılığı” diye manşetlere çıkarırız.
Son günlerde, Org.Büyükanıt ile Abdullah Gül ve Erdoğan’ın Kürt liderlerle konuşulup konuşulmaması konusundaki demeçleri incelemek çok moda oldu.
Acaba gerçekten böyle mi ?
Gerçekten Org. Büyükanıt, Türkiye’nin Kürt liderlerle hiçbir diyalog kurulmamasını mı istiyor ?
Ben, bu karşılıklı demeçleşmenin (özellikle geçen haftaki Washington gezisi sırasında sarfedilen sözleri kastediyorum) bir görüş ayrılığından kaynaklandığı izlenimini edinmedim.
Org.Büyükanıt’ın yaklaşımı, Askerin Kürt liderlerle diyalog kurmasına karşı. Sivil hükümetin diyalog kurmasına karşı çıkmıyor. Askerin görevi ile sivilin görevi arasındaki farka dikkat çekiyor.
Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımları da farklı. Onlar ,sivil otorite olarak Kürt liderlerle diyalogdan yana tutum alıyorlar. Doğru bir tutum. Diyalog olmadan sorunların çözümlenebileceğini kimse beklemez.
Ancak olayın geneline bakacak olursak, Türkiye’nin temel bir politikası yok. Ne PKK ile Kürt sorununu birbirinden ayırabiliyoruz. Ne de Kuzey Irak hakkında bir ortak tutum saptayabiliyoruz.Oysa,ülkemizin çıkarı şu anda Kuzey Irak konusunda çok başlılık değil. Aksine, biran önce temel bir politika oluşturmamızıgerektiriyor.
Dışardan bakılınca,şöyle bir manzara ile karşı karşıya kalıyoruz:
Hükümetin bir genel yaklaşımı var.
Askerin yaklaşımı daha farklı.
Cumhurbaşkanlığı ise, tamamen apayrı bir telden çalıyor.
Biz böylesine farklılıklar içinde ,bu kargaşadan kendimizi nasıl kurtarabileceğiz ?
* * *
BUNLARA ANA HABER DİYEMEZSİNİZ…
Geçen hafta çok komik bir tartışma yaşandı. Gazetelerde veya TV ekranlarında dikkatinizi çekmiştir.
RTÜK, Ana Haber Bültenlerinin giderek vıcıklaşan bir magazin show’una dönüştüğü konusunda bir uyarı yaptı. Aynı zamanda bir de kamu oyu araştırması ile görüşlerini destekledi.
Temel şikayet, Ana Haber Bültenlerinin yıllardır giderek artan biçimde pespayeleştikleri, sırf reyting elde edebilmek için, “AŞURE’den CANLI YAYIN” başlığı ile nasıl aşure yapıldığı veya göbek dansçılarının nasıl zayıfladıklarını anlatan haberlerle seyirci karşısına çıkmalarıyla ilgiliydi. Dikkat edin, kimse magazinden şikayetçi değildi. Bir Ana Haberde yer verilmemesi gereken hafiflikteki cıvık haberlerden söz ediliyordu. Deniz kayağı yapan maymunlardan tutun, hızlı giderken dahi ” başınızdan uçmayan peruk “ haberine kadar, Ana Haber Bültenlerinde yeri olmaması gereken haberler mercek altına alınıyordu.
Bu toplantı sırasında ve sonrasında ise kıyametler koptu.
Bazıları, RTÜK’ün bu tutumuyla gözdağı verdiğini, seçimler yaklaşırken, hükümeti eleştirecek yayınları kokutmak amacıyla harekete geçtiğini ileri sürdüler. Toplantı sırasında ve sonrasındaki yayınlarda da, bana da soruldu. Ben de, RTÜK’ün bu yaklaşımının bir sansür girişimi olduğu izlenimini edinmediğimi açıkladım.
Gerçek görüşüm de buydu…
Hayatım boyunca sansüre karşı çıktığımdan dolayı, bu saatten sonra kimseden sansürün ne olduğu ve ne olmadığı yolunda ders alacak değilim. Eğer RTÜK, ilerde gerçekten sansürcülük yapmaya kalkar, örneğin kimi kanalları ”daha fazla olumsuz ve daha az olumlu haber yayınladıklarından dolayı kapatmaya kalkarsa” karşısında beni ve sansüre karşı olanları bulur.
Ancak bu son girişimi ben “katı bir sansür tehdidi” şeklinde görmedim. Edindiğim izlenim buydu. Hatta yaptığım konuşmalarda hep aynı temayı işledim:
“Ana Haberlerin içeriği bizleri ilgilendiren bir husustur. Haber Yöneticileri ,Ana Haber formatını kendi aralarında saptayamazlarsa, o zaman dışardan gelen baskılarla karşı karşıya kalırlar” dedim.
Aman efendim, gocunacak yanı olanlardan bir feryattır patladı.
Benim sansürcü RTÜK’e destek verdiğimden söz edenler, açtılar ağızlarını yumdular gözlerini. Benim ne dediğimi anlamamışlar veya anlamak için zahmet dahi etmemişler.
Kendi deyimleriyle, beni Andıçladılar… Komikliğin bini bir para.
Bu tartışmalara ayıracak fazla zamanım olmadığından dolayı,bugüne kadar bekledim.
Toplu halde yanıt vermek istedim.
Herşeyin başında, bu ülkede haber sansürü artık yapılamaz. Hele siyasi gerekçelerle sansür hiç yapılamaz. Yapılırsa hep birlikte mücadele ederiz.
Ancak, çuvaldızı biraz da kendimize batıralım.
İsteyen istediği gibi bir Haber Bülteni yapabilir.
Kimi, baştan sona 3 üncü sayfa haberleri verir. Sadece sokaktaki vurdu kırdıları, adliyedeki kavgaları veya cinayetleri yansıtır.
Kimi, bir zamanların en prestijli Haber Bülteninin mirasının üstüne oturup, en akıl almaz hafiflikleri yapabilir.
Ancak, bütün bunlardan sonra da, tepesine ANA HABER BÜLTENİ başlığı konulmaz.
ANA HABER, bir gün içinde, yurt içi ve dışındaki en önemli olayları özetleyen, perde arkası ve yorumuyla veren bir bültendir.
ANA HABER,bir kanalın yüzüdür. Kanalın ciddiyetini yansıtır.
Herkes kendi kafasına göre bir akış saptayabilir. Ancak ağırlığı olmaz. Zaman içinde de gidereketkinliğini kaybeder.
Adına başka bir şey koyun ve istediğiniz haberi verin, ancak ANA HABER demeyin.Ayrıca, lütfen bana neyin haber olacağını neyin olamayacağı dersivermeye de kalkmayın.
KANAL D Ana Haber’in düzeyini, onu hazırlayan ekip oluşturuyor. Ben de bundan büyük keyif alıyorum. Kanal D Ana Haber, ciddi bülten yapmak isteyenlere en büyük desteği veriyor. Sizler kendi yolunuza gidin, bırakın iyi iş yapanlar da kendi yollarına gitsinler.
Paylaş