Yönetmelikler var, uygulama yok. Ne karar vericiler, ne uygulayıcılar, ne de halk bu işi ciddiye alıyor. Ben artık umutsuzum. Kendimi depreme bırakıyorum !
1999’daki depremi hatırlayın. Ülke paramparça olmuş ve sanki depremle ilk defa tanışıyormuş gibi, hayretler içinde kalmıştık. Ardından, kolları sıvadık ve yönetmelikler hazırladık, kurullar kurduk, yeni bir bürokrasi yarattık. Sonra, unuttuk...
Bingöl’deki olay patlamasa, belki de tamamen unutacaktık. Bingöl olayı bizi yine uyandırdı. Bu defa baktık ki, kurduğumuz kurullar darmadağın olmuş, çok başlılık nedeniyle işlemez duruma girmişler, yönetmelikler de rafta kalmış.
İnanılır gibi değil...
İnsan hayatına değer vermediğimizi biliyordum da, bu kadarını tahmin etmiyordum.
Genel yaklaşımımız “boşver abi, bize birşey olmaz” şeklinde özetlenebilir.
Demek ki, bütün yayınlar, konferanslar, uyarılar pek bir işe yaramamış. Türban konusu ortaya atıldığı zaman yeri göğü inletenler olsun, laik’likle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan kararları görünce tüyleri diken diken olup, ülkeyi ayağa kaldıranlar olsun, konu “insan hayatını” korumaya gelince, oralı olmuyorlar.
Gühahtır... Ayıptır.
Türkiye’yi yönetenleri suçluyorum...
Bürokrasiyi suçluyorum...
Belediyeleri suçluyorum...
Anaları, babaları suçluyorum...
Eğer bizler bu kadar vurdum duymaz isek, o zaman çekin ipini gitsin.
Ancak unutmayın, sırada İstanbul var.
Deprem kapımızı çalıyor.
Yine “bize birşey olmaz” mı diyeceğiz?
* * *
CHP, YİNE GERİLİM ÜRETİYOR
Oyumu CHP’ye vermiş ve bunu da açıkça anlatmış bir kişi olduğum için, bana hergün çok sayıda elektronik posta ve faks gelir. Özellikle CHP ile ilgili olanlarda, son haftalarda giderek artan bir eleştiri var. Derya Sazak’ın 1 Mayıs’ta Milliyet’teki yazısına paralel görüşler yansıtılıyor.
CHP’nin iyi bir muhalefet yapmadığı ve gerilimi tırmandırdığı vurgulanıyor. Bunları söyleyenler de, CHP’ye oy vermiş kişiler olduklarını belirtiyorlar.
Kıbrıs konusunda son derece katı, Irak konusunda tutarsız bir yaklaşım, Türban tartışmalarında da abartılı bir sertliğe dikkat çekiliyor.
Derya Sazak’ın değerlendirmesine ben de katılıyorum. CHP son krizden, AKP kadar olmasa dahi, yıpranarak çıktı. Özellikle partinin askere göz kırptığı en çok konuşulan izlenimlerden biri.
Ben CHP’nin ara rejim yaratıp, askeri kışkırtarak iktidara gelmek istediğine inanmıyorum. Ancak parti yöneticilerinin artık dikkat etmeleri ve kendi kamuoylarındaki havayı iyi koklamaları gerekiyor. Statükoyu savunmak, Devlete sırt dayıyormuş izlenimi vermek CHP’ye yarar değil, sadece zarar getirir.
GERÇEKTEN DOĞRU MU?
Milliyet’in Perşembe günkü sayısında, Kadife Şahin’in bir haberi vardı. Buna göre, ABD Başkonsolosluğu Tepebaşındaki nefis binasını Kültür Sanat Vakfına bırakmayı düşünüyormuş. Bu konuda ABD'liler henüz kesin karar vermiş olmamalarına rağmen, Vakfın bazı üyeleri tepki gösteriyorlarmış. ABD’nin Irak’taki kültür mirasını bombaladıkları ve korumaya almadıkları için, Başkonsolusluk binası ile ilgili düşünceye dahi karşı çıkıyorlarmış. Bravo doğrusu (!) ABD’yi bu tutumundan dolayı protesto edebilirsiniz ancak, İstanbul’daki binayı reddetmenin mantığını anlayabilmek son derece güç...
32. GÜN İZLEYEN HAVA KORSANI
Geçtiğimiz ay herkesin yüreğini ağzına getiren bir olay yaşanmıştı. Hatırlayın, Türk Hava Yolları’nın Ankara-İstanbul seferini yapan uçağını bomba süsü verilmiş boyalı mumlarla kaçıran hava korsanı yakalanmış ve kimsenin burnu kanamadan olay sona ermişti. Hürriyet Gazetesi’nin haberine göre, Hava korsanı Ali İlker Durbak 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldığı duruşmada öyle ilginç bir şey söyledi ki nasıl yorumlayacağımızı biz de şaşırdık. Ali İlker Durbak, 32. Gün’de izlediği savaş ile ilgili bir dosyadan çok etkilendiğini ve savaşı protesto etmek için bir şeyler yapmaya karar verip uçağı kaçırdığını söyledi.
32. gün ekibi olarak hemen hava korsanını etkileyen bu dosyanın hangisi olabileceğini araştırdık. O tarihlerde Rıdvan Akar, “savaşa dair” diye bir dosya hazırlamış ve Amerika’nın Ortadoğu politikasını, dünyada meydana gelen savaşların nasıl yıkıcı bir etkisi olduğunu ve barışın insanlığın en çok özlemini çektiği şey olduğunu zöylemişti. Rıdvan’ın dosyasına göre 5600 yıllık insanlık tarihinin sadece 296 yılı barış içinde geçmiş ve bu savaşlarda 3 milyara yakın insan yaşamını yitirmişti. İşte Ali İlker Durbak’ı böylesine etkileyen dosya bunları anlatıyordu. Murat Kahraman’ın enfes montajıyla birleşince ortaya çok etkileyici bir dosya çıkıvermişti. 32. Gün ekibi olarak haberlerimizin seyircilerimizde böylesi bir duyarlılığa neden olması sevindirici olabilirdi. Ancak bu duyarlılığın sergileniş biçimi, insanların yaşamını tehlikeye atan ve dahası “savaşa karşı savaş” mantığını dayatan böylesi bir terör eyleminin bu sevincimizi kursağımızda bıraktığını söylemek zorundayım.
Yine de galiba dünyada ilk defa bir haber bir uçak kaçırtıyor ve bu ilk de 18 yıllık delikanlı 32. Gün’de yaşanıyor. Her zaman barış içinde yaşamak dileğiyle...
ECEVİT’LERLE İLGİLİ FİLM VE RESMİNİZ VAR MI?
32. Gün okulunun iki parlak ismi Can Dündar ve Rıdvan Akar birlikte çok güzel bir belgesel hazırlıyorlar. Neredeyse altı aydır yoğun bir tempoyla çalışılan belgesel “Karaoğlan-Ecevit’e dair bir belgesel” adını taşıyor. Belgeselciliğin marka ismi Can Dündar ile 32. Gün’ün yayın yönetmeni Rıdvan Akar’ın birlikte imza atacakları bu belgeselde Bülent Ecevit doğumundan başlayarak siyaset yaşamının bugününe kadarki bütün önemli kilometre taşlarıyla anlatılıyor. 7 bölüm olarak tasarlanan belgeselde, Bülent ve Rahşan Ecevit de yaklaşık 15 saatlik söyleşiyle Türk siyaset tarihinin kara kutusunu açıyorlar. Gelelim başlığa, yani Can’ın ve Rıdvan’ın ricasına, belgeselin yapım aşamasında Ecevitlere dair elinde resim, film vb. materyal olanların İstanbul’da 0.212.297 60 32 (32. Gün) Ankara’da ise 0.312. 212 74 48 telefonlardan iletişim kurmasını rica ediyorlar. İki belgeselci mükemmele ulaşmak için sizlerin de katkınızı bekliyor.
(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)