Paylaş
Benim çok beğendiğim bir söz vardır: “Ne ekerseniz, onu biçersiniz.”
Ne doğru değil mi?
28 şubat tartışmalarını, yapılan yorumları izledikçe, aklıma şu soru geliyor:
“...Biz bu subayları nasıl yetiştirdikte, sonunda darbeye ittik...”
EMRET KOMUTANIM kitabımı 1986 yılında yazdım. (Bu kitabı www.mehmetalibirand.com.tr adresinde bulabilirsiniz) Kitap araştırması sırasında çok net bir saptamam oldu. Özellikle, liseden itibaren subayların nasıl yetiştirildiklerini ve okutulan kitapları incelemiştim.
Daha da önemlisi, 12 yaşında Askeri Liselere giren çocuklara, itibaren, komutanlarının yaptıkları konuşmalar dikkatimi çekmişti.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin subay yetiştirme sistemi, verilen eğitim, subayımıza açıkça, gerektiğinde darbe yapma hakkı olduğunu öğretiyor.
Konuşmaları dinleyin, okutulan kitaplara bakın, subayların nasıl laik Cumhuriyeti korumaya ve kollamaya hazırlandığını hemen görüyorsunuz.
Eğer biz önümüzdeki dönemlerde artık arkamıza bakmadan, Asker Ne Yapacak diye kaygı duymadan yaşamak istiyorsak, o zaman sorunun temeline inmek kaçınılmazdır.
Yargı korkusuna değil, ne ekeceğimize bakalım.
Subaylarımızın nasıl yetiştirilmesi gerektiğine bir karar vermemiz şarttır.
Bizler, Subayımızı darbeye hazırladıktan sonra, aynı insanlara dönüp “Neden darbe yaptınız?” diye soruyoruz.
Onlar da, “Bana böyle öğrettiniz, böyle hareket et dediniz, şimdi neden yaptın diye hesap soruyorsunuz, “ derlerse verecek yanıt bulamayız.
28 ŞUBAT’TA ASKER , SİYASİLERİ DARBE İLE KORKUTTU...
28 Şubat günlerini tartışırken, üstünde en çok durulan konulardan biri de, "Eğer Erbakan istifa etmeseydi asker iktidara fiilen el koyar mıydı, yoksa blöf mü yaptı?" etrafında dönüyor.
Erbakan ve etrafındaki yakın kurmaylarının büyük bölümü, askerin darbe yapacağından son derece emindiler. Etraftan aldıkları tüm işaretleri bu yönde olduğunu söylerlerdi. Hala da aynı konuda ısrarlılar.
Refah partisinin içindeki bir diğer kanat ise (örneğin, Arınç gibi düşünenler) Hoca'nın direnmesi gerektiğine inanırlar. Askere direnmemesi, "Kendi işinize bakın" dememesi nedeniyle , Doğruyol iktidarının çözüldüğünü belirtirler .
Askerin yönetime fiilen el koyabileceğine inananlar arasında, dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'de vardır. 28 Şubat: Son darbe belgeseli için konuşurken söyledi, başka söyleşilerinde de tekrarladı. Eğer Erbakan istifa etmese, asker harekete geçerdi, dedi. Hatta, Başbakanlık görevini Çiller yerine Mesut Yılmaz'a vermesinden dolayı sert şekilde eleştirenlere, askerle birlikte hareket etmekle suçlayanlara da "Ben bu şekilde bir darbeyi önledim" yanıtını verdi.
Peki gerçek ne?
Asker, onca çabaya rağmen başaramasaydı , fiilen müdahele edebilir miydi?
Benim yaptığım tüm araştırmalar, aksi yönde sonuç verdi.
Hayır, askerin niyeti el koymak değildi. Sivilleri, özellikle de siyasileri korkuttu . Blöf yaptı .
28 Şubat'ta kurulan Batı Çalışma Gurubunun (BÇG) asıl sorumlusu Deniz Kuvvetleri Komutanı olan Org.Güven Erkaya idi. Bana bizzat defalarca, 1997'de artık askerin müdahele etmesinin imkansızlığını anlatmıştı. Daha da ötesinde , emekli Büyükelçi Taner Baytok'un yine Güven Erkaya ile yaptığı söyleşilerden oluşan “Bir Asker Bir Diplomat” isimli kitabında (Doğan Kitap) da bu konu çok net şekilde anlatılır.
Güven Erkaya, darbe geliyormuş izlenimi yaratılarak siyasileri nasıl baskı altında tuttuklarını çok ayrıntılı şekilde anlatır .
Sonuç olarak, o dönemde 28 Şubat'ı destekleyenlerin "Askerin darbesini engellemek" gerekçesi arkasına saklanmamaları gerekir.
İYİ Kİ OSMAN ULAGAY VAR...
Medyamızın, bence en farklı kalemlerinden biri Osman Ulagay'dır .
Ekonomi ile siyaseti bu kadar iyi hamur edebilen ve birlikte değerlendirebilen nadir bir isimdir. Dünya'daki gidişi çok yakından izler ve Türkiye ile karşılaştırıp nereye gittiğimizi gösterir.
Saplantısı yoktur. Ak Parti'yi de gerektiğinde alkışlayıp destekler, gerektiğinde eleştirir. Bir süredir bizden uzak. Yazı yazmamaya karar verdiğinden boşluğunu dolduran olmadı. Allahtan 14 üncü kitabını çıkardı da, hasret giderdik.
"Türkiye Kime kalacak? " (Doğan Kitap) adlı kitabını büyük bir keyifle okudum .
Osman Ulagay, 9 yıldır iktidarı elinde tutan Ak Parti'nin çok gerçekçi bir analizini yapıyor. Ak Parti'nin kendine özgü vizyonuna dikkat çekiyor ve ardından da önemli bir uyarıda bulunuyor. Eğer bu ülkeyi sadece Ak Parti veya onun gibi düşünenlere bırakmak istemiyor, Türkiye'yi tek boyutlu bir siyasete terketmek istemiyorsak, şimdiden yeni vizyonlara sahip lider ve partilerin ortaya çıkmasının gerektiğine dikkat çekiyor. Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve herkesi kucaklayan yeni bir vizyon, alternatif oluşturanların çoğalmasını diliyor...
Paylaş