Paylaş
Dindar nesil yetiştirme tartışmasına takıldık kaldık. Hepimizi heyecanlandırması gereken Fatih Projesi’ne gereken ilgiyi gösteremedik. Üstelik sağolsun, Milli Eğitim Bakanlığı da toplumu yeterince ayaklandırmadı. Doğru dürüst anlatamadı.
Oysa, inanılmaz bir adım atılıyor.
Nedenini anlatayım...
Dünya artık tümüyle teknoloji ve bilişim çağına giriyor.
Hangi toplum teknoloji ürtebilirse, hangi ülke bilişimde yarışa girebilirse, öne çıkacak. Artık zenginlik, petrol-doğalgaz sahibi olanlarla ağır sanayi sahiplerinin elinde olmayacak. Onlar ikinci sıraya düşecekler. Artık fazla askeri olan değil, teknolojisi en güçlü orduya sahip olan ülkelerin sözü dinlenecek. Teknolojiyi kullanmak da ancak onu kullanmasını bilen askerler gerektirir. Bugünkü er kadromuz 20 yıl sonra, ellerine verilecek ileri teknoloji gerektiren tüfeği dahi kullanamayacak.
Özetle, teknolojiyi bilen ve üretebilenler birinci ligde oynayabilecekler. Geri kalanlar ise sürünecekler...Bu kadar basit.
Dünya böylesine bir noktada.
Türkiye, önümüzdeki kuşaklarını ya hizmet sektörü, geleneksel tarım- hayvancılık, otomobil ve beyaz eşya üretimi ile oyalanacak nesiller olarak yetiştirmeye devam edecek; bizim dönemimizdeki gibi kara tahta, yurttaşlık bilgisi, tarih- coğrafya kısır döngüsünde bırakacak ya da çağ atlamayı deneyecekti.
İkincisini seçti...
Türkiye bugünkü köhne eğitim sistemi ve araçlarla çağ atlayamayacaktı. Gelecek nesiller hizmetkarlığın ötesine geçemeyecekti. Kavruk, içine kapanık, dünyadan kopuk bir ülke olacaktık.
Fatih Projesi işte bu açıdan beni heyecanlandırıyor.
Düşünebiliyor musunuz, Anadolu'nun en ücra köşesinde yaşayan, kendini unutulmuş gören, dünya ile hiç ilgisi olmayan gencecik nesiller ilk defa bilgisayar ile “Tablet” ile tanışacaklar. İnterneti kullanmayı öğrenecekler. Dünyaya açılacaklar. İstediklerini öğrenebilecekler. ENTER tuşunun ne olduğunu bilmeyen milyonlar gidecek, yerine teknolojiyle oynamayı bilen milyonlar gelecek.
4 yıl sonra, 17 milyon öğrenci teknolojiye kavuşacak.
Tabi bir de bu eğitimin içini doldurmak kalıyor ki atılacak ikinci adım da bu olmalı... İster “Çağdaş dindar” olalım, ister “Çağdaş dinsiz”. Çağı yakalayalım yeter. Aksi halde eriyip gideriz. İşte bunun için Fatih Projesi’ni alkışlıyorum.
Bu sizi heyecanlandırmıyorsa, acaba ne heyecandırır?
KULÜPLER BİRLİĞİ’NİN ZAVALLILIĞI...
Yazılanları okudukça yüzüm kızarıyor.
Kulüpler Birliği toplandı ve Federasyon’a seçilecek olan yeni başkanın kim olacağını tartıştı.
Aman Allahım! Neler neler söylenmiş! Neler neler tartışılmış ve ne sonuç almışlar biliyor musunuz ?
"Başbakan'ı bekleyelim, bakalım kimin seçilmesini isteyecek!"
Düşünebiliyor musunuz? 19 kulübün başkanı bir araya geliyor, karar vermek istemiyor ve Başbakan' ın adayını görmek istiyor.
Ne yazık değil mi?
Beyler o zaman siz ne yapıyorsunuz orada?
Bırakın gidin ve Başbakan kararını alsın, iş bitsin.
GEDİKLİ KEŞKE KONUŞMASAYDI...
Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli keşke konuşmasaydı. Konuşmadıkça ona farklı gözle bakılıyordu. Ancak öyle bir komplo teorisi ürettik ki, aman Allah... Eminim, Başbakan bunları okuyunca " Hoppalaaaa" demiştir.
Nasıl demesin ki...
Şu tabloya bir bakın anlarsınız. Meğer Türkiye'yi kimler yıkmaya çalışıyorlarmış.
Bravo doğrusu.
İktidar partisinin bir genel başkan yardımcısının böyle bir senaryo çizmesi ve bunu da övünerek açıklaması, kabul edilebilir mi ?
Toplum, böylesine açıklamalar yapan ve komplo teorileri üreten bir kişinin genel başkan yardımcısı koltuğunda oturabilmesine, sağlıklı politika üretebilmesine inanabilir mi ?
Paylaş