Paylaş
Haftasonu, İngiliz düşünce kuruluşlarının en prestijlisi sayılan Chatham House'un toplantısı vardı. Suzan Sabancı'nın ev sahipliği ve Vodafon'un sponsorluğunda yapıldı .
Suriye'deki gelişmeler, Mısır, “Arap Baharı”nda yaşananlar ve Türkiye ele alındı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Egemen Bağış'ın da katıldığı çalışmada, bütün gözler Türkiye'nin üzerindeydi. Suriye'deki gelişmelere müdahalemizden tutun da, ABD'nin Irak'tan çekilmesinden sonra ortaya çıkacak boşluğu Türkiye'nin kapatıp kapatmayacağı ve Arap ülkelerinde demokrasiyle birlikte iktidar olacak partilerin ne oranda Ak Parti'ye benzeyecekleri etraflıca tartışıldı.
Batının kaygısı, yeni gelenlerin AKP gibi değil de, sert bir İslamcı tutum almaları. Başta ABD-İsrail ikilisi olmak üzere, bu olasılıkta batının, Hamas örneğindeki gibi, bunları tepkiyle karşılayıp karşılamayacağı sorgulanıyor. Böyle bir durumda, yine askeri rejimler veya diktatörlükler dönemine geri dönülebileceği ve gerçek kıyametin de o zaman kopacağı konuşuluyor.
Cumhurbaşkanı Gül, çok açık ve geneli itibarı ile son derece sağduyulu bir konuşma yaptı. Türkiye'nin bölgeye bakışını, Esad iktidarının düşmesi için nereye kadar gidebileceğini, İran'a ne derece inanıp güvendiğini, soru işaretlerini, bölgede Amerika’nın çekilmesinden sonra doğacak boşluğu kapatma rolüne soyunup soyunmayacağını anlattı. Çok ufuk açıcı bir soru-cevap bölümü yaşandı.
Egemen Bağış da her zamanki gibi, zeki ve esprili yanıtlarıyla toplantıya katılanların sorularını cevaplandırdı.
Katılımcılar, hem bu iki yetkili ağızdan hem Türk hem de İngiliz uzmanların analizlerinden çok şey öğrendiler. Ne yazık ki Chatham House kuralları (Yani kimin ne dediğinin hiçbir şekilde yazılmaması) geçerliydi. Bundan dolayı sizlere daha ayrıntılı bilgi veremiyorum. Ancak şu kadarını söyleyebilirim: Öylesine bilinmeyen (Siyasi ve ekonomik) unsur var ki, bölgede en sağlam ve istikrarlı ülke olarak Türkiye görülüyor.
ALKIŞLANIRKEN, KARŞIMIZA YİNE ÖZGÜRLÜKLER ÇIKIYOR...
Chatham House toplantısında da aynı durumla karşı karşıya kaldık. Nasıl ki, Avrupa Parlamentosu’nda aynı eleştirileri dinliyor, uluslararası basında hem alkışlanıyor hem de sert şekilde eleştiriliyorsak, bunda da aynı sözleri dinledik.
Yabancı uzmanlar, Türkiye'nin nasıl ağırlıklı bir ülke olduğunu, Orta Doğu'da oynadığı rolü, batı dünyası ile ilişkilerindeki önemi öylesine övgüyle ve beklentilerle anlatılar ki, katılımcı olarak çok keyiflendim.
Sonra, konu birden bire hapisteki gazetecilere, tutukluluk sürelerindeki anormalliklere, yargı sistemimizdeki garipliklere geliverdi ve balonum söndü. Zira yapılan eleştiriler haklıydı. Onlar da zaten, Orta Doğu'ya demokrasi ihraç ettiğini söyleyen Türkiye'nin, kendi evindeki bu karmaşayı anlayamadıklarını, bu çelişkiye bir anlam veremediklerini açıkça belli ediyorlar.
İşin garip yanı, iktidar partisinin en önde gelen isimleri de bu çarpıklığı içlerine sindiremiyorlar. Bunu da özel konuşmalarında açıkça söylüyorlar. 3-4 yasayı değiştirmenin dahi, bu yüz kızartıcı ayıptan kurtulma yolunu açacağını kabul ediyorlar.
Nedense Başbakan bir türlü harekete geçilmesi sinyalini vermiyor...
" TÜRKİYE ROL MODEL DEĞİL , SADECE ÖNEMLİ BİR OYUNCUDUR..."
Chatham House toplantısında güzel sözler söylendi, beklentilerden söz edildi, ancak bu prestijli düşünce kuruluşunun Türkiye projesini yürüten Fadi Hakura'nın hazırladığı bir "Çalışma belgesi " madalyonun diğer tarafını göstermesi açısından ilginçti.
Hakura, herkese açık olan bu çalışmasında, özellikle Türkiye'nin Arap ülkeleri için bir rol model olmasının güçlüklerine dikkat çekiyor ve bunun için de üç konuda gelişme sağlanması gerektiğini yazıyor :
- KÜRT SORUNUNA yaklaşım en önemli dezavantajlarından biri olarak sayılıyor. T.C Devleti’nin genel politikalarına dikkat çekiliyor ve PKK ile mücadele adına atılan adımların Türk-Kürt ayırımına olumsuz etki yaptığının altı çiziliyor.
- YARI LAİK demokratik sistemiyle Türkiye'nin, diğer azınlıklarına yeterince yer açmadığı ve bu yaklaşım ile de, Orta Doğu ülkelerindeki durumun gerisinde kalındığı belirtiliyor. Raporda, hiç laik olmayan Bahreyn, Katar, Oman, Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere birçok Arap ülkesinde dini azınlıklara çok daha geniş serbesti verildiğine dikkat çekiliyor.
- SIFIR SORUN politikası üzerinden de, değişen koşullarla birlikte Türkiye'nin yeni bir politika aradığını belirten bu çalışmanın en ilginç yanı, Ankara'nın oyun kurucu veya referans ülkesi olarak nitelenemeyeceği, Mısır, İran, İsrail ve Suudi Arabistan'ın bu konuda daha ön planda tutulduğunu vurgulaması.
Hakura, bölgedeki gelişmelerde Türkiye'nin "Bölgenin hakim oyuncusu" olduğunun söylenemeyeceğini, ancak öneminin de reddedilemeyeceğini belirtiyor. Başka bir deyişle "Kendinizi olduğunuzdan fazla abartmayın " diyor...
Paylaş