Paylaş
En sonda söyleyeceğimi hemen söylemem gerekiyor: BDP'nin yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Gerekçesi ne olursa olsun , halkın oyunu toplamış bir partinin dışarda kalması hiçbir yarar sağlamayacağı gibi, aksine partinin kaybına yol açar.
Herşeyin başında şu noktaya dikkat etmemiz gerekiyor :
BDP'li milletvekilleri, Kürt kökenli vatandaşlarımızın oylarıyla, Meclis'te görev yapmaları ve görüşlerini oraya taşımaları için seçildiler. Meclis'e girmeleri ve sokaklarda söylediklerini çok daha etkili şekilde kamuoyuyla paylaşmaları gerekiyor.
Dikkat edecek olursanız, bugün BDP sesini duyuramıyor.
Kendilerini bölgeye sıkıştırdılar ve Türkiye'nin geneline ulaşamıyorlar.
Meclise girmeme kararlarını, işin başında da anlayamamıştım, hele bundan sonra devam ettirirlerse, hiçbir şekilde anlayamayacağım. Üstelik kendilerine çok yazık edecekler. Güneydoğu' ya sıkışacaklar, etkinliklerini önemli ölçüde kaybedecekler. Oysa, eğer amaçları siyaset yapmaksa -ki ,başka türlüsü düşünülemez- o zaman bugünkü toplantıdan EVET GİRİYORUZ kararı çıkmalı.
Üstelik BDP'yi başka bir görev de bekliyor.
Başbakan tutum değiştirmiş görünüyor. Daha önceleri BDP'yi silmiş bir görüntü veriyordu. PKK ile işbirliği yapan bir siyasi parti olarak niteliyordu. ABD dönüşünde ise, bu yaklaşımı bıraktı ve BDP'yi " siyasi müzakerelerin" muhatabı gibi göstermeye başladı.
BDP'liler, Meclis boykotunu sürdürdükleri taktirde, tansiyonu yükseltecekler ve ateşin yayılmasını istedikleri sonucu çıkacaktır.
Bu yıl son derece önemli bir süreçten geçiyoruz. PKK terörü , hangi gerekçeyle olursa olsun, kabul edilemez. Bu teröre karşı atılacak her adım toplumun desteğini alacaktır. BDP'nin de barış aramak için Meclis'te yerini alması ve barış çabalarına katkıda bulunması şarttır.
KÜRT HAREKETİ , TÜRK DEMOKRATLARI KAYBEDİYOR.
Kürtlerin genel beklentilerini ve haklı isteklerini daima destekledim.
Yıllar boyunca, onlara ne kadar haksızlık yapıldığını, ne kadar hor görüldüklerini ve daha da önemlisi bu ülkenin nimetlerinden yararlanmalarının nasıl engellendiğini izledim ve hep isyan ettim .
İsyan etmekle kalmadım , elimden geldiğince de arkalarında durdum.
Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenleri de, Kürt Sorununa çok kaba yaklaştıkları ve son derece cahilce hareket ettiklerinden dolayı da eleştirdim. Bundan dolayı da başım çok derde girdi, ancak pes etmedim.
Kürt Sorununun boyutlarını değiştiren ise PKK terörü oldu.
Devletin yanlış politikaları sayesinde giderek gelişen PKK, şu günlerde Türk halkının canını yakıyor. Hemen hergün bir başka noktada cinayet işliyor. Cinayet diyorum, zira terörün kabul edilebilecek hiçbir yanını göremiyorum.
Bir dönemde Devletin teşvik ettiği veya destek verdiği, hatta gizlice katkıda bulunduğu söylenen faili meçhul cinayetlere nasıl karşı çıktımsa, PKK'nın cinayetlerine de karşı çıktım.
Ne yazık ki, 1984'ten bu yana geçen süreçte, PKK ile Kürt Hareketi iç içe girdi. Birbirinden ayrılamaz bir düğüme dönüştü.
PKK, cinayetlerini arttırdıkça Kürt Hareketine destek veren, hem Kürt hem de Türk Demokratları, liberalleri kaybettiğini ya göremiyor veya görmek istemiyor. Bu şekilde de, Kürt Sorunu çerçevesinde Kürt kökenli vatandaşlarımızın haklı isteklerini destekleyenleri karşısına alıyor.
Terörün, bu ülkede demokrasiyi nasıl katlettiğini, nasıl darboğazlara soktuğunu hepimiz yaşadık ve bu dönemin kapandığını sanmıştık ki, şimdi aynı sürece geri dönüyoruz.
PKK, önüne gelen herkesi vuruyor. Ne kadın ne çocuk dinliyor. Vurdukça da , barış ortamı yerine savaş ortamı yayılıyor. Zira, Devlet de kendini savunma refleksiyle sertleşiyor. Tırmanma sonucunda da Demokrasi bitiyor.
Emin olun bundan en büyük zararı da Kürt Hareketi görüyor.
Haklı isteklerini desteklemek dahi güçleşiyor. Demokratik güçler sus pus oluyorlar. Haklı dahi olsa, Kürt Hareketinin isteklerine arka çıkamıyorlar. Oysa PKK'nın elini tetikten çekmesi Kürt vatandaşlarımızın beklenti ve isteklerinin çok daha büyük destek almasına yol açacaktır.
Unutmayalım, eğer bu soruna bir çözüm bulunacaksa, PKK'nın suikastlarıyla değil, BDP'nin katılacağı Mecliste çözüm bulunacaktır.
Paylaş