Paylaş
Recep Tayip Erdoğan’ın çok ilginç bir iletişim stratejisi var. Dikkatle incelediğiniz zaman, hemen hemen aynı manzaralarla karşılaşıyorsunuz.
Normal olarak İktidarı elinde tutan lider ne yapar ?
Sürekli şekilde neler yaptıklarını anlatır.
Rakamlar verir ve sıkıntılı olsa dahi, ülkeyi nasıl geliştirdiğini vurgular. Muhalefete karşı hep savunma halindedir. Kendinin haklı, muhalefetin ise haksız olduğunu vurgular.
Muhalefet liderleri ne yaparlar ?
Onlar ise, sürekli şekilde şikayet ederler.
İktidarı bir ele geçirseler, neleri değiştireceklerini anlatırlar. İktidarı bir düşman gibi görürler ve sürekli şekilde saldırırlar ve fırsatını buldukça da dayak atarlar. Başkaldıran liderlerin , asi liderlerin taktiklerini uygularlar. Kendilerine hedefler oluştururlar. Arkalarına aldıkları halk kitleleriyle haklarını ararlar.
Dikkat edin, Başbakan Erdoğan aynı yaklaşımda.
Erdoğan, ezilmişlerin lideri rolünde...
Adeta, hakkını arayan bir hırçın lider konumunda. “İsyankar” bir profile özen gösteriyor. Dışardan baktığınız zaman, dört bir yandan çevrilmiş, hiçbir savunması bulunmayan ve ayakta durabilmek için çırpınan bir lider görünümünde. Devletin gücünü kullanan, arkasını büyük bir medya ordusuna dayamış bir İktidar lideri değil de, ezilmişlerin/mazlumların temsilcisiymiş gibi davranan bir muhalif lider sanarsınız.
2007 genel seçiminde, Erdoğan yeri göğü inletti.
Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 367 kararını ve TSK’nın 27 nisan açıklamasını öylesine kullandı ki, elde ettiği oy patlamasının önemli bir bölümünü bu yaklaşımıyla elde etti.
Şimdi de hemen hemen aynı politikayı sürdürüyor.
Muhalefet lideri gibi, CHP’yi suçluyor. Her fırsat bulduğunda sert biçimde eleştiriyor. Yerden yere vuruyor.
Şu sıralarda kendine yeni bir hedef seçti: Doğan Yayın Holding.
Sanki haksızlığa karşı çıkan bir asi lider tavrıyla, mesleğinin doğal işleviyle meşgul olan gazetecileri, eleştiri yapan gazeteleri şikayet ediyor. Bunu da, öylesine doğal bir şeymiş gibi yapıyor ki, ne olup bittiğini tam bilmeyenler, “Zavallı AKP liderinin haksızlıklardan kendini kurtaramadığını ve başkaldırdığı” izlenimi edinebiliyor. Oysa bugün medyanın neredeyse yüzde 40’ını “yandaş medya” diye nitelenen ve AKP’ye kayıtsız şartsız destek veren basın kuruluşları oluşturuyor.
Kaldı ki ben, şimdiye kadar hiçbir iktidar sahibinin böyle bir taktikle oylarını arttırabildiğini görmedim. Üstelik, toplumumuz bundan sanki hoşlanıyormuş gibi davranıyor. Meydanlar kabarıyor ve başkaldıran lider alkışlanıyor. Başbakan, meydanlarda masum, sürekli şekilde gaddar guruplar tarafından hırpalanan kişi portresi çizerek başarılı bir kampanya yapıyor.
Muhalefet ve medya doğal görevlerini yapıyorlar
Şimdi bana “Yalan mı, AKP ’yi hem muhalefet, hem de medya haksız şekilde hırpalamıyor mu ?” diyebilirsiniz.
Benim de buna yanıtım şu olur: Muhalefetin görevi iktidarları eleştirmek, gördükleri yanlışları seslendirmektir. Dünyanın her yanında bu oyun, bu şekilde oynanır. Medya’nın hikmet-i- vücudu muhalefet etmek,eleştirmektir. Medya muhalif oldukça okunur veya izlenir. İktidarları sıvazlayanlar okunmaz, izlenmez.
Özetlemek gerekirse, Başbakanın tepki gösterdiği her şey medya ve muhalefetin görevi. Bu işlevler için oluşmuş kurumlardır. Varlık nedenleri gaddarlık değil, eleştiri ve halk adına haber verme özgürlüğüdür. Dünya’nın her yanında da durum aynıdır.
Acaba Başbakan’ın bu yaklaşımı devam edecek mi ?
Hatta daha da ileri gidip, şimdiden merak içindeyim. Acaba iki yıl sonraki genel seçimlerde kimi düşman seçecek? Kimle savaşacak?
Eminim başka bir konu veya kurum bulacak ve yine ezilmişlerin lideri olarak ortaya çıkacaktır. Yine başkaldıran lider rolünü benimseyecek ve yine meydanlarda haykıracaktır. Tabi inanan olursa…
Paylaş