Paylaş
Şimdi herkes efelik taslayacak ve “Ben demiştim” diyecek. Ben AKP’nin kazanacağından emindim, ancak yüzde 50 gibi müthiş bir sonuç elde edebileceğini sanmıyordum. 45-46 gibi bir sonuç olabileceğine inanmıştım. Bunda anketlerin de etkisi vardı tabii...
Sadece benim değil, medyanın egosu yüksek takımının da, ülkenin nabzını tutamadığına inandım. Kampanya sırasında öylesine yazılar okudum ki, bugün büyük bölümünün kalemlerini bırakıp, gazetelerinden istifa etmeleri gerekir.
Kim ne derse desin, Erdoğan istediğini elde etti.
Yok, herkese bahşiş dağıtmış, yok sertlik yapmış, yok BDP’ye ters davranmış, ne yapmışsa yapmış.
Ülkedeki iki kişiden birinin beğenisini kazanmış durumda.
Bravo doğrusu...
Artık söylenecek laf yok.
Şu andan itibaren, yepyeni bir Türkiye’ ye gidiyoruz.
Artık insanların hizmet beklediği, şeriat tehlikesinden korkmadığı, laik-dinci kavgasına itibar etmediği ve daha zenginleşmek isteyen bir Türkiye’ de yaşayacağız.
Bu seçimin sonucunu “İslamcılar kazandı- günlük hayatımız zehir olacak” diye okumaya çalışanlar yanıldı. Türkiye’nin eski tabulardan eskisi gibi korkmadığı anlaşıldı. Aksi halde Erdoğan’ a bu kadar oy verilmezdi.
AKSİ İSPAT OLANA KADAR BALKONA İNANACAĞIM...
Bu sonucun nedenlerini incelediğimiz zaman, Başbakan ile Ak Parti teşkilatının çok iyi çalıştıklarını ve HİZMET unsurunun ön plana çıktığını görüyoruz. İnsanlar, “Çılgın politikalardan” hoşlandı. Kendilerinin de bu şekilde zenginleşebileceğine inandılar. İdeoljik tartışmalardan, içi boş tabu ve sloganlardan bıktıklarını gösterdiler.
Şimdi, yeni bir sürece giriyoruz ve toplumun beklentisi de, sert dönemin bitmesi ve biraz daha uzlaşıya kayılması.
Başbakan’ın balkon konuşması, 2007’deki kadar etki yapmadı, ancak beni ümitlendirdi. Zira unutmayalım ki , böylesine bir çoğunluğa sahip bir partinin lideri, karşısında ayaklanmış ve sokaklara dökülen bir yüzde 50’lik bir muhalefetle yaşamak istemez.
Ahmet Taşgetiren’in (Bugün Gazetesi yazarı) dediği gibi “yönetilebilecek bir ülkenin Başbakan’ı olmak ister.”
Erdoğan, balkonda önemli sözler verdi.
- Kimsenin günlük yaşamına karışmayacağını...
- Özgürlüklerin genişleyeceğini...
- Anayasa’nın uzlaşı ile çıkarılacağını...
- Mütevazi oluncağını...
- Hesaplaşmaya değil, helalleşmeya geldiğini , söyledi...
Kimilerimiz, bu konuşmayı “Biz 2007’de de bunu duyduk ancak tersi çıktı” diye dinledi. Ben “Aksi ispat olana kadar, Erdoğan’a inanacağım” ancak aksi çıktığı zaman da karşısına dikilip hakkımı arayacağım.
Kimilerimiz, Ak Parti’nin dünyada dahi çok nadir görülen bu sonucundan korktuklarını saklamıyorlar. Ülkenin dincileşeceğini sanalar dahi var.
Hayır, korkmaya hiç gerek yok.
Hiç bir sorunun yaşanmadığı, düzgün ve doğru bir seçim yapıldı.
Sonuçlar hoşunuza gitmemiş olsa dahi, bu sabah yeni bir Türkiye’ye gözlerimizi açtığımızı kabul edelim. Sorumlulukları artmış, yeni bir Başbakan var ve Türk demokrasisi önemli bir aşamadan geçti.
Ben ümitliyim...Korkmuyorum. Hakkımı arayabildiğim sürece de, kimse beni korkutamaz.
* * *
İKİNCİ GALİP BDP...
Beni memnun eden ikinci gelişme, BDP’nin tüm güçlüklere rağmen, bağımsız adaylarının sayısını 20’lerden 36’ya yükseltmesiydi.
BDP’yi ben Türkiye’yi bölmek ve toprak bütünlüğümüzü mahvetmek isteyen bir parti olarak görmüyorum. PKK’ nın siyasi uzantısı, ve Kürt Sorunu’nu çözmek istiyorsak, T.C Devleti’nin tek muhatabı olarak görüyorum.
Şimdiye kadar yaşadıklarımız, açık bir pazarlık şeklinde geçti. Bundan dolayı ben kampanya sırasında söylenenleri pek ciddiye almıyorum.
Asıl bundan sonrası önemli.
Bundan sonrası da, BDP’ye önemli sorumluluklar veriyor.
Sorumluluklarının en önemli bölümü de, sokaklara hakim olması ve çözümü şiddette değil, tam aksine mantıkta ve uzlaşıda araması gereğini içeriyor.
BDP, gerçekten Kürt sorununu çözmeyi istiyorsa, toplumunun desteğine ihtiyacı var. Bunu da ancak sertleşmekle değil, kan dökülmesini önlemekle elde edebilecektir. Bunun için de, Ak Parti ile ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi ve karşılıklı kullanılan dilin değişmesi gerekiyor.
AK PARTİ DE, BDP’YE SAHİP ÇIKMALI...
BDP’nin 36 milletvekili çıkarması son derece önemli. Bu partiye oy veren 3 milyona yakın Kürt kökenli vatandaşımızın bir mesajı var. Mesaj da çok net “Bizim temsilcimiz BDP’dir ve artık bir çözüm istiyoruz”
Ak Parti de bu mesaja kulak vermeli.
Erdoğan tarihe geçmek istiyorsa, Kürt Sorunu’nu çözmesi gerektiğini biliyor. Bütün sorun, BDP ile diyaloğa sıfırdan başlayabilmesi ve yeni bir dil kullanılmamasında yatıyor.
BDP, nasıl Ak Parti’ye el uzatmak zorundaysa, Ak Parti de BDP’ye sahip çıkmalıdır.
BDP’nin parlamentodaki milletekili sayısını 36’ya çıkarmasını hafife almamak ve kolları hemen sıvamak zamanı geldi.
Zor ve çok iniş çıkışlı bir dönemden geçeceğiz, ancak bu seçimler tünelin ucunda ışığın görünmesini sağladı.
Paylaş