Paylaş
Kuzey Irak harekatı hem başlarken, hem de sonuçlanırken hepimizi şaşırttı. Dağların kar altında kaldığı bir sırada harekete geçildi ve doğrusunu söyleyelim kamuoyundan büyük bir alkış koptu. TSK, 8 günlük bu harekatı çok iyi götürmüştü. Sürekli bilgi veriliyor ve ağırbaşlı bir yaklaşımla yönetiliyordu.
Bölgeden haberler de, harekatın başarısını gösteriyordu. PKK’nın sınır boyuna ne kadar büyük bir yığınak yaptığı ortaya çıkıyordu. Son derece zamanlı ve etkili bir harekat gerçekleştiriliyordu.
Ancak ne olduysa dün oldu.
Kimse bu kadar erken bir dönüş beklemiyordu.
Daha gidilecek çok yer olduğu söyleniyordu. Genelkurmay Başkanlığının açıklamaları da bu havayı yansıtıyordu. Bölge tümüyle kontrol altına alınmadan geri dönülmeyecekti.
Sonra, birden bire geri dönüş haberi çıktı.
İşte şaşkınlık bundan dolayı yaygınlaşıverdi.
Eğer bölgede bu kadarlık bir PKK gücü var idiyse, o zaman bu harekat çok büyüktü…Eğer bölgede hala PKK gücü kaldıysa, o zaman neden geri dönüldü ?
Amerikanın baskısından dolayı mı ?
Genelkurmay Başkanlığı “Hayır” diyor. Kimsenin bu kararı etkilemediği belirtiliyor. Yoksa, hükümet askere baskı yaptı da, bundan dolayı mı geri dönüldü ?
Açıklamanın yapılış şekli, bu kararın Genelkurmay tarafından alındığı izlenimini yaratıyor.
Ne olursa olsun, ortada bir iletişim sorunu var.
Kafalar son derece karışık.
Mutlaka daha geniş ve inandırıcı bir açıklama beklemek hepimizin hakkıdır.
Acaba fazla aceleci mi davranıldı ?
Bunlar haklı sorulardır.
RÜSTEM EYÜBOĞLU’NUN EĞİTİME HEDİYESİ
Dün Eyüboğlu eğitim kurumlarının “kariyer günleri” toplantısına davetliydim. Gördüklerimden çok etkilendim.
3 ana okulu, 2 ilköğretim , 1 fen lisesi ve 1 kolej olmak üzere 7 okulda 2100 öğrenciye eğitim veriliyor. İşin ilginç yanı, bu kurumlar Uluslararası Bakalorya programını tüm seviyelerde uygulayantek eğitim kurumu.Bu programı takip eden öğrenciler Milli Eğitimmüfredatına ek olarak, uluslararası geçerliliği olar bir eğitim alıyorlar. Özellikle eğitimlerine yurt dışındadevam etmek isteyenlere önemli avantajlar sağlıyor.
Öğrencilerin sorularına, ilgi alanlarına ve cıvıl cıvıl hallerine hayran kaldım. Dr. Rüstem Eyüboğlu gibieğitime para harcayanlara yine şapka çıkardım.
VEHBİ KOÇ CİDDİYETİ
Can dündar, nefis yeni bir çalışmaya imza attı. Vehbi Koç sergisini açtı.
Vehbi beyin yaşamı boyunca tuttuğu özel notlardan, yazışmalardan derlenmiş bir sergi. Rahmi Koç müzesine yolunuz düşerse mutlakagörün. Yolunuz düşmese de, mutlaka zaman ayırıp gidin. Gidin ve Vehbi beşin nasıl tek başına bir müesseseolduğunu görün.
“Arkadaş benim işim para kazanmaktır. Gerisi beni ilgilendirmez” demeyen, ülkenin her kademesiyleyakından temasta bulunan bir iş adamı ile karşılaşacaksınız.
Ciddiyetin ne demekolduğunu, mantık yapısını, kısacası Koç Holding’in bugünlere nasıl geldiğini göreceksiniz.
Can Dündar güzel bir malzeme bulmuş ve ona yakışır birşekilde işlemiş. Ellerine sağlık...
PAPADOPULOS, ANKARA’YI DA ATİNA’YI DA ZORA SOKTU...
Yarın Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimini Hristofyas kazandı ve yeni bir dönem başladı. Bu dönemin en önemli yanı Hristofyas’ınkazanması değil Papadopulos’un kaybetmiş olmasıdır. Zira bu sonuçAnkara ile Atina’nın, farklı açılardan rahatlarını kaçırdı.
Papadopulos, her iki başkentin de işine geliyordu.
Ankara, hayatından memnundu. Zira Kıbrıs Cumhurbaşkanı’nın katılığı, çözümsüzlükten yana tutumu, özellikle de Annan planı sırasındaki yaklaşımıyla, Uluslararası kamu oyunun gözünde sabıkalıydı. Pek sevilmeyen bir Başkandı. Bu durum Ankara’nın işine geliyordu. Zira bu sayede ne çözüm için çaba harcamasına, ne de limanlar konusunda inisiyatif almasına gerek kalıyordu.
Türkiye rahattı.
Atina da memnundu.
Papadopulos, Yunanistanda sevilmeyen bir Cumhurbaşkanıydı. Karamanlis ile geçinemez, Atinadan gelen önerileri dinlemezdi. Yunanistan da, bu durum karşısında elini yıkamış ve Kıbrıs işinden çekilmişti. “Avrupa Birliği üyesi oldunuz, kendi işinizi görün” diyor, hiç çaba harcamıyordu.
İşte şimdi, her iki başkentin de rahatı bozuldu.
Başkanlığa kim seçilirse seçilsin, Ankara bundan sonra çözüm peşinde koşmaya, öneriler oluşturmaya veçalışmaya başlaması gerekiyor.
Atina’nın da rahatı bozuldu.
Başkanlığa kim seçilirse seçilsin, bundan sonra Kıbrıs’ı uzaktan izleyemeyecek. İşin içine girmek, elini taşın altına sokmak zorunda kalacak.
Diyorum ya, Türkiye ve Yunanistan Papadopulos’un gidişinden pekte memnun değiller.
Başlarına iş aldılar !
BAYBURT’TA İÇKİ RUHSATI SORUNU YOK
İki hafta önceki 32.GÜN programına Bayburt’tan bir bağlantı yapmış ve İsmail Köse AKP’li belediye tarafından, alokllü içki sattığından dolayı cezalandırıldığını, engellendiğini söylemişti.
Belediye Başkanı Bekir Çetin kocaman bir dosya göndermiş. Aksini ispat ediyor. Ayrıntılara baktım Çetin haklı kendisine, bunu düzelteceğime söz verdiğim için bu notu yazıyorum.
BU AKP’LİLER CEZALANMAYACAK MI?
Köşeyidönmek... Başkalarına tuzak kurup avanta sağlamak... Şark kurnazlığıyla, başkalarını aldatmak... Ne acıdır ki, toplumumuzun genel hastalıkları arasındadır.
Geçen hafta, Sosyal Güvenlik Reformu yasa tasarısına, gece yarısından sonra korsan bir girişimle, kimseye farkettirmeden, milletvekili emekli maaşlarını yükselten bir madde sokulması olayı, ayıpların en başında gelenidir.
Bundan daha ayıp ne olabilir?
Hele böylesine birayıbı bir milletvekilinin işlemesi kabul edilebilir mi?
AKP’liler bu kişileri cezasız mı bırakacaklar?
Görmezden mi gelecekler?
Başbakan müdahele etmese, neredeysekomisyonlardan geçip, korsan bir zam yapılacak idi.
Ben milletvekillerine daha fazla paravermemiz, onlara rahat ettirmemiz gerektiğini savunurum. Ancak, yolu bu değil... Gizli kapaklı oyunlarla oynamak hiç yakışmadı.
GÜNEYDOĞU'DAN BİR SES...
Siz Güneydoğu’da yaşananları okudunuz mu hiç?
Kendisi yerine haberini getiren bir askerle karşılaştınız mı hiç?
Hiç telefon eden oldu mu size, “baba ben ölüyorum, hakkınızı helal edin, anneme söyle üzülmesin, gurur duyun benimle…” diye?"
Bu sözlerin yazarı Savaş Yücel…
1974 doğumlu bir gazi…
“Biz Kınalı Bacaksızlar” ve "Şehide Ağlanmaz – Kan Çiçekleri” (Pozitif Yayınları 0212 512 48 84) adlı kitapların yazarı.
Ama o, Güneydoğu’da yaşananları tüm çıplaklığı ile anlattığı kitabında, kendisini tanıtmaya; “adına kim ne derse desin ben savaşta gazi oldum” diye başlıyor. Çünkü o, Siirt’in Eruh ilçesi kırsalındaki 3. Komando Taburunda görevliyken, mayına basma sonucu yaralandı.
Kitaplarında acıları, umutları, endişeleri, duyguları var.
Ameliyat sonrasında eşine sol bacağının kesildiğini titrek sözcüklerle söyleyip ağzını ararken, eşinin; “ben bacağınla değil ki seninle evlendim” deyişini oldukça etkileyici ifade ediyor.
Güneydoğu’da yaşananlara bambaşka bir bakış açısı, bambaşka bir dünya…
Bu kitapları ıskalamayın derim. Eline sağlık Savaş Yücel!
SONER YALÇIN’DAN GELECEK KUŞAKLARA NOT...
Doğan Kitap çok güzel bir uygulama başlattı. Soner Yalçın’ın CNN TÜRK’te yayınlanan ORADAYDIM belgesellerinin en ilginç 35’inin DVD’sini piyasaya verdi.20 saat süren bir tanıklık buketi. Hafızası zayıf bir topluma bundan daha güzel bir hediye olmaz. Hasan Kundakçı paşadan Orhan Doğan’a, Talat Salk’tan Tarık Akan veya Mustafa Denizli’ye kadar, yakın tarihimin önemli olaylarına tanıklık etmiş olanları dinlemek isteyenler için, bulunmaz bir hazine...
Paylaş